Türk-Moğol Mitolojisi. Akedil Toyşanulı
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Türk-Moğol Mitolojisi - Akedil Toyşanulı страница 9

Название: Türk-Moğol Mitolojisi

Автор: Akedil Toyşanulı

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6494-78-7

isbn:

СКАЧАТЬ Kurulumu, mitolojik manası

      BÖLÜM I

      ETİYOLOJİK MİTLERİN TİPOLOJİSİ

      BİRİNCİ BÖLÜM

      ETİYOLOJİK MİTLERİN TİPOLOJİSİ

      1.1. Hayvanlar ve Bitkilerin Yaratılışı Hakkında Mitler

       Genel özellik: Mitolojinin deve dişi konularından sadece biri, kaostan kozmosun yaratılması (kaos-kozmos)’dır. Burada çok eski tarih, daha açık bir şekilde söylenirse özel kahramanların hareket ettiği kutsal tarih beyan edilmektedir.

      Mitlerde eski dönemin yaratıcılığı anlatılıyor olmakla birlikte sadece tek bir mit türünde yani eskatoloji mitlerinde geleceğin yorumlandığı, onlarda yaratıcılık değil tam tersine yıkıcılık hakkında söz söylendiği doğrudur. Bütün mitlerde tüm alemin kaostan kozmosa dönüşmesi anlatılıyorsa da sadece eskatoloji mitlerinde kaosa geri dönüş yani kıyamet anlatılmaktadır (kozmos « kaos). Bununla birlikte mit kaostan kozmosun oluşumunu öyle sıradan bir şekilde aktarmaz, kaostan kalan kalıntılara yani kozmosu yıkabilecek güçlere karşı da mücadele yürütür.

      Mitte her daim geçmiş zaman anlatılır fakat günümüzdeki hayatın açıklanmasına, bunun üzerinden gelecekte olacakları düşünmeye de imkân verir. Bu nedenle mitte, geçmiş zaman şimdiki zaman ve gelecek zaman kesişir (Strauss, 1983: 186). Bu tür aşırı açıklayıcıdır çünkü o eski zamanlarda (mitik devirde) ataların kurduğu düzen ve tertibi, ahenk ve örnekleri koruyucu; biraz da yerleştiricidir. Onun metinleri bu değerleri doğrulamakta, kuvvetlendirmekte, kurallaştırmakta, inandırmakta, bu amaçla açıklamaktadır. Demek ki mitin etiyolojik oluşu bundan kaynaklanmaktadır.

      Doğrusunu söylemek gerekirse mitoloji metninin temel amacı bütün âlemin kusursuz yüzünün yaratılması, sembolleştirilmesi, betimlenmesidir. Bunda ilkel görünüş ayrı bir manaya sahiptir. Gündelik hayatta gözümüzün gördüğü bütün hayatın gelişmesinin, ilk doğumun örneği özel mitik zamanda yaratılmış; peyda olmuş denilerek övülmekte ve günümüzün sıradan hayatı bu ilk özel örneğin tekrar edilmesi, taklit edilmesi şeklinde açıklanmaktadır. Bu kutsal suretler ile semboller kavmin gelişmesinin ve hayat sürmesinin aynası, garantisi, kilididir. Temelden alırsak mitoloji, bu uçsuz bucaksız hizmetinin sonunda bir kavim mensubunun yani insanın ortama uyum sağlamasına, doğa güçlerine uyum göstermesine açık bir şekilde yön gösterecek âlemin geleneksel şemasını sağlamlaştırıp bunun sonucunda uçsuz bucaksız kozmosa evrensel sınıflandırma yapılmasını sağlar.

      Elbette âlemin nitelik olarak kuruluşunu bir sözle söyleyecek olursak mana ve mazmununu belirlemek için mitolojik idrak iki parçalı sistemini yaratıp ona dayanır, ona güvenir. Bu; iyilik ve kötülük adlandırmasını tam olarak ayıracak, bölecek, belirleyecek değişmez bir elek ve süzektir. Mitolojik idrak bu mantıksal araç aracılığıyla uçsuz bucaksız kozmosa değer vermektedir. Kısacası, ikili çekişmenin yardımıyla âlemin özellikleri (mekân, zaman, sosyal, nicelik, nitelik vd.) tamamıyla betimlenmektedir.

      Uluslararası mitolojide kapsayıcı konu-tema da tarihî-tipolojik bakışa uygun bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Mitin doğasını tanımak için konuları karşılaştırmanın değil, onun merkezinde yatan zıt kavramları denkleştirip yapısal-semiyotik inceleme yapmanın değerli olduğu bilim dünyasında anlaşılmıştır (Şahnoviç, 1971; Stebleva, 1971; Tarner, 1983; Bayburin, 1983; Levi-Strauss 1983; Jukovskaya, 1983; Eliade, 1996; Neklyudov; Apinyan, 2005).

       Yabanî hayvanların-kuşların ortaya çıkışı: Folklor araştırmalarında çok açıklayıcı olarak betimlenen etiyolojik mitlerin bir grubuna hayvan ve kuşların ortaya çıkışı hakkındaki anlatmalar girer. Bu mitlerde hayvan-kuşların ilk yaratılışları ile onların bazı uzuvlarının özellikleri açıklanmaktadır.

      S.A. Kaskabasov şöyle der: “Burada dikkat çekici bir durum var: Sadece hayvanlar hakkındaki mitler etiyolojik değil, temel olarak ele alındığında mitin bütün örnekleri etiyolojiktir yani bir sebebi ortaya koymaktadır. Yalnız hayvanlar hakkındaki mitler çok açıklayıcıdır. Burada ‘Neden?’ sorusu sorulup mitin konusu da buna cevap verecek şekilde kurgulanmaktadır. Örneğin, ‘Kırlangıcın kuyruğu neden çatal?’, ‘Bıldırcının kuyruğu neden kısa?’, ‘Tavşanın dudağı neden yarık?’ gibi. Doğrusu bu mitler kendilerine özel niteliklerini bir zamanlar kaybetmiştir ve bu nedenle artık bunların çoğu masal olarak kabul edilmektedir. Tabii ki bunların bize ulaşan türünün masal olması mümkün fakat konunun temeline bakacak olursak onların başlangıçta mit olduğu açık bir şekilde sezilmektedir. Sonraki zamanlarda kutsal özelliği kaybolduktan sonra onlar iki hayvanın ya da böceğin çekişmesi hakkında komik bir anlatıya sonunda da masala dönüşmüş.” (Kaskabasov 1984: 78-79)

      Kazak ve Moğollarda hayvanların yaratılışı hakkındaki konuları mazmunları ve tarihî-evresel özelliklerine göre iki gruba ayırmak mümkündür:

      1. Bir hayvanın yaratılışı ile onun uzuvlarının, ömrünün özelliklerini açıklayan mitler.

      2. İnsanların, kargışı veya başka sebeplerle hayvana dönüşmesi (dönüşme konusuna göre).

      Hayvanların yaratılışı ve onun organlarının özellikleri hakkındaki konular mitolojik bilincin en eski dönemini içeren eserlerdir. Çünkü bu konularda ruh ve tabiat birlikte; çok ile az, ölü ile diri, tek ve toplu birbirinden ayrı değil birbirine benzer şekildedir. Farklı iki hayvanın birlikte karışık bir şekilde hayat sürdüğü anlatılmaktadır. Meselenin böyle oluşu mitolojik bilincin en eski işaretleri ve yeni yavrunun özelliği olarak bilim dünyasında ortaya koyulmuştur.

      Kadim zamanda ortaya çıkan bu konular Türk-Moğol halklarında bir kanaldan başlayıp günümüze kadar temelde sahip olduğu ortak kalıpta ulaşmıştır.

      İlk gruba giren ve herhangi bir hayvanın ilk kez yaratılışı ile onun organlarının, ömrünün özelliklerini açıklayan mitlerle başka türlerdeki mitler karşılaştırıldığında iki halkta da benzer sonuçlara ulaşılır. Onların dikkate değer bir farkı yoktur. Düşüncelerimizi delillendirmek için metinler inceleyelim: “At nasıl insan bineğine dönüşmüş?” (KHE1, 1988: 171-172). Öncelikle Moğol metnini verelim:

      “At henüz insan için bineğe dönüşmediği vahşi döneminde kırda yayılıp geziyormuş. Sonra bir gün geyikler atın otlağını ezip otlarını yemişler. At sinirlenip onları kovmakla başa çıkamamış. Sonra ‘Öcümü nasıl alırım?’ diye insana akıl sormuş. İnsan “Benim taktığım gemi çekmeye dayanabilecek sabrın varsa öcünü ben alayım.” der. Sonunda at bunu kabul edip başına dizgin, üstüne eyer takımı koydurup insanın bineğine dönüşmüş. İnsan ise o günden beri geyiği avlarmış (Tserensodnom, 1989: 85-86).

      Moğollarda ata, otlağını geri alabilmesi için bir şart koşulur ve ustanın eseri olan gemden bahsedilir. Kazaklarda ise insan kendisinin yaya olduğunu ata anlatır. Metinde başka bir farklılık yoktur. Mitte insanın avcılık, sonra da hayvancılık mesleğini öğrendiği zamanın işlendiği görülmektedir. İnsan avcılık döneminde ilk önce geyiği avlamış, attan da binek olarak faydalanmıştır. Daha sonraki zamanlarda geyik ormandaki avcı halkların payına kalır, at göçerler medeniyetinin temel direğine dönüşür. СКАЧАТЬ