Название: Doğumunun 100. Yılında Cengiz Dağcı'ya Armağan
Автор: Анонимный автор
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6853-24-9
isbn:
“Şaşmamak elde değil Grimm Kardeşlerin masalımızı bilmezlikten gelmelerine.” (Dağcı, 2016: 49)
“Ve ellerin ceplerimde, göğsüm kabarık, beni senden başka kimselerin görmesini arzuladım, ve avluya çıktım.” (Dağcı, 2016: 49)
“Matematik’te orta. Kimya’da orta. Geometri’de orta. Edebiyat’ta orta.” (Dağcı, 2016: 55)
Bunun gibi yazım ve anlatım bozukluklarıyla ilgili örneklerin sayısı da az değildir:
“…İskandinavyalı bir kıraldan söz eder…Kuşun uçuşunu gören kıral,…” (Dağcı, 2016: 71)
“Biliyorum; ne ben ne de Halide, Salgır’ın kıyısındaki gibi değiliz artık.” (Dağcı, 2016: 74)
Bildirinin asıl konusuna gelince; Cengiz Dağcı, her ne kadar Türkiye Türkçesiyle yazsa ve her ne kadar yazdıkları ciddi bir kontrolden geçirilse de romanda standart Türkiye Türkçesine uymayan, farklılık gösteren dil kullanımları mevcuttur. Daha önceki yıllarda gerçekleştirilen çalışmalardan birinde yazarın eserlerindeki Tatarca unsurlar üzerinde durulmuş, Türkiye Türkçesiyle yazmış olmakla beraber eserlerinde ilk edindiği ve yaklaşık 27 yıl kullandığı Kuzey Türkçesinin izlerinin görüldüğünden söz edilmiş, bu duruma da “ağız sızması” terimiyle karşılık bulunmuştur.
“Belli bir lehçeyi konuşan bir yazar, eserlerini tabii olarak ait olduğu çevrenin yazı dili ile kaleme alır. Mesela Mahtum Kulu eserlerini Türkmen Türkçesi ile Şehriyar Azeri Türkçesi ile yazmışlardır. Bununla birlikte belli bir boya ait olan ya da belli bir lehçeyi konuşan yazarların zaman zaman kendi yazı dillerine aykırı davrandıkları da görülmektedir. Bu durumun örneklerine tarihsel Türk dili alanlarına ait metinlerde de rastlamak mümkündür. Bazı tarihsel metinlerde, ait olduğu zaman ve çevre için beklenmedik bazı dillik özellikler, çoğunlukla yazıcının ait olduğu lehçe / ağız ile ilgilidir. Dilbiliminde “ağız sızması” olarak adlandırılabilecek bu durumun tarihsel Türk dili alanlarında birçok örneği vardır. Hatta bazı tarihsel Türk dili alanlarında bu durumdan kaynaklanan “Kıpçakçanın Türkmenceleşmesi”, “Çağataycadaki Oğuzca özellikler” gibi tabirler ortaya çıkmıştır. Öte yandan yazıcıların, dilsel ve lehçesel ortaklıkların da ötesinde, ayrıca eserlerinde kendi dillerini yarattıkları da görülmektedir” (Ağca, 2017: 33).
Okuyucu olarak kitap okunmaya başlandığında dikkati ilk çeken nokta; anne, anneciğim hitaplarının çok sık olarak kullanılmasıdır. Bu, doğal olarak yazarın annesine olan özlemin ve ona olan ihtiyaç duygusunun belirtisi olarak görülse de aslında Türk edebiyatında daha önceki dönemlerde de örnekleri görülen vatan-anne metaforuyla ilgilidir. Bir bilimsel çalışmada özellikle Anneme Mektuplar adlı eserdeki bu metafor örnekleri, ayrıntılı bir şekilde ele alınmıştır:
“Hâlâ Anneciğim diyorum sana. Oysa ihtiyar bir adamım ben saçlarım ağardı çoktan. Değnekle yürüyorum sokaklarda.” (Dağcı, 2016: 9)
“Görme yeteneğim mi değişiyor, çevremde gördüklerim mi değişiyorlar, bilmiyorum; bildiğim bir şey varsa gözlerimde değişmeyen bir sen kaldın, Anne. Seni kırk beş yıl öncesi gördüğüm gibi görüyorum hâlâ. Kırk beş yıl!” (Dağcı, 2016: 9)
Kaynak Alan: Anne
Hedef Alan: Vatan
VATAN ANNEDİR→ metaforunda anne kavram alanına giren her durumu vatan kavramı için de kullanırız. → VATAN UNUTULMAZ, VA-
TAN KUTSALDIR, VATAN ÖZLENİR→ KIRIM UNUTULMAZ, KIRIM
KUTSALDIR, KIRIM ÖZLENENDİR, KIRIM DEĞİŞMEYENDİR metaforları ortaya çıkar. Bu paragrafta metaforun oluşum yollarından biri olan benzetme unsuru vardır. Vatan ve anne birbirine benzetilmiştir. Yazarın roman boyunca vatanı yerine koyduğu kişilerden biri de annesidir. Roman boyunca Kızıltaş coğrafyasından sonra en çok bahsettiği kişi annesidir. Romanda Kızıltaş’a hasret bir anne vardır. Tevazuu, alçak gönüllüğü, alnına yapışan saçları, belli etmediği tükenmişliği, umutsuzluğu, yaptığı gözlemeler ve ekmeklerle, başköşede duran evlilik çerçevesi ile bütün zorluklara rağmen eşine beslediği sadakatle bağlılıkla Kırım ve Kızıltaş’ı yazarın annesi simgelemektedir.
“Sen hiç değişmeyeceksin benim gözlerimde. Değişme sakın. Günün birinde değişeceksin diye korkuyorum Anne. Seni tanıyamayacağımı düşündüğüm anda ürpertiler geçiyor içimden soluğum tıkanıyor. Kulaklarımın içine bir uğultu doluyor, nerede olduğumu nereden gelip nereye gittiğimi bilmiyorum.” (Dağcı, 2016: 10)
Kaynak Alan: Anne
Hedef Alan: Vatan (Kök, 2017: 261-262)
Yazarları diğerlerinden ayıran özellikler arasında konuşma dilinden alınan, seçilen kelimeler, bir kelimeye getirilen farklı ekler, bilinenden farklı biçimde oluşturulan kelime grupları gibi noktalar bulunmaktadır. Bu açıdan bakıldığında Cengiz Dağcı’nın sözvarlığıyla ilgili olarak bu romanda tespit edilebilen ve belirtilmesi gereken noktalar şu şekilde özetlenebilir.
Türkiye Türkçesinde olmayan kelimeler ve türevler:
Türkiye Türkçesinin standart kullanımında yer almayan bazı kelimeler ve türevler eserde kendini hemen belli etmektedir. Buna göre standart dilde görülmeyen kelimeler ve bilinen köklere getirilen farklı eklerle ortaya çıkan türevlerle ilgili örneklerin bazıları şunlardır:
1- Bir pekiştirme örneği olarak çağrışım yapan tıklım tıklım anlamında olduğu düşünülen kitlenkit kelimesi, Türkiye Türkçesi sözlüklerinde ve yaygın dil kullanımında örneklendirilememiştir.
“Trene girdim, kitlenkit doluydu vagon” (Dağcı, 2016: 11)
Türk lehçeleri arasındaki farklardan biri de Türk dilinin ortak kökleri üzerine getirilen farklı eklerdir. Bunun örneklerini Azerbaycan Türkçesinden itibaren görmemiz mümkündür. Anneme Mektuplar’da da aynı duruma örnek olabilecek çok sayıda türev mevcuttur.
2- Mesela acımak mastar biçiminin +lI ekiyle kullanıldığı örnek gibi Türkiye Türkçesinde bilinen ve kullanılan kelime köklerine getirilen farklı ekler dikkat çekmektedir.
“Şimdi ben değil de o bakıyordu bana acımaklı bir bakışla.” (Dağcı, 2016: 25)
3- Uzalı kelimesinde olduğu gibi uza- fiiliyle arkaik –glI>-lI ekinin birlikte kullanımı da Türkiye Türkçesinde olmayan bir biçimdir.
“Sonra elleri öne uzalı, bana doğru yürüdü. Gerisin geri çekilesim geldi. Ama çekilmedim.” (Dağcı, 2016: 26)
СКАЧАТЬ