“Kendi horluğumu görmektense düşmanın horluğunu göreyim, boşuboşuna ölmektense bir şeyler yaparak öleyim.” diye Kırgızların üzerine yürüdü.
Kalmukların atlarını götürdüğünü öğrenip sabırsızlanan Cakıp altmış kişiyle birlikte yola çıkmıştı. Karşısına Şakum çıkıp ağladı ve derdini anlatıp Cakıp’ın ayağına kapandı.
“Kurban olayım Bahadır Cakıp, Altaylılar avulumu yağmalıyor. Otlaktaki hayvanlarını almasına engel olmuştum, Kırgızlara acıdın, diye benim avulumu yok etmek istiyorlar. Bizi kurtarın. Ağılında kalayım; komşun, akraban olayım. Ölen babamın kan bedelinden vazgeçtim!”
Bu sırada Kırgızların yardımına gelen Kızık, Nayman, Uysun, Alçın, Argın ve Türklerden oluşan askerler:
“Babası ölen oğlanın avulunu yağmalatmayalım!, kurtaralım!” diye savaşa giriştiler. Birinci kez her kabileden oluşan yedi yüz seksen asker göğü sarsarcasına “Manas” şeklindeki savaş parolasını haykırarak hücuma geçtiler.
Olgunlaşan Manas gök mızrağını eline alıp gök kır atına binip, mızrak vurup bağırıp düşmanının canına okudu. Kırkların koruduğu Manas yolundakileri temizleyip ilerliyordu. Altaylı Kalmuklar Manas’ın heybetine dayanamadılar. Altaylıların reisi ok ile gebertildikten sonra, geriye kalanlar atlarına kamçı vurarak kaçtılar.
Cakıp’ın iki gözü hep Manas’ta idi. Manas gazaba gelmiş nara atarak Kalmukların peşinden alana çıkmıştı. Cakıp, elindeki gök bayrağı Akbalta’ya verdi. Manas’ın arkasından yetişerek atının dizginini tuttu.
“Kurban olayım kuzum, yeter, dur! Kalmukların bayrağı indirildi.”
Zaferden sonra Cakıp ve Akbalta, baş belası Mançuların dediğini yapıp istediğimizi versinler diyerek avula geldiler.
Mançulu Kalmukların reisi Dögön isimli aksakal, itaatini bildirerek Cakıp ile Akbalta’nın önünde diz çöktü:
“Kırgız kardeşler, önce birbirimize düşman olmuştuk. Şimdi huyunuzu, savaşçı olduğunuzu, kahramanlığınızı gördük. Sizinle bir millet olalım. Bizi akrabalığa kabul ediniz.”
“İyi ise, yakındaki komşu uzaktaki akrabadan iyidir. Artık kimin kim olduğunu öğrendik.” dedi Cakıp. Akbalta:
“Aksakal haklıdır.” diyerek kabile reislerini, ileri gelenleri ak otağa davet ederek “Şimdi Mançular ve Kalmuklarla akraba olduk. Yurdumuz bir, ocağımız bir, yaylamız bir, törelerimiz bir, takdirimiz bir oldu.” dedi.
Savaşta ölen yüz kadar kişinin çoğu Mançulardan ve Kalmuklardan idi. Dögön reis:
“Bu ölenleri nasıl gömelim?” diye Akbalta’nın getirdiği yaşlılara sordu. Kimseden ses çıkmayınca Manas akıl verdi.
“Eğer uygun görürseniz, dediklerimi yaparsanız, şöyle bilin kardeşlerim. Altaylı Kalmuklarla olan savaşta her halktan yiğitler öldüler. Onların hepsini, yeni âdetlere göre, birlikte gömelim.”
“Akıl yaşta değil, baştadır, Manas doğru söyledi.” dedi ihtiyarlar.
Alanda büyük bir çukur kazıp, yiğitleri atı ve eyerleriyle birlikte gömdüler. Uzaktaki büyük taşları öküze çektirerek getirdiler, bunları kaldırarak diktiler. Kara taşın yüzüne:
“Altay’ın şahinleri, uçup gelip, bu ışıklı alana beraber kondular.” diye yazdırdılar.
Kırgız, Kazak, Noygut, Kıpçak, Türk, Argın, Mançu ve Karmuk reisleri toplandılar. Cakıp’ın kambarbozlarından ak boz kısrağını getirtip kurban kestiler. Sonra yaşayacaksak bir tepede yaşayalım, öleceksek bir çukura gömülelim diyerek and içtiler.
Akbalta’nın rehberlik ettiği kabile reisleri, bilgiçler; cenazenin çıktığı evlere girip taziyelerini bildirip çıktılar.
Cakıp Bay cömert davrandı. Para vererek kurtardığı atlarından dört yüzünü; Mançulardan babası ölen yetimlere ve cenaze çıkan evlere bölüştürüp verdi.
O yerde babası ölen Macik, Mançu Kalmuklarının beyi seçilerek babasının yerini aldı.
Düşmana karşı beraber savaşan, bayrağı beraber tutan halkları Cakıp, avuluna getirip ağırladı. Bir gece misafir ettikten sonra ertesi gün misafirlere, âdete göre at hediye etti üzerlerine güzel elbise giydirdi. “Yeni akraba bulduk, yetmiş aile idik, yedi yüz aile olduk, gerisini Tanrı’dan dileyelim.” dedi.
Cakıp’ın avulu kısa sürede şehire dönüştü. Mançu Kalmukları toprakla uğraşırdı, çadırlara alışamadılar. Toprağı hamur gibi yoğurup kerpiç yaptılar. Taş topladılar, otları kurutup duvar yaptılar ve oraya kara şehir adını verdiler. Dört bir yandan gelen kervanlar, bu şehirden eksilmiyordu. Yavaş yavaş halk ticarete alıştı.
Manas, henüz hayattayken kara toprağın altına girmeyeyim, babalarım gibi özgür yaşayayım diye kara şehirden bir parça uzakta dağa çıkarak Kırgızlarla çadırda yaşadı.
On bir yaşını doldurduğu zaman Manas, artık çocuklarla oynamayı bıraktı, bozkurt oyunu da oynamadı. Önceki yaramazlığını bırakıp büyüklerle ordo atışarak dokuz korgol13 oyununa başladı. Ondan beri dokuz korgol oyunu Manas’tan kalmıştır denilmektedir.
Çinlilerin, Kalmukların, Tırgotların arasına gözcü gönderip onların sırrını öğrenmeyi, orduyu nasıl kurmak gerektiğini, saklanmayı, avul içine bekçi koyup düşmana karşı silah yapmayı, silahları gizleyip saklamayı, Manas’a akıllı Akbalta öğretti.
Bir defasında Manas, canı sıkıldığı için yatıyordu. Atların doğum zamanı gelmişti. Manas atlara bir bakayım diye Aymanboz atına binerek dağ yolunu tuttu. Dev gibi muhteşem Aymanboz, daha sekiz yaşında olmasına rağmen Manas bindiğinde dimdik duruyordu. Dağda, taşkınlık etmekte olan çobanlara gidip, doğurmamış kısrağı kesti. Azemil suyunun kenarına, dokuz yolun kavşağına karargâh kurup can sıkıntılarını gidermek istedi.
Manas, karargahta aşık oynuyordu; o sırada kalabalık bir kervan geldi. Kervanın mahiyetinde Çinli, Kalmuk, Tırgot ve Şart vardı. Kervanbaşı olan Çinli ile Kalmuk, Şart ile Tırgot Manas’ı hiç umursamadan karargâha girdiler.
“Hey, çek deveni!” dediler kenarda duranlar, bağırarak. Eğlenmekte olanlar da bağırdılar.
Altı Çin muhafızı, boynuna ipek sarılı, altın takılı devesini yedeğe almışlardı. Han’ın devesini sadece Kalmuk ve Çinliler değil herkes biliyordu. Onun olduğu yerde kimse ona çıt diyemezdi. Han’ın adamı ile Han’ın devesine karşı gelenler ölümle cezalandırılırdı.
Arada Han’ın adamları yoktu. Onlar develerinin dizginini tutup, söz dinlemeden Çince СКАЧАТЬ
13
Bir çeşit oyundur.