Tımarhane. Sultan Raev
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Tımarhane - Sultan Raev страница 12

Название: Tımarhane

Автор: Sultan Raev

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6853-64-5

isbn:

СКАЧАТЬ yavaşça uyandı. Bitkin bir halde ihtiyarlıktan kırışmış elleriyle yatağından kalkarak odayı aydınlatan ızgaralı pencereye yaklaştı.

      Dışarısı hayli kalabalıktı. Arka kısmında sarı haç işareti olan cankurtaranın motor sesi geliyordu. Siyah önlüklü iki hasta bakıcı ambulansın arka kapısını açıp ellerine aldıkları bir sedyeyle İmparator’un penceresinin tam karşısında olan morga girdiler. İçinden “Birisi daha ölmüş.” diye geçiren İmparator morgun kapısından gözlerini ayırmadı. Kozuçak ve Lir morgun önünde bekliyorlardı. İğneden sonra çok bitkin hissetmesine rağmen İmparator da kendini dışarıya attı. Birdenbire Kozuçak belirdi, heyecan ve panik içindeydi. Kekeleyerek yarım yamalak konuşuyordu.

      – İmparator, İmparator! Evliya ölmüş, dedi.

      İmparator’un vücudunu bir anda ter bastı. O gece Evliya’yı rüyasında görmüştü. El sarması sigarasını içen Lir “İğnenin etkisinden dolayı kalbi durmuş.” dedi. Sigarasından koca bir nefes çekti. Zayıf ciğerlerini tutan öksürüğe aldırmadan “Şimdi çıkacaklar, vedalaşalım.” diye ekledi. Nedense o anda Kozuçak’ın gözleri yaşardı. “Ağlama, meğerse o da bizim gibi bir deliymiş. Deli başka bir deli için ağlamaz. Sen de mi onun bir evliya olduğuna inanmıştın?” dedi Lir. Sigarasından bir nefes daha çekti. “Sakallının olmadığı yerde keçiye Abdurrahman Çelebi derlemiş.” diyerek yere tükürdü.

      O sırada morga giren hasta bakıcılar ellerindeki sedyeyle telaşlı bir şekilde dışarı çıktılar.

      – Kahretsin, nereye kayboldu bu? Az evvel burada yatıyordu. Ölmüştü ve yatıyordu, dedi gözlüklü hasta bakıcı.

      Bunu duyan Lir, Kozuçak ve İmparator donakaldılar. Üçü de koşarak morga girdiklerinde cesetlerin sarıldığı beyaz çarşafın yerde atılı olduğunu gördüler. Tahta sedyenin üzerinde üstünde “Evliya” yazılı bir alüminyum parça gördüler. Burada her delinin boynunda böyle bir levha bulunurdu.

      Bu arada tımarhanede kulakları yırtarcasına tehlike sireni çalmaya başladı.

      Delilerin hepsi tımarhanenin tam ortasında bulunan meydana gidiyordu. Sirenin sesini duyar duymaz bütün deliler toplandı. Meydana önce İmparator, Kozuçak, Lir, arkasından da Cengiz Han, Büyük İskender, sonra da peş peşe Freud, Mussolini, Hitler, Ezop, Epikür, Picasso, Kant, Tais Afinskaya, Sophia Loren, Kleopatra, Charlie Chaplin, Vincent van Gogh ve diğerleri gelmeye başladı. Bu adlar onların tımarhanedeki ikinci adlarıydı. Tımarhanenin başhekimi meydandakilere duyuru yaptı:

      – Bugünden itibaren olağanüstü yönetim usulleri uygulanacaktır. Buna karşı çıkana da devamlı bir şekilde iğne yapılacaktır.

      “Tımarhanedeki bütün kitapların yakılmasını emrettim!” diye başhekim öfkeyle bağırıyordu. “Duydunuz mu?”

      “Duyduk, sayın başhekimim!” diye hep bir ağızdan deliler cevap verdi.

      Burada kural böyle. Sadece böyle cevap veriliyor.

      Dün tımarhanedeki kitaplar yakıldı. İmparator yakılan kitapların külünün içinden yanmamış birkaç sayfa buldu. Kutsal kitabın kapağı ve bir sayfasıydı buldukları. O sayfada “Tanrı’nın geleceği gün…” yazıyordu.

      İmparator külün içinden bulduğu kitabı başka birisi görmesin diye koynuna sakladı.

      Kitabı sakladıktan sonra kimseye belli etmeden küçük odasına gelirken o kitabın kapağından vücuduna geçen sıcaklığı hissetti. Külün içinden çıkarılan kitap hâlâ sıcaktı. İmparator, kitabı yatağının altına sakladı. Kitabı orada kimse bulamayacaktı. Yanmamış kâğıdı ise o gece okuyup bitirmeye karar verdi. Bu fikir onu heyecanlandırdı. İmparator Kutsal Kitabı kaldırıp alnına değdirdi ve bütün benliği ile öptü. Burnuna kül kokusu geldi, dudaklarını kitabın kapağına değdirdiği zaman ekşi bir kül tadı hissetti. Kitabı eski bir paçavra ile iki üç defa sardı ve yatağının altına sakladı.

      Evliya’nın kaybolması İmparator’un derin düşüncelere dalmasına sebep oluyordu. O, şimdi Evliya’nın nasıl bir insan olduğunu anlamaya çalışıyordu. O da kendisi gibi buraya deli teşhisi konulup getirilen bir biçare mi yoksa kerametli Evliya sadece boş gezen serserinin teki miydi? Bunun gibi endişelerin, iki derin düşüncenin ortasında kalakalmıştı. O anda İmparator’un aklına kötü bir fikir geldi. Bu acımasız dünyayı terk edip kimsenin bulamayacağı yerlere gidip kaybolmak istedi.

      İmparator bu gece de uyuyamadı.

      Uzun süre uyumadı.

      Küçük odada sağa sola yürüdü ama kafasını esir alan düşüncelerden kurtulamıyordu. Aklında çelik gibi çakılmış bir şüphe vardı. Hiç yetmezmiş gibi Evliya’nın yel gibi kaybolması, bu dünyayı terk etmesi zaten yıpranmış canını kurt gibi yiyordu.

      – Ey, lânetli gün! Dünyada insan sayısı 6 milyar… 6 yüz 6 milyon… 6 yüz bin… Altmışaltıya geldiği zaman kara şeytan uykusundan uyanacak ve ahir zaman başlayacak. İnsanlar ölü doğmaya başlayacak. Onların içindeki şeytani duyguları ayağa kalkacak ve bu dünyayı şeytanın eline vereceğiz! Uyan!

      Sol kulağının içinde yankılandı.

      Yankılanan söz kulak zarını yırtarcasına dokundu. İmparator bir türlü peşini bırakmayan bu kelimeden kurtulmanın çaresini bulmaya çalışıyordu. Bugüne kadar “Yaradan’ın kullarıyız, bedenimiz de nefesimiz de canımız da hepsi Tanrı’dan!” diyen İmparator, bugüne kadar var olan bütün düşüncelerine karşı çıktı ve kendi fikirlerinde kararlıydı. Bu eziyetli hayatı nasip eden de o Tanrı. Kaderine yazılmış çileli günler başlayalı, o kendini Tanrı’nın rahmetinden, sevgisinden, nurundan mahrum kalmış kullardan hissediyordu. Tanrı’nın sevgisinden mahrum kalan insan, hayatı boyunca zorluk çekerek yaşar, yalnızlığa mahkûm edilirmiş. İmparator, son zamanlardaki endişelerinden dolayı intihar etmeyi düşündü.

      İmparator aslında tımarhaneye daha ilk geldiği gün intihar etmeye karar vermişti. Bu dar odanın neresine kendini asabileceğini düşünürken gözlerine camdaki demir ızgara çarpmıştı. Hayatı camdaki o demir ızgarada sona erecekmiş gibi gelirdi ona. Şu an yine camdaki o demir ızgaraya kemerini bağladı. Boynuna astı. Ondan sonrasını yapamıyordu, titriyordu. Çünkü ölümden korkuyordu. İmparator kendi kendine “Bu dünyayı böylece terk edecek miyim?” diye sordu. Kendi canını kendi elleri ile ölüme teslim eden, başka çıkış yok deyip onun eline kendini vereceğim, teslim olacağım diyen İmparator’un karışık dünyasında böyle bir zıtlık ortaya çıktı. Kendimi öldüreceğim derken hayatın tatlılığını hissetti. Burada, normal bir insanın dayanamayacağı kadar zor bir hayattan iyice bunalmıştı. Belki de bu yüzden Tanrı’nın nasip ettiği kaderle de çektiği zorluklarla da boşu boşuna karşılaşmadığını düşündü.

      Ölümden bu kez vazgeçse bile kafasını yoran dünkü düşünceler yine canını sıkıyor. Zorlanıyordu. En son iğne aldığında dayanılmaz bir ağrı hissetmişti ve “Benden bu kadar, ölmeye hazırım.” diye kendi kendine söz de vermişti. Şimdi ise canının, hayatının, ömrünün tatlılığını hissediyordu. Ama yine de giderek intihar etmek istediğinden emin olmaya başlamıştı. Kemerini demir ızgaraya sıkı sıkıya bağladı, ayağının СКАЧАТЬ