Bunu gören yiğit oğlan Kökçö Bahadır bağırarak meydana doğru fırladı.
“Oğlum bir dakika, dur!” diye Aydar Han oğlunun atının dizginini tuttu. “Sen daha küçüksün, pehlivan gücüne ermedin, on altı yaşındasın. Vazgeç oğlum bu işten! Onu bana bırak, kâfire ben saldırayım.”
Kökçö babasının sözünü kıramadı, atının başını çevirip üzüntülü halde yerine döndü.
Soylu Aydar Han, Altay Kazak halkının hakiki bahadırı idi. Eline mızrağını alıp atını kamçılayarak Dang-Dang’a bütün gücüyle saldırdı. Aydar Han, Dang-Dang’ın uzattığı mızrağına vurarak, bu Çinli deve mızrağını sapladı.
Bu esnada Çinlilerden Küdöng adlı pehlivan Aydar Han’a saldırdı. Baktı ki, o canını avucuna almış, hırsa kapılmış; Aydarhan, Küdöng pehlivandan kaçtı.
Bunu gören Manas, tahammül edemedi, elindeki bayrağı Akbalta’ya verip Akkula atını doludizgin koşturarak Küdöng’e yöneldi. Yetiştiği yerde Küdöng’ü kalpak gibi uçurup ezerek geçti.
Onların Irangsoo adlı pehlivanı Manas’a doğru mızrak fırlattı. Manas onu bir vuruşta devirdi. Yere düşen, uçuruma başı saplanan Irangsoo’ya mızrağıyla vurduğunda, onun kanları fışkırdı. Çinlilerin attığını vuran nişancısı Manas’a ok attı. Bunu gören Er Manas ikinci yayı çekinceye kadar kılıçla Şangmusar’ın kellesini uçurdu. Yaralanan atını bir kenara çekerek amcası Bay’a verdi. Bay dua etti.
Manas Manas olduktan, Manas adını aldıktan beri yaşı on üçe gelinceye kadar bunca düşmanı yenmemişti. Bu kadar kan dökmemişti, bu kadar öfkelenmemişti, bu kadar düşmanın hakkından gelmemişti.
Er Manas geleceğim yere geldim, beklemediğim şeylere ulaştım diyerek şimdi gelmesini arz ettiği Neskara’yı bekledi.
O zaman karşısına çıkanı sağ bırakmayan, yaşı on dokuzda olan Neskara, Türk oğluna düşman idi. Saçları dağınık, çakır gözlü, yassı burunluydu. Burnun her deliği on iki Şibe, Kırk Moğol girip oba kurabilecek kadar büyüktü. Dev Neskara, Çabdar’ı kamçıladı.
“Sen Kırgız oğlu isen, ben de Çinli oğluyum, benim neyim eksikmiş, canına okurum, kanını içerim!” diye Neskara dağ geçidini sarsacak şekilde bağırıp hakaret yağdırarak hü cum etti. “Sen önce Maceslerle savaşıp şımarmışsın. Şimdi Neskara’nın yiğitliğini bir gör.”
Er Manas “Piç kâfir. Seni cehenneme göndereceğim, Kırgızları yok etmek mi istiyorsun yok edecek bahadır sen misin? Oyacağım gözünü, sökeceğim ödünü.” diye Akkula’sını kamçıladı. Manas’ı gizli kötülüklerden koruyan gökte bulutları açarak uçan Alp Kara Kuş idi. Ejder gibi büyüyen, aslan gibi heybetli Er Manas dövüşmeyi öğrenmişti, gittikçe kuvvetleniyordu. Manas’ın heybetinden korkan elli dev kaçıp giderken, Neskara sinek kadar canından umudunu kesip, atını kamçılayarak askerlerinin etrafında dolaştıktan sonra kaçtı.
Gök yeleli Manas “Kaçanı kadınlar bile yener, halin bu muydu Neskara? Sana dünyanın kaç bucak olduğunu göstereyim” diyerek beyaz mızrağını sıkıca tutup Neskara’nın ardından fırlattı.
Çabdar şeytan gibi uçan hayvan idi, altı bin askeri altı defa dolaştıktan sonra kaçtı.
Manas, Ak-kula’yı seke seke koşturup kaçan Neskara’yı yakalamak için peşinden gitti.
Kaçan Neskara, kendi kendine söyleniyordu:
“Dünya kurusun. Esen Han’ın beni kandırıp ölüme gönderdiğini niye anlamadım? Çinlilerin kutsal kitabındaki “Manas hiçbir düşmana yenilmez!” sözüne niye inanmadım? Muhatabımla dövüşmedim, yediğim aş oldu mu?”
Neskara askerlerinden uzaklaşarak kara yola girdi, o Pekin’e doğru kaçarken gözleri ateş gibi kızardı, tüyleri ördek gibi uzadı. Ak-kula ile koşmakta olan Manas adlı er yiğit arkasından yetişip altın kemerin kenarına, omzuna sırlı mızrağını vurdu. Sırlı mızrak devin omzuna saplanmış olduğu halde sallanarak gidiyordu.
Neskara atını yukarıya çekti, yorgun düşen Ak-kula yokuşta Manas’ı kaldıramadan yığıldı.
Çok değişik olan yürük Çabdar ak bulutlu göğün altında biten otların üzerinde uçuyordu.
Manas yerin dibine de girsen de sonunda sana ulaşacağım diyerek Neskara’yı inatla kovalıyordu. Manas dağ sırtına geldiğinde, babası Cakıp, Tuuçunak’ı koşturup, uçan kuş gibi hızla ona yetişti.
“Dur oğlum, dur!” diye Cakıp yalvararak arkasından koştu. “Önderleri ölüp, Neskara kaçtıktan sonra Çin askeri yenilgiyi kabul etti. Boşuna çabalama!”
Manas nefes aldı ve ordusunun yanına döndü. Neskara’nın ordusu, Manas’ın hükmü altına girdi; bayrakları indirildi. Moğolların Neskara’nın askerinin içindeki 400 civarındaki Sart’ın malını mülkünü zapt ettiklerini duyan Manas çok kızdı.
“Ey Moğollar! Sizi teke mi çarptı? Ya da aklınızı mı kaybettiniz? Paragöz mü oldunuz? Esirlerin malını alarak durumunuzun düzeleceğini mi sanıyorsunuz? Bunu görenler ne diyecekler? Mallarını mülklerini geri veriniz.”
“Biz almıştık!” diye suçlanarak utandı yiğit Umöt.
“Kinin varsa, mertçe, yiğitçe savaşarak yenin. Mala mülke aldanmayın. Dünyaperest olmayın. Mal toplamak er işi değil!” Kızgınlığı yatışmamış Manas bağırdı. “Mal lazımsa benden alın. İstediğiniz kadar alabilirsiniz.” dedi.
Moğol önderleri görüştükten sonra Cakıp’ın yanına geldiler.
– Manas, mertlik edip, bizi ölümden kurtardı. Ona tabi oluyoruz. Bizi aklıyla yendi. Doğru söz söyledi ve hatamızı yüzümüze vurdu. Moğol yiğitleri ak gönüllüdür. Düşmanlardan çok çektik. Dost kim, düşman kim, akraba kimmiş öğrendik; gözümüz açıldı. Siz atalarında töresi, geleneği olan milletsiniz. Altay’da yolunu şaşıran bir avuç Moğol’u, kanatlarınızın altına alınız. Elinizin altında, hizmetinizde olalım.
“Kendiniz iyi niyetle isteyerek gelirseniz sizi yadırgamayız. Akraba olmaktan kaçmayız.” dedi Manas liyakatiyle. “Yediğimiz tuğ aynı, içtiğimiz su aynı olacaktır. Göğün altındaki toprakları dağıtmayalım, genişletelim. Bir halk olalım.”
Cakıp, Tanrı’ya sığınıp, ak boz kısrağı kestirdi.
Neskara’dan kalan ganimeti Manas ne yapacak acaba diye kalabalık halk akşama kadar merakla beklediler.
Manas, Neskara’nın askerleri arasında; kızlara, kadınlara, ihtiyar ve koca karılara, çoluk çocuğa dokunan, mal mülkü yağmalayanları kalabalık halkın önünde idam ettirdi. Onların atlarını, eşyalarını yağma edilen halka eşit olarak bölüştürüp verdi. Altı bin üç СКАЧАТЬ