Cakıp’ın bildiği kadarıyla Oşpur çobanların başı Tengir Bay’a tabi olan, töreleri iyi bilen, sözü bir özü bir insandı. Oşpur, gençliğinde dünyadan bıktığı için halkına geç katılmıştı. O dağın tepesinde düşüncelere dalmış bir halde akşama kadar otururdu. Gece boyu uyumasa bile gündüz yine halinden hiçbir şey eksilmiyordu. Kolay kolay sırrını söylemezdi. Birçok dili biliyordu, Karakuş gibi ihtiyar gözükmesine rağmen tekmeyle taş yaran, eliyle her şeyi kırabilen kişiydi. Yedi gecede Kalmuk ve Çin’e yaya olarak gidip gelirdi. Oşpur, dağdan seyrek olarak inerdi. Ömrünün büyük bir bölümünü ak karlı, mavi buzlu yükseklerde kuzuların otladığı, kayberenlerin yayıldığı yerlerde, koyunlar arasında geçirirdi.
“Oşpur Bay nerdesin?” dedi Cakıp yüksek sesle, “Sana bir kul getirdim.”
“Buradayım Cakıp Bay.” Oşpur Ak çadırından çıktı, “A, oğlunuzu ağılıma alıp gelmişsiniz…”
Oşpur, Manas’a dikkatlice bakarak ona bir sarı keçi yavrusunu kurban kesti.
“Oşpurcuğum, sen çok şey bilirsin, söylemesen de bunu fark edebiliyorum. Bunu adam et. Seni Tanrı’ya, oğlumu sana emanet ediyorum.”
Çoban başı, Bay’ın sözünü dinledikten sonra cesaret bularak:
“Bayım, peki. Avuldaki Çege Bay ile oynasın!”
“Oğlumun gözünün yaşına bakma! Vur, döv! Yattığı yer kara kulübe olsun, önü taar8 keçe olsun! Şımartma” diyerek Cakıp evine döndü.
Manas Oşpur’un yanında kaldı.
Ertesi gün kara kulübede horlayıp uyumakta olan Manas’ı Oşpur tan atmadan uyandırdı.
“Hey, Manas! Sen buraya uyumaya gelmedin. Çobansın. Dediğimi yapacaksın, kalk! Normalde öğlene kadar uyuyan uykusever Manas bugün hiç ses çıkarmadan gözünü açtı.
“Söyle bana, nasıl insan olmak istersin?” dedi Oşpur onu sorguya çekerek.
“Bahadır olmak istiyorum” dedi Manas rahatça.
“Peki, bahadır olunca ne yapacaksın?”
“Bahadır olursam düşmanlarımı param parça edeceğim.”
“Öyle mi! Niçin düşmanlarını öldüreceksin?”
Manas buna cevap veremedi.
“Halkımı yağmalayıp soyduğu, öldürdüğü için desene!” dedi Oşpur “Kan dökerek mi bahadır olacaksın?”
“Bilmiyorum.”
“Şimdi sözümü dinlersen bahadır olacaksın.” dedi Oşpur. Manas çobana “Tamam!” işareti yaparak başını salladı. Oşpur, Manas’ı büyük nehrin aktığı geniş dereye götürdü. “Şimdi buradan öteki kıyıya geçeceğiz, yol bul.” dedi Oşpur. “At ile geçemez miyiz?” dedi Manas.
“Bahadırlar pek çok zorluk yaşarlar. Bahadır olmak istersen yaya geç!” dedi, Oşpur Manas’a bakıp.
Gerçekten Manas nehre elbiseleriyle girdi. Beş adım gittikten sonra Manas bir taşa takılıp kayarak düştü. Suda sürüklenmeye başladı, suda boğulmak üzereydi, iki gözü Oşpur’daydı.
Oşpur, suda akıp gitmekte olan Manas’ı takip ederek, şaşmadan nehir kıyısı boyunca gelmekteydi. Manas çaresizdi, nehir onu almış götürüyordu.
Nehrin kıvrımına geldiğinde, Manas’ın gücü kalmamıştı. Oşpur, kıyıdan elini uzatıp onu nehirden çıkardı.
“Bahadır olmak kolay mıymış?” dedi Oşpur gülümseyerek.
“Bahadır savaşta dövüşür, düşmanla savaşır, suda akmaz!” dedi Manas kızgın hâlde.
“Suda dövüşmek, yaya olarak nehir geçmek bahadırların başına her an gelebilir” dedi Oşpur.” Uykudan kalkıp, bir anda kara gücünle olman lazım.”
Oşpur, Manas’ı öteki kıyıya geçirip taşlı dereyi gösterdi.
“Bu deredeki taşları iki günde bir yere toplayacaksın.”
Manas daha da sinirlendi.
“Onunla sur mu yapacağız?” dedi tersleyerek.
“Hayır. Senin gücünü deneyeceğiz” dedi Oşpur. “Bunları topladıktan sonra eve gidebilirsin.”
Oşpur atına binip Manas’ı derede bırakarak gitti.
Manas, burada iki gece kaldı, bin bir zorlukla ev kadar taşları bir yere topladı.
Üçüncü gün Oşpur geldi, toplanan taşları görüp Manas’ın omzunu tuttu.
“Şimdi, senin gelecekte bahadır olacağın belli oldu, Manas.”
Oşpur o zamandan sonra Manas’ı rahat bırakmadı. Onu Süt-köl denen yayladaki suyu çok soğuk olan derin göle, etrafında Kamçatka ördeklerinin bulunduğu yere götürdü. Beline ip bağlayıp suya daldırdı. Böylece Manas yüzmeyi öğrendi.
Bu Oşpur’un eziyetlerinin başlangıcıydı. Ne olursa olsun, Oşpur’un eziyetleri Manas’ın hoşuna gidiyordu. Dikkatiyle, canla başla Oşpur’un söylediklerini, itiraz etmeden hemen yerine getiriyordu. Bahadır olmanın kolay olmadığını artık anlamıştı Manas.
Bir ayda Manas yayın nasıl yapılacağını, nasıl çekileceğini öğrendi. İki ay sonra dayanıklı mızrak yapmanın sırrını öğrendi. Üç ayda kılıç yapmayı ve kullanmayı öğrendi. Dört ayda erkek yarışları9na alıştı. Beş ayda Oşpur ile tutuştu, kara gücü geldiğinde Manas onu bir eliyle kaldırdı, bunu fırsat bilen Oşpur ayak çalmak suretiyle çocuğu yere serdi.
Oşpurun bilmediği şey yoktu. Tibet ve Çin’den öğrenip geldiği sırrı; ineğin derisini asıp eliyle saplayarak delmeyi, bir değnekte otuz kişiyle tutuşmayı, tekme atmayı Manas’a öğretti.
Altı ay sonra o etine dolgun çocuk zayıflamıştı. Boyu uzamış yaramazlığı kalmamıştı. Vücudu kuvvetlenmiş boz bir oğlan olmuştu. Ondan sonra Oşpur, Manas’a güvenerek onu Çege Bay’la beraber koyun gütmeye gönderdi.
“Üzerine Kalmuk’un taşını tak!” dedi Oşpur, “Yoksa Kalmuklar senin ayaklarını ve kollarını keser.”
“Oşpur Ağa! Kalmuk’un taşını takıp yaşamaktansa ölürüm daha iyi!” Manas buna gücenerek beyaz kalpağını, üstüne kementay10ını giydi ve yanına kılıcını aldı.
Manas on yaşına geldiğinde tırmanmak için dağ, savaşmak için düşman bulamadı. O dağdaki СКАЧАТЬ
8
Kaba yünlü kumaş.
9
At üzerinde yapılan bir birini eyerden düşürme yarışı.
10
Keçeden üst giyim, çapan.