Название: Türk-Moğol Mitolojisi
Автор: Akedil Toyşanulı
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6494-78-7
isbn:
Mitik mekân; dikey yönde yukarı, orta, aşağı olmak üzere üç dünyaya ayrılmaktadır. Bu üç âlemi yerin göbeğindeki Ulu Bayterek’in birleştirdiği söylenir. Türk-Moğol mitolojisinde bazen Bayterek alınıp yerine kozmos dağı (Sümber dağı, Altay dağı) yerleştirilmektedir. Kazak destanında kozmos dağı Jer ortası Köktöbe [Dünyanın ortası Köktöbe], Meken izdep jigitter kel keteli, Jer ortası Köktöbe belgi eteli [Yer arayıp yiğitler gidelim, Yerin ortası Köktöbeyi belirleyelim]; Moğol destanında ise Bolzootın bor tolgoy [İşaretli boz /ak tepe] şeklinde adlandırılmaktadır. Yukarı dünya ilahlar ile ruhların, orta dünya insanoğlunun, aşağı dünya türlü ölüm iyeleri ile zararlı ruhların mekânı olarak kabul ediliyordu. Mitik ilahlar ile olağanüstü kahramanlar bu üç âlemi rahatça gezebilir, buralarda rahatça hareket edebilirdi.
Örneğin, kozmos ağacı Alp Bayterek’in başı göğe ulaşmaktaydı. Onun başına üç âlemi gezebilen Simurg (alp kara kuş) yuva yapmıştı. Gövdesine masal kahramanı insan yerleşmiş, kökleri ise aşağı âleme kadar uzamıştır. Orada ise ölüm iyesi ejderha yerleşmiştir (Kaskabasov, 2008).
Kazak mitinde “Yukarı gök âleminde ülke var, onlar kemerin başına yerleşmiş; orta dünyada insanlar kemerin beline yerleşmiş, aşağı dünyadaki halk kemerin sonuna yerleşmiş.” denildiğinde bu üç uzamdaki hayat sahiplerinin özellikleri ortaya koyulmaktadır. Kazakların bir başka mitinde “Gök âleminde bir alp ihtiyar var. Onun burnu dağın mağarası gibi. Ona bir çift mızraklı atlı inse rahatlıkla sığar; o yemek yediğinde kırk koyun, kırk tava ekmek yer ve kırk torba kımız içerdi. Onun koyunları çok, koyunlarının yünü de türlü türlü renktedir. Yağmur, şimşek olduğunda bu ihtiyar koyunlarını kucaklayıp sağar, işte bize parlayarak görünen Kempirkosak [gökkuşağı] budur!” şeklinde bir anlatı mevcuttur. Bu mitte de gök âleminde bir ülke olduğu şeklindeki eski düşünce yer almaktadır.
Mitik uzam, yatay cihette dünya ırmağı şeklindedir. Irmağın başında türlü ruhlar, ortasında insanoğlu, aşağısında ise ölüm iyeleri yerleşmiştir. Örneğin ırmağın başından peri kızının altın saçı akıp gelir ve orta âlemdeki masal kahramanı onu alıp, takip ederek sefere çıkar. Peri kızıyla evlenip olağanüstü bahadır kahramanı dünyaya getir. Bu su ayağı – kurdım [Su ayağı kumlu yer], su ayağı-er Korkıt [Su ayağı Er Korkut] kavramları, aşağı dünyanın ecelin mekânı olduğunu ima etmektedir. Bu mitolojik kahramanlar (daha sonraları olağanüstü masalın kahramanları, baksılar) mekândan mekâna, zamandan zamana engelsiz bir şekilde geçmektedir.
Genel olarak engeli yok etme, sınırları kaldırma, ölçülere sığmama, mitolojik düşüncenin temel özelliğidir. Bu şekilde gerçekleşen mekân ve zamanın kavuşmasına bilim dünyasında mitolojik kronotop adı verilir.
Bununla birlikte mitolojik mekân; yatay şekilde, kozmos ağacına güneşin doğudan düşmesine göre yönlere bölünüp dört taraf sekiz köşeye (Moğolca dörvön zug nayman zovhis) ayrılmaktadır.
Mitolojik Düşünce: İlk cemiyet insanının kolektif bilinç durumundaki düşünce usulü (Durkheim) düşüncenin özel bir şeklidir. İlk cemiyet insanı; nesne ile onun önemini, nesnenin adı ile onun anlamını, özel ile geneli ayıramamıştır. Bu mitolojik düşünce devri bütün insanoğlunun başından geçip tamamlandığında yani mitolojik düşünce rasyonel, matematiksel, felsefî kavramaya yol verdiğinde eski düşünce; insanın bilinçaltında ilk suret, arketip, sembol, alternatif-denkleştirme şeklinde devam etmiştir. Mitolojik düşünce bu sebeple sanatın, edebiyatın, felsefenin senkretik ocağı olmuştur.
Mitolojik düşüncenin amacı; âlemin biçimi ile yüzünü ve bütün dış görünüşünü tasvir etme, kalıplaştırma, örnek verme, uçsuz bucaksız kozmosu anlamlandırma, yaratılışın sebebini açıklamaktır. Mitolojik düşünceye göre bilinçte ortaya çıkan dünya sistemi kutsal bir manaya sahiptir, bu eski insanın dünyasında tasvir edilen epik kozmostur. Âlemin ve insanın yaratılış tarihini anlatmak, onu açıklamaktır. Bu sebeple de mit çok düşündürücü, açıklayıcı, sebeplere bağlı, etiyolojiktir. Bütün mitin doğası etiyolojiktir. Araştırmacılar bilhassa hayvanlar ile bitkilerin ortaya çıkışını anlatan sıradan mitleri etiyolojik tür içinde değerlendirmeye almışlardır (“Tavşanın dudağı niçin yarıktır?”, “Kırlangıcın kuyruğu neden çataldır?”, “Bıldırcının kuyruğu niçin kısadır?”, “Devenin niçin boynuzu yok, neden kuyruğu kısadır?”, “Yarasa niçin gece uçar?” gibi).
Mitolojik düşünce, uçsuz bucaksız âlemi değerlendirmek için ikili karşıtlık (karı-koca çekişmesi) yapısından faydalanır. Bütün iyilik ve kötülük kavramlarının özelliğini, niteliğinin anlamını bu bilimsel araç (Levi Straus) üzerinden ayıklar, elekten geçirir, süzer. Örneğin yukarı-aşağı, insani-gayriinsani, iyilik-zulüm, tatlı-acı, helal-haram, katı-yumuşak, az-çok, uzun-kısa… Mesela, “Devenin boyuna güvenip takvim dışında kalışı” şeklindeki Türk-Moğol mitinde çöldeki en büyük hayvan deve ile en küçük mahluk sıçan çekişir (büyük-küçük). Masalda rüzgârın uçurup getirdiği deve elmasını azık eden şeklinde anlatılan saf deve, bu küçük fındık faresine yenilir (saf-bön). Mit folklor poetikası güçsüzü korur, kollar. Burada da fil gibi güçlü olan deve, bu sistem gereğince zayıf fareye yenilir. (güçlü-zayıf). Mit için hepsi anlamlıdır. Karşılaşılan olayın neticesi ay gibi açık, gün gibi gerçektir. Mitte çözülmemiş, düzene sokulmamış, anlamsız probleme hiçbir zaman yer yoktur. Günümüzdeki gerçekliğin hepsi eski zamanda kalıplaşmış, yerleşmiş, iş-hareketin son düğümü olarak verilmektedir. Mitin açıklayıcı oluşu da bundandır. Mitin eski gelenekler ve âdetlere yerleştirici, denetleyici, koruyucu hizmeti de bu sebeplerle ilişkili olarak daha sonraki döneme kadar devam edip ata babaların emanetini yeni nesle ulaştıran bir güce dönüşür. Mit paradigmatik bakış açısından yani mitolojik sistem şeklinde gelenekle birlikte sentagmada gelenekten ayrı metin şeklinde de yaşayabilir.
Karşılaşılan eski gelenek yerine getirilirken günümüz insanı mitolojik devirle yüz yüze gelir, buluşur, o anda mitolojik enerjiden güç alan imkânlara sahip olur. Demek ki örf âdet icra edilirken şimdiki tarihî zaman, mitolojik ilk sıfır zamanı, uzamdaki özel alanın üçü belirli bir durumda kesişir; uygun hâle getirilir. Bu şekilde mit tam bugün ömür sürerek “eski gerçekliğe” dönüşüp o dönemdeki uzam ve insanın günlük yaşamına karışabilir.
Örneğin ülkesini tanıma amacındaki seyyah Güney Kazakistan’daki Ukaşa Ata Kuyusu’ndan kovayla su çekip büyü yaptı desek “Evliya, kuyusunun suyunu günahsız adama buyurdu.” şeklindeki inanca göre günümüzdeki adam mitolojik devirdeki Evliya Ukaşa Ata önünde sınavdan geçirilir. Geçmişten ders alıp kutsalların izlerinin kaldığı coğrafî mekânda manevî arınmaya adım atabilir. Bir kez daha söyleyelim ki herhangi bir hastayı halk hekimi tedavi ederken büyüsel söz “Benim kolum değil peygamberin kolu, benim kolum değil Bibi Betima’nın koludur.” ifadesini söyleyerek büyüsel harekete başlar. Tam o anda halk hekimi ile hasta, peygamberlerin kutsal devriyle şuur noktasında buluşup halk hekimi kendi ilmine psikolojik-ruhanî yardım alabilir.
Sonuç olarak mit eski dönemdeki ilkel insanın saf soruları ve basit cevapları değildir. İnsanoğlunun akıl ve düşüncesinin kalıplaşmasına temel taş olan felsefe, sanat ve edebiyatın СКАЧАТЬ