“Hey, Çegebay’ın dediği doğru” diye boz oğlanlar bu teklifi birden kabul ettiler. “Han seçelim. Onu süsleyelim, törelere göre muamele edelim. Fırsat gelmiştir. Geciktirmeyelim.”
“Öyleyse kimi seçelim? Şartı nasıl olsun?” dedi Aydar-kan oğlu Er-Kökçö.
İyi düşünceli, sözü geçen Salamat oğlu Aynakul Han seçimini yönetti.
“Bana kalırsa, bir şart koymak lazım. Hepinize şöyle bir şart koyuyorum: Kim Han olmak istiyorsa onun bindiği atı derhal kurban keselim. Tamam mı? Hadi cesur olan çıksın?
Biraz önce yaygara eden çocukların hiçbirisi ben atımı kurban keseyim diyerek öne çıkmadı.
“Hepiniz zengin çocuklarısınız. Şu kadarcık bir işe de yaramazsınız. Han olacak kimse için bir atın lafı mı olur? Babanızın oğlu değil misiniz?” diye Aynakul taşı gediğine koydu.” Hani, erkek olan kim?”
Çocuklar suskun dururken Aynakul “ Han olup atını kesebilir misin?” diye Mançu’dan Şakundu’ya, Oşpur’un oğlu Nazarbek’e, Askar’ın oğlu Cabakı’ya, Aydarkan’ın oğlu Kökçö’ye, Karakoco oğlu Kaldar’a, Anzar’ın oğlu Koyon’a sordu; hiçbiri atını vermeye yanaşmadı.
Sonunda Aynakul, çocukların en küçüğü olan on beş yaşındaki Manas’a sordu:
“Cakıp Bay’ın oğlu Manas beğ sen ne dersin?”
“Atını kesip Han olmak, halkımızın âdeti değildir. Eğer canınız et yemek istiyorsa, Ak-Kula’yı keseyim. Bunu sizden esirgemeyeceğim. Atı buraya getirin.
Bunu duyan Çegebay yaygara etti.
“Ak-kula zayıflamış, kemiği kalmış. Bir lokma et çıkmaz, onu kurtlar da yemez. Cakıp Bay’ın semiz kısrağını ben kullanıyordum. Manas verirse onu keselim.
“O zaman kısrağı kurban keselim” dedi Manas.
Çocuklar Manas’ın önünde boz kısrağı kurban kestiler. Etini büyük kazana koydular. Manas’ı teğeltinin üzerine çıkardılar, on eyeri bir araya toplayıp, altın tahtın diye onu oturttular, yanına gök bayrak diktiler.
“ Hanımız Manas!” diye bağırdılar.
“ Hanımızı Tanrı korusun!”
“Var ol Manas!”
“Geniş bozkırın kurdu ol, Manas.” Çocuklar bağırıp Çarkastan’ı sarstılar.
“Han’a destek olalım! Manas’a uşak olalım! Sözünü dinlemeyenler Altay’dan ayrılsın, Kalmuklara gitsin!” diye sıraya geçip başlarını eğip duran çocukları gören Manas kahkahayı bastı. O Han kaidesini yerine getirdi.
“Kendiniz beni, kaçsam da Han yaptınız. Şimdi söylediğim söz söz olsun, hepinize kolay gelsin! Yarın Altay’dan öteye geçeceğiz. Kalmuklara kadar yolları yoklayalım. İyi yerleri bulalım. Büyükleri rahatsız etmeyelim. Yolun durumunu görelim.”
Ondan beri Manas’ın bir dediği iki olmadı. Ertesi gün seksen delikanlı Altay’ı aşarak yol yürüdü. Güzel yerleri gördüler.
Manas iki çocuğu Kalmuk ve Çin taraflarına bakıp gelsinler diye bir günlük yola gönderdi. Tepelere nöbetçi koydu.
Gürleyerek akan Urkul nehri boyunca üç yol kavşağında, katmer katmer ormanda, üzerinde bin yuva bulunan bir çınarın dibinde altı gün vaziyeti yokladılar. Yedinci gün Manas’ın gönderdiği çocuklar geri dönüp malumat verdiler. Esen Han’ın yük yükleyen kırk beş deveden oluşan kervanı, altı Şive, on Uygur, on Kalmuk mahiyetinde gelmekteydi. Dokuz yüz askerde Nuuker adlı bir bahadırın yönetiminde arkasından geliyordu.
Nuuker, “ Bir grupta askerlere rastlarsanız çocuklarıysa sürüp getirin.” Diyerek yüz asker gönderdi. Askerlerv yatağına coşarak akan Urkul Nehrinin kıyısına geldiler. Nehirden geçemeyen askerler kıyıda şaşırıp çocukların alayına maruz kaldılar.
“Göreceksiniz, nehirden geçersek gözünüzü çıkaracağız.” diye bağırdılar askerler.
Sonunda bir haberci, Nuuker’e gelip “Nehir kabarmıştır, insan geçebilecek gibi değil!” dedi. Askerbaşı emir verdi: “Ölen suda temizlenir, diri kalan o kıyıya çıksın.”
Suya giren yüz kişinin yirmisi boğulup gitti, geri kalan sekseni sürüklenerek ıslak hâlde Manas’a ulaştılar.
Askerlerin, büzülmüş, üşümekten titreyen hâlini gören çocuklar at üzerinde kıs kıs gülmeye başladılar.
“Nereden gelip nereye gidiyorsunuz? Kılıcı niye taşıyorsunuz?” dedi asker başı patlayarak.
“Görmüyor musunuz? Elimizde kuş, tazı, belimizde kılıç kuşanarak avlanan çocuklarız. Ya siz kimsiniz?” dedi Manas.
“Çin Hakanının halkıyız. Askerbaşı Nuuker sizi sürüp götürmemiz için gönderdi.”
“Ee, Nuuker’in bahadırları açık söyleyin. Kiminle dövüşmeye geldiniz. Kiminle dost olmaya gidiyorsunuz?
“Öff, bizim dosttan çok düşmanımız vardır. Düşmanın kim olduğunu Nuuker anlatır.”
“O zaman söz ve töre bilmeyen halkmışsınız.” dedi Manas kamçısıyla yere vurarak.
Askerbaşı Manas’a yönelerek “Hey, bu şımaran Kırgızın sözü zehirmiş, önce onu götürün!” dedi askerlerine.
“Ey, beni sürüp götürecek olan sen misin?” Manas keskin kılıcıyla hiç tereddüt etmeden askerin başını kesti.
Seksen asker birden Manas’a saldırdı. Manas kıpırdamadan kenarda durdu. Askerleri, çocuklar imha ettiler.
Manas sanki hiçbir şey olmamış, hiçbir şey görmemiş gibi seksen çocukla beraber kaldığı yere gelip rahat bir şekilde geceledi.
Yüz askerden bir haber alamayan Nuuker ordusunu sürerken kara nehre rastladı. Manas ve arkadaşları nehrin öteki kıyısında durup Nuuker’in askerlerini saydılar.
“Ormanın her yerine ateş yakalım. Askerlerimizi çok gösterelim.”diyen Manas her tarafta alev alev ateş yaktırdı.
Ertesi gün Nuuker, kavak ve söğüt kestirip sal yaptırdı, adamlarını suya sürdü. Dört salla suya girenlerin pek çoğu birbirlerine çarpıp suda boğuldu.
Nuuker’in askerleri Manas’ı kuşattılar.
“Siz hangi halkın çocuklarınız?”
“Hey, ecdadımız Türk’tür. Atamız Tüböy Han’dır. СКАЧАТЬ