Название: Kadın Yazarların Kalemiyle Kadına Dair Hikâyeler
Автор: Анонимный автор
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6852-11-2
isbn:
Hepsinden güzeli yengemlerin evi de buradan avucunun içindeymiş gibi net görünüyor. Çoğu zaman o tarafa dönüp yengemin girip çıkmasını izliyorum. Akşamleyin korkarak dışarı çıkıp tekrar içeri girmeye acele eden yengemi gözlerimi alamadan koruyormuş gibi takip ediyorum. Aniden biri çıkıp yengemi korkutacak olursa… Acele etmesin! diyorum hayalimde. O eve girdikten sonra dönüp sırtüstü yatarak tekrar gökyüzünü izliyorum.
Orada yavaşça hareket eden ay ileri gidiyor.
İyi bir şey bulmuş gibi, bir anda sevindim! Gökyüzündeki gülümseyerek gelip bulutlara gizlenip kalan bembeyaz ay bana yengem gibi göründü. Bütün düşüncelerim tık diye durup aya bakakaldım! Gerçekten! Gerçekten de ay benim yengeme çok benzemiyormuş! Yaşa! Baksana! O da tıpkı yengeme benziyor, bembeyaz yüzünü hafif “çil” basmış. Hatta hüzünlü bakıp sonradan yavaşça ilerliyor. Ben bundan sonra adıyla da benzeyen Aydana yengeme sadece ay diye ad verdim. “Benim ayım” denen söz, iç dünyamın utangaç ve derin yerinde yaşıyordu. Bazen de hiç kimseye duyurmadan, içimi doldura doldura bu sözü söylerdim.
Bir gün okuldan gelirken eve uğradım ama yengem yok! Evden dönüp çıkarken önümü keserek çıkan ağabeyim:
– Küçük aptal! Çok güzel haberim var, erkek kardeşli oldun! Demesin mi?!
Ne diyeceğimi bilmeden, sevincimden ağabeyime bakıp kaldım, sonradan:
– Ura! Yaşasın! diye çantamı üzerimden uzağa atıp sevincimden göğsüm yarılacak gibi oldu. Hatta onun “küçük aptal” demesine de önceki gibi alınmadım. Acelemden:
– “Adını ne koydunuz?” demek yerine:
– Adı neymiş? deyivermişim. Onu kendim bile fark etmedim! Ağabeyim, önceki âdetince gülmekten yıkıldı. Allah verdi ona!
– Neden gülüyorsun? dedim ben bozulup.
– Ey, avanak! diye ağabeyim alnıma tıklattı da: – Adını da birlikte doğuracak mıydı?!– dedi.
Sessizce içimden utandım. Ağabeyimse:
– Şimdi ikimiz birlikte gidip gelelim olur mu?– dedi-İstersen, adını kendin koy tamam mı?
Çok sevindim. Bu benim hayatımdaki ilk bebeğim ve kendime aldığım en birinci sorumluluk idi:
Ağabeyim ikimiz de bu sefer daha önceki gibi yakın olduk, bir süre birbirimize sarıldık. Bu sevinç ikimizi tekrardan bir araya getirip kırgınlığımızı bitirip gönüllerimizi ağartıverdi.
İki katlı doğumhanenin önüne geldik. Ağabeyim yerden ufak bir taş alıp attığı zaman “tık” edip pencereye değdi, diğer taraftan “Kimimize geldi ki? der gibi çocuk taşıyan gelinler bir bakıp sonra kayboluyorlardı. O sırada en uzaktaki pencereden yengemi gördüm. Bebeği oyuncak bebek gibi sarıp elinde tutuyordu. O ise yüzünü başını kırıştırarak dudaklarını büzüştürüyordu. Yengem ise ona içi gidip bir şeyleri mırıldamış oluyor. “Baban ile ağabeyin geldi, baksana oğlum!” diyordur. Sonra bize doğru bakıp elini salladı.
Camın arkasında bembeyaz bir başörtüsü örtüp, tamamen değişik, mutlu bir şekilde gülümseyen yengem daha öncekinden de güzelleşmişti. Ben onu şimdi yenilenen, annemin söyleyişiyle “yeni doğan” aya benzettim. Düşüncelere daldığım bir anda ağabeyim:
– Ne düşünüyorsun?! Yürümeyecek misin! dedi. Gerçekten kendime gelip bu davranışım için de utandım. Ağabeyimin az önceki neşeli hâli gidip sinirlenmeye başlamış. Sessizce önünde yürüdüm.
Dersten sonra doğruca doğumhaneye gidecek oldum. Yengem de o saatlerde beni bekleyip pencerenin arkasında duruyor. Bir gün aklıma bir şey geldi. Yengeme hediye alasım geldi. Akşam annemden para istedim. Hayatımda ilk kez annemden para istemiştim .
– Ne yapacaksın? annem şaşkınlıkla sordu. Yere bakıp, sessizce kaldım. O zaman üst sınıfın öğrencilerinin küçüklerden haraç almaya başladıkları zamandı. Annemin aklına hemen o gelmiş:
– Çocuklar mı korkutuyor?!– dedi.
– Hayır! Ben küçük çocuk muyum? dedim utanarak.
– O zaman parayı ne yapacaksın?
Sonradan ayağımın ucu ile yeri kazarak:
– Şey…o…. bir kıza hediye alacaktım… dediğimde annem gülmeye başladı.
– Ne hediye alacağını biliyor musun? dedi sonra. Düşünsem hakikaten de ne hediye alacağımı bilmiyordum. Bilmiyorum anlamında boğazımla “ıhı” diye ses çıkardım. Annemin çok gülesi geldi ama bana göstermemeye çalışarak gülümsedi:
– Tamam yavrum, ama ne alacağını konuşalım olur mu? – dedi. Çok sevindim. Annemi çok, hatta öncekinden de çok sevdim, bazı anneler gibi kavgacı olmadığına, anlayışlı olduğuna sevindim. Daha ilginç olanı, benim Ay yengem de anneme benziyor…
Dükkâna gittim de annemin söylediği gibi parfüm aldım. Ama annem “Öğrenci kız olsa gerek, iyi bir kitap al.” dedi, onun yerine de efil efil bembeyaz bir başörtüsü alıp, doğumhaneye doğru yola koyuldum.
Hediyeyi kapıda bekleyen görevlilerden birinden gönderdim. İçimden sevinip, içim içime sığmayıp ayaklarım yere basmadan, havada uçuyormuş gibi hissediyorum. Hatta içimden kendimi onun eşi gibi hayal edip, seviniyorum. Bu düşüncelerimi birileri hissedecekmiş gibi yanımdan geçenlerden utanıyorum…
Bir ara yengem pencereye geldi. Geldi de her zamanki gibi nazikçe gülüp beyaz kağıda: “Teşekkürler” diye harfleri büyük büyük şekilde yazıp gösterdi. Yengemi mutlu ettiğim için kendim de sevindim. Bir ara baktığımda yengem başörtüsünün ucuyla gözyaşını siliyor gibi göründü! İyice baktığımda, gerçekten de ağlıyordu!…
Kabılbek ağabeyimin annesi ve babası vefat ettikten sonra, gencecik dul kalan annem iki eve de bakıyordu. Şimdi de onlarınkine sık sık gidip küçücük “Ulan”ı banyo yaptırıyordu. Yengem de bizim her geldiğimizde sevinip:
–Anne baksanıza! Oğlunuz Azamat amcasına benziyor! diye bebeği daima bana benzetirdi. Azamat amcasına çekse diye söylediğini çok duyardım.
Belki de o sadece benim gönlümü almak için öyle söylemiştir veya gerçekten de büyüklük merhametiyle sevip, gerçeği söylemiştir? Bilmiyorum. Büyük derken yengem benden o kadar da çok büyük değildi, ikimizin arasında olanı iki üç yaştı. Ama yengem Kabılbek ağabeyimin söylediği gibi “gözü haramda” da, “hoppa düşünceli” de, “hafifmeşrep” de kadın değildi, dağın kaynak suyu gibi berrak, tertemiz bir candı!
Bir gün her zamanki gibi dersten çıkıp eve giderken yolda yengemle karşılaştım. Su taşıyordu ama bu sefer beni gördüğünde sevinmedi! Hemen aceleyle hızlı hızlı konuşup, benden kurtulmak istiyormuş gibi:
– Dersler iyi mi? İyi ha, yaramaz çocuk! Ulan ağlıyordur… diye hızla yürüyüp aceleyle evine girdi. СКАЧАТЬ