Kurt kaçıp gitmekte idi. Manas akan kan izinden onu takip etti. Kurt kayanın önündeki kara mağaraya girip saklandı. Manas da onun izinden mağaraya girdi.
Manas mağaraya girince gördüklerine inanamadı. Köşede iri yarı, şık elbise giyen kırk kişi sırayla oturmuştu. Kanatlı atları vardı; gönülleri açık, yüzleri nurluydu. Onların yanında Oşpur’un aksak kuzusu meleyip duruyordu.
Büyüklerden çekinen Manas onlara selam verdi:
“Ağalar, Kuzuyu kapan kurdu gördünüz mü?” dedi.
“Gördük” dediler. Oturanlar birbirlerine bakarak gülümsediler. “O kurt işte biziz. Biz kırklarız.”
Manas’ın onlara pek inanmadığını gören kırklardan biri bir anda kurt şekline girdi. Manas da böylece inandı.
“Biz kırklar senin yoldaşlarınız.” dedi oturanların büyüğü, “Ne zaman zorda kalırsan biz hemen yardımına koşarız. Sana söz!”
Kırklar Manas ile göğüslerini birbirine değdirerek sözleştiler.
O esnada mağaraya Çege Bay girdi.
“Onun adı ne?” dedi kırkların büyüğü.
“Kadoo Bay’ın oğlu Çege Bay, çobanımız.”
“Bu çocuk sonra sana can yoldaş olacaktır, adı Kütübi olsun.” dediler ve kırklar gözden kayboldular.
Manas ile Çege Bay geri dönüp koyun kuzularını saydılar, eksik çıkmadı. Manas bu gördüklerini iyiliğe yordu. Deminki beyaz kuzuyu Çege Bay’la kesip kızartarak yediler.
Gündüz dağdaki koyunlara saldıran kurtları gören çobanlar, akşamüstü deredeki koyunlarını sayıp kontrol ettiler. Ağıldaki koyunların ve otlaktaki atların hiçbiri eksilmemişti. Oşpur’un koyunlarına da bir şey olmamıştı. Ağılda deminki aksak ak kuzu da vardı.
Oşpur, koyunlarını güderek tepe boyunca gelirken deredeki çukurda Manas başta olmak üzere kırk çocuğun eğlenmekte olduğunu gördü. Çocukların eğlenmesini seyretmek için attan inerek bir söğüdün altında oturdu.
Çocuklar artık büyümüşlerdi. Onlar durmadan ordo11 oyunu oynuyorlardı. Sonra kazandaki etleri alıp yediler. Çocukların arasında Manas Opol dağı gibi gözüküyordu, o bu görünüşüyle diğerlerinden farklı idi.
“Bahadıra itaat edelim!” Kırk çocuk Manas’ın etrafında dönerek ona saygı gösterdi. Manas bununla yetinmeyerek, adetlerde olduğu gibi somurtkan davrandı. Çocukların kendisine beyim demelerini sağladı.
Eti yedikten sonra Manas söğüdün gölgesinde uykuya daldı. Bir zaman sonra üst taraftan Kara Kalmuk’un seyi si Kancarkol, yolundan şaşmış köpek gibi koşturup geliyordu. Bu kâfirin işini Oşpur biliyordu. Bu adam Kalmuk ve Çin’de, Sibirya parsı gibi emir dinleyen, insanın başını eliyle kesebilen, elini göğse saplasa hançer gibi giren, bu yüzden Kancarkol diye adlandırılan belâlı biriydi. Oşpur, içinden fırsat bulsam da Kancarkol ile yerde teketek dövüşsem diye düşünüyordu.
Kancarkol, yol boyundaki çocukları görünce köpek gibi fırlayıp gelerek kamçısıyla onları kamçılamaya başladı. Çocuklar Tarançı12 gibi sağa sola dağıldılar, bazıları korktu. At üzerinde dövüşemeyen Kalmuk attan inip kuşattığı çocuklardan dördünü eliyle vurarak öldürdü. Sonra onları toplayıp üzerlerine oturdu.
Manas, çocukların gürültüsünden uyandı. O Kancarkol’a doğru heybetle, aslan gibi kükreyerek geldi. Onun gücünü fark eden Kancarkol da önceden tedbirini aldı. Oşpur:
“Ne yazık, Manas belki o tecrübeli kâfire yenik düşebilir, keşke onun yerinde ben olsam! Kancarkol, Manas’ı parçalarsa, Cakıp’a ne söyleyeceğim.” diye düşündü.
Manas ile Kancarkol meydanda dönerek birbirini korkutmaya çalıştılar. Bir ara, Kancarkol eliyle Manas’a göz açıp kapayıncaya kadar vurmak istedi. Yiğit Manas, kendini bir yana attığından, Kalmuk’un eli söğüde saplanmıştı. Bir anda Manas ayağıyla onun böbreğine vurup, kaldırdı ve kucaklayarak yere fırlattı. Kancarkol yere serildi.
Oşpur, Manas’tan emin olarak; çocuk, göreceğini görmüş, öğreneceğini öğrenmiş, olgunlaşmıştır. Sağ salimken Cakıp’ın eline teslim edeyim diye yola koyuldu.
Oşpur’u gören Çıyırdı, sevincinden bağırdı. Heyecandan Oşpur’a verebilecek hediye, giydirebilecek elbise bulamadı.
“Sana kurban olayım Oşpurcuğum! Manas kuzum aman mı? İki yıldır onu görmedim. On çocuğu varmış gibi ihtiyar onu görmeye gitmedi. Manas adından Kalmukların, Çinlilerin haberi var mı? Almak istersen işte hayvan! Para istiyorsan onu da senden esirgemem. Beslediğim oğul adam olacak mı?”
Sözde hasis, derin düşünceli olan Oşpur şöyle dedi:
“Oğlumuz amandır, kimseye yenilmez, güreşte, kimseye boyun eğmez biri oldu, kıvamına geldi. Söyleyeceğimi söyledim, vereceğimi verdim. Artık Kalmuklardan, Çinlilerden korkmaz oldu. Çocuğa ihtiyacınız varsa alabilirsiniz.”
Ertesi gün Cakıp Bay Manas’ı alıp gelmek için Oşpur’la beraber gitti. Cakıp oğlunun olgunlaştığını görüp sevindi. “Ya kurban olayım kuzum, beri gel, konuşalım. İhtiyar Kalmuk’u dövmüşsün. Çakmağıyla bıçağını almışsın. Şimdi Kalmuklar bize felaket yağdırmaz mı? Başımıza belâ olmayacaklar mı?” diye Cakıp ağladı.
“Ben onu ganimet aldım. Ganimeti vermeyeceğim.” dedi Manas dudaklarını bükerek. “Ey baba! Ne zamana kadar böyle saklanıp yaşayacağız? Artık kaçmayacağım Kalmuk’tan, ölümden öte yol yok!” dedi.
“Ya, yavrum, arkadaşlarına hayvan kesip yedirip israf etmişsin.” dedi Cakıp.
“Ey baba kızma. İnsana, dünya ile hayvan bulunur. Bunca sahipsiz hayvanı güdüp ne bulacaksın. İnsana birazcık servet yetmiyor mu?”
Cakıp, çocuğunun söylediklerine karşılık bulamadı. Manas’ın akıl bulduğunu, büyüdüğünü gören Cakıp, içten memnun oldu.
Oşpur, elini Manas’ın omzuna koyup vedalaşırken sordu:
“Manas, olgunluk çağına geldin. Şimdi seni babana teslim ediyorum. Söyle bakayım, benden ne öğrendin?” dedi Oşpur.
“Nasıl bahadır olunacağını, nasıl savaşılacağını!” dedi Manas.
“Hoşlanmadığın herkesle savaşır mısın?” dedi Oşpur.
“Saldırırsa, evet!”
“Manas sağ kulağınla da, sol kulağınla da dinle. Önce halkına saldıran düşmanla savaşacaksın. СКАЧАТЬ
11
Hanın karargâhını ele geçirmek için olan savaşı temsil eder.
12
Çiftçi, tarımla uğraşan.