Kadın Yazarların Kalemiyle Kadına Dair Hikâyeler. Анонимный автор
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Kadın Yazarların Kalemiyle Kadına Dair Hikâyeler - Анонимный автор страница 4

Название: Kadın Yazarların Kalemiyle Kadına Dair Hikâyeler

Автор: Анонимный автор

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6852-11-2

isbn:

СКАЧАТЬ Ay, Allahım ay! Çocuğum bir çocuk gibi çocuk olsaydı, on gülünden biri açılsaydı, Zavallı!..

      Zavallı annem, yol boyunca sanki biri alıp kaçıracakmış gibi bebeğimi bağrına basıp gözünün yaşını akıtıp eve kadar ağlayarak geldi!..

      Şimdi Ulan on beşine geldi. Yengemin söylediği gibi annem de onu bana benzetiyor. Ağabeyim ise gidişinden beri tekrar dönmedi!.. Ben ise hâlâ o güne kadar yüreğimin aya benzer prensesini arar dururum.

      BEYAZ IŞIK

(ZİNAKAN PASANOVA)

      “Annen çok hasta. Çabuk gel.” diye iki satır söz yazılı kağıt Patila’nın eline akşam geç saatlerde geçti. Onu Oş’tan gelen son otobüsteki yolcular bırakmışlardı. Bu köye, düğünün ve ölümün haberi çoğunlukla bu otobüsle gelir. Onun için büyük şehrin karışık otogarının bir kenarında “Savay” adlı kasabaya giden otobüse çıkıp “İşte bu kağıdı şuna veriniz.” demek yeterlidir. Böyle emanetler asla kaybolmaz.

      Patila üçe katlanmış kağıdı daha açıp okumadan yüzü solgunlaştı, bayılacak gibi oldu. Bundan yarım yıl önce de kocasının yolda trafik kazasından öldüğü haberini de böyle üçe katlanmış kağıttan akşam geç saatlerde almıştı. Aklına hemen bir fenalık geldi. “Annem?..” Şehirde tek başına yaşayan yaşlı annesinden başka yakını da yoktu. Kağıdı açmaya gücü yetmedi. İçinden: “Kurban olayım Allahım, bana merhamet et. Benim gibi talihsize şefkat et?!” Ama büyük Allah da onu kaderin acımasız buyruğundan korumamıştı. “Annen çok hasta…” Bu soğuk haberi okumasıyla ayak altından yer kayıyormuş, üstüne dağ devrilmiş gibi oldu. Korkudan yüreği sıkıştı. Nutku tutulup gözyaşı da çıkmadı. Annesi…

      Oş’ta oturan annesini son kez kasımın başında görmüştü. Ondan bir gün önce birdenbire çok şiddetli kar yağışı ile soğuğa daha alışmamış insanların eli ayağına dolaşmıştı. Kocasını kaybettikten sonra henüz toparlanamayan Patila kışlık hazırlığını daha yapmamıştı. Ancak bir günün içinde kış başladı. Buz gibi soğuk evinde dört yaşındaki oğlunu yorganlara sarıp çaresiz oturuyordu. Yoğun kar altında kalan köy de sanki kimse yokmuş gibi sessiz idi. Öğleden sonra avlunun ağaç kapısının gıcırdayan sesi duyuldu. Pencereden ağaç yüklediği el arabasını kapıdan sokmak ile uğraşan annesini gördü. Hemen koşup çıkan Patila, ikisi sessizce arabayı avluya sokmak için bir süre uğraştılar ve zorla soktular. Annesi eve girip, ayağını elini açıp oturduktan sonra gelişinin nedenini söyledi “Dün sabah kalktığımda kar yağmıştı. Odunu yok, kışa hazırlıksız, küçük çocuğu ile ne yaptı diye seni düşünürek çok üzüldüm. Elma bahçesinde üç tane ağaç kalmıştı. Onları akşam kesip parçalara ayırdım. Bugün sabah erkenden odunları arabaya yükleyip yola koyuldum. Araba kiralayayım dedim ama bir hayli fiyat söylediler. O kadar para nerden… Allah’ın yardımıyla çok yavaş olsa bile sonunda geldim.” Demişti. Zorlanmasına rağmen. Yas tutmakta olan Patila bunu duyar duymaz haykırarak ağlamaya başladı. Kocasının yokluğunu hissedip yaşlı annesine muhtaç olduğuna çok üzülüp ağladı. Ona acıyıp bir günlük yolda yürüyerek zorlukla odunu el arabası ile alıp gelen annesine çok üzülüp ağladı. Annesi de ona katılıp sessizce ağladı. Ertesi gün yaşlı kadın yorgunluktan kalkamayacak hâldeydi. Kızının evinde iki gün zar zor kaldı da üçüncü gün ise “Tavuklarım aç kaldı.” diye şehirdeki evine gitmeye sabırsızlandı. Evine dönerken avludan on adım kadar uzaklaştıktan sonra dayanamayıp tekrar oturup duasını okudu. O zamandan beri de annesini görmemişti.

      Patila kendine geldikten sonra telaşa düştü. Şehre hemen gitmesi gerekiyordu. Belki de henüz geç değildir. Tedavi olursa iyileşir belki. İğne deliği kadar küçük de olsa bu umutla karı yarıp geçip komşusunun evine hızla ulaştı. Orta yaşlardaki karı koca küçük odanın ortasındaki demir sobanın etrafında çocuklarıyla gamsız kedersiz oturuyordu. Sadece odun yakılan demir soba gürleyerek yanmakta ve etrafına sıcaklık yaymaktaydı. Çok karlı kışın akşamında kendi kendilerine zaman geçirip oturan ailenin gamsız hayatını gören Patila’nın acısı katlandı. Kendisinin şimdiki kaygısını, erkeği olmadığı için bereketi kaçmış evini, dul hayatını, oğlunun artık babasız büyüyeceğini üzülerek düşündü. Onun beti benzi atmış hâline bakıp kalan evin erkeği endişeyle sordu:

      – Oy, gel, gelinim! İyi misin?

      – Ağabey, annem çok hastaymış. Şimdi haber geldi. Hemen gitmezsem olmaz. Arabanızla götürebilir misiniz? Çok fena sıkıntıdayım.

      – Aman, zavallı diye karı koca gelinin başına gelenlere üzüldüler. Sonra teselli ederek konuştular:

      – Dur hele, üzülme. Belki biraz rahatsızlanmıştır.

      – Annen güçlüdür. Hemen fena düşünme.

      Laf arasında “Ne dersin?” der gibi karısı çaktırmadan kocasına baktı. Kemeri ile ayakkabısını çıkarıp rahatça oturan erkek gözlerini iki kadından da kaçırdı. Sıcak sobanın yanında ısınıp oturan ılık yerinden kalmak istemediği anlaşıldı. Kararsız pencereye baktı. Hava kararıp gece olmak üzereydi.

      – Üzgünüm, gelinim. Maalesef arabam biraz bozulmuştu. Yolda bozulup geceyi tarlada geçirmeyelim. Sabah erkenden götüreyim, olur mu kurban olduğum, dedi komşusu suçluluk dolu bir sesle.

      – Tamam… Patila fısıldayarak konuştu.Ondan başka ne diyecekti ki. Dışarı çıktığında daha başka kimin arabası var diye düşünüp durdu. Aklına uygun hiç kimse gelmedi. Kocasıyla akrabalığı olan komşusundan sonra hayal kırıklığına uğrayan gelin başka birine daha sormaya cesaret edemedi. Evine doğru çaresizce zar zor yürüyordu. Biraz önce ağlayarak peşinde kalan oğlu kapının ağzında hâlâ içini çeke çeke ağlıyordu. Onun bu ağlayışı Patila’nın taş gibi olan yüreğini yumuşattı. Oğlunu bağrına basıp hüngür hüngür ağladı. Küçücük de olsa, derdini paylaşabildiği bağrına basıp ağlayabildiği bir canlı vardı değil mi. Kendi canının bir parçası olan evladı ona sarılarak gerçekten de destek oldu. Ağlarken bu oğlu büyüyüp, kendi ayaklarının üstünde durana kadar hayatın bütün darbelerine kıpırdamadan dayanmaya sorumlu olduğunu düşündü. Bu düşünceyle güçlendi mi yoksa içi boşalıp yavrusunun kokusuna yumuşayı mı verdi, gelin ağlamasını kesti. Aklını başına alıp, ne yapacağını düşündü.

      Şimdi sadece bir çare var. Yayan gitmek gerek. Şehre kadar ki yolu içinden kestirdi. Durmadan yürürse dört beş saate varacaktı. Oğlunu düşündüğünde içi acıdı, sonra “kucağımda taşıyacağım” diye yüreklendi. Kocasının kürkünü giyip oğlunu da kucağına alacak. Yaşlı annesi bile hasta olmasına rağmen o kadar uzak yoldan el arabasındaki odunu yayan yürüyerek getirmişti. Bunu hatırladığında gelin bir karara vardı. Tehlikeli olduğunu bildiği hâlde yola çıkmaya hazırlandı. Eline geçen bir iki kıyafetiyle birlikte parasını aldı da evinden çıkıncaya kadar acele etti.

      – Anneanneme mi gidiyoruz? Diye sevindi çocuk. O büyüdüğünden beri sık sık gidip geldiği şehir tarafındaki çakıllı taş yolu tanıyordu. Çok katlı evleri olan karışık şehirde yaşayan anneannesinin hayatı ona çok acayip gelirdi.

      – Evet, oğlum. Anneannen hastalanmış. Gidip gelelim, dedi Patila elini tutarak hızla yürüyen oğluna sevinçle bakarak. İnsan olmak bu işte. Gündüz СКАЧАТЬ