Ses Rengi. Marhabat Baygut
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Ses Rengi - Marhabat Baygut страница 4

Название: Ses Rengi

Автор: Marhabat Baygut

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6494-40-4

isbn:

СКАЧАТЬ sorunsuz bir şekilde güzelce büyüdü, ancak zavallı annesi o olaydan sonra bir türlü iyileşemedi. Uzaktaki şehir hastanelerine götürüp tedavi ettirebilseydi keşke. Şu hâlde o mümkün mü ki? Rahatsızlığı gözlerinden okunan eşinin gözleri aklına geldiğinde sömestr derslerini bırakıp kaçmak ister bazen.

      Ben bunları anlattıktan sonra Kanşayım eşimi sık sormayı bırakmıştı.

      İşte, yaygın eğitim görmenin bedeli budur, Dekan Bey. Size bizi anlamak nerdeee. Sadece bizi anlasanız. Sizden başka bir şey istemeyiz. Sadece yaygın eğitimin hiçbir işe yaramadığını söyleyip kötülemeyi bırakmanız, zaten yıpranmış olan sinirlerimize pek entelektüel olarak sergilemeye çalıştığınız yüz ifadelerinizle fazla dokunmamanız yeterli olurdu.

      Orhun ve Yenisey yazıtları ile ilgili düzenlediğimiz etkinliğe geldiğiniz için teşekkür ederiz. Orada da alaylı ve küçümseyen yüz ifadelerinizi eksik etmediniz. Organizasyonu diğerleri çok takdir etti. Gündüz bölümündekiler çok kızardılar. Dekan Bey, peki siz neden sevinmediniz? Dışarıdan okuyanlar Orhun ve Yenisey yazıtlarını dilini nasıl konuşurlarmış, ha? Sizse…

      Siz…

      Siz o gün misis Mayra ile nereye gidiyordunuz?..

      Ders dönemi de bitmişti.

      “Kün yime, tün yime yadag yelü tegdimiz…” Gündüz demeden, gece demeden eyersiz atla sonunda varmıştık.

      Diplomayı da elde etmiştik.

      Kanşayım ile ikimize Sagımbayev Hoca tez danışmanlığı yaptı. Bitirme tezi için koca dört ay veriliyormuş. Müdürümüz ensesini kaşıyıp gülümsedi, yardımcısı ağlayayazdı. Müdür Yardımcısını ağlatmama isteğimden olmalıdır ki iyice çalışınca tez hazırlamada zorluk çekmedim. Dört ayda değil, dört haftada derleyip toplayıp bitirdikten sonra bölüme gidip Sagımbayev Hoca’nın önüne koyduğumda hoca yine gözlüğünü parkeli zemine düşürdü. Ertesi gün çalışmamı keten çantasına koyup beni görmeye geldi.

      – Gözünü seveyim, neredeyse yüksek lisans tezi hazırlamışsın! diye sevinçle parmaklarını çıtlattı. – Aslanım, sen çocukluk yapma, bir yolunu bulup şu konuya devam et. Gözünü seveyim, ciddi söylüyorum.

      İşte, Dekan Bey, sekiz yıllık okulun yaygın eğitime giden öğretmeni üniversitenizi başarıyla bitirip neredeyse yüksek lisans tezi hazırlamıştır. Sizse…

      Siz sadece misis Mayra’ya danışman oldunuz.

      Bu durum ortaya çıktığında Kanşayım ile Mayra çok kötü kavga etmişler. Kavganın şiddetine şahit olmadık, detayını bilmiyoruz. Bize değiştirilerek iletilmiş olma ihtimali de vardır. Kimileri Kanşayım’ın haklı olduğunu söylerken kimileri kıskançlıktan meydana gelen kavga olduğunu ileri sürmüştü. Kanşayım: “Bulaşma, ağlarsın”, demiş. Misis Mayra hiç söz dinlememiş, İngilizce döktürmüş diyorlar. “Kavga ettiğim doğru”, dedi Kanşayım. Devamını getirmedi.

      Bir gün de çok sinirli gelmişti.

      – Lanet olsun! dedi o. Güneyin güzel kızları sinirlenince küfür de ettikleri olurdu, ne yapalım. – Lanet olsun, özellikle takip ettim. Onu da tavlamış! Zavallı enişteye acıdım.

      “Enişte” dediği misis Mayra’nın eşi idi. Kendisi veterinerdir. Her sene sömestrlerin birinde mutlaka uğrardı. Dekan Bey, sizinle de gülümseyerek ve öz ağabeyini görmüş gibi ağzı kulaklarına vararak memnuniyetle tanışmıştı, hatırlar mısınız? “Mayra’nın, misis adını kazanan Mayra Mukaşeva’nın eşiyim hocam. Bizzat kendinizin, sizin, Dekan Bey’in Mayraş’a danışman olduğu için çok çok memnun oldum hocam....”

      Mayra uzun boylu, etkileyici duruşlu ve endamlı güzel bir misis idi. Çok değişmişti. Değişimi fark etmeyecek çocuk değiliz ya.

      Biz sizin düşündüğünüz gibi, sizin söylediğiniz gibi olmadık Dekan Bey. Kırk kız (kızlarımızın sayısı otuz altı idi, yuvarlatıp kırk kız derdik) ve on kadar erkek öğrenci okulu başarı ile tamamladı. Bitirme tezimizi savunma günlerinde eniştemiz uçakla geldi. Misis Mayra’nın yüzünde lekeler oluşmuştu. “İki diploma!” diye uçuyordu veteriner.

      – Erkek olması lazım, dedi o. – Babaannem kız doğuracak kadın haşin olur dedi. Farkında mısınız, Mayraş o kadar rahat ki rahat.

      – Rahat, rahat… Çekilin şurdan rahat rahat! dedi mister Mamır kötü bir haber iletecekmişçesine.

      – Ne oldu? Kıyamet mi koptu yahu? diyorlardı kızlar.

      – Dekan Bey’in çok selamını getirdim, – dedi nefes nefese kalan Mamır bir türlü sakinleşemeyip. – Ana binaya gitmiştim. İki üç gün müsait olmayacağını söyledi. Devlet Sınav Komisyonu Başkanı da daha imza atmamış.

      – Eyvah, boş boş ne yapacağız buralarda?! diye yaygarayı bastı kırk kız.

      Öğrenci işlerindeki bizden sorumlu görevli de, sınıf başkanımız da aynı anda doğum iznine ayrılınca çok zor durumda kalmıştık. Sınıf başkanı olarak Kanşayım’ı seçtik. Dekan’ın hoşuna gitmedi, ama biz öyle istedik. Dişli biri lazımdı.

      – Müsait olmayıp da ne yapıyormuş? Annesi ile babası öleli çok olmuştu sanki, dedi Kanşayım dekan gibi mosmor kesilerek.

      – Rektör altmış yaşını dolduruyormuş, şehrin tamamı kutlama hazırlığında, dedi mister Mamır. – Dekanı ise gökten arayacağız artık.

      – Rektörün yanında elli öğrenci kim ki? Tırnağı bile olamayız değil mi? Üstelik biz dışarıdan okuyan zavallıların tekiyiz, diyerek ağlayıverdi çok yakında doğum yapması beklenen hanımlarımızdan biri.

      – Şu işe bak, bugün iznimin son günü idi. Uçağa bilet de almıştık. O zaman, Mayracığım sen kendin kalırsın, dedi veteriner alnının terini silerken.

      – Yok böyle bir şey. Dekanlar diploma takdim edeceklerine kutlamaya giderlermiş. Dün bir şey duydum. Bizim Geyorgiyevka’daki doğumevinde bir çocuk doğmuş. Doğar doğmaz da konuşmuş. Zavallı hemşire elinde konuşmaya başlayan bebeği az kalsın elinden düşürüyormuş. Bunları anlatan Juvalı’dan gelen Jusanbay idi.

      – Bırak şimdi bunları…

      – Anlatsın, anlatsın. Okul bitti, diploma bir yere kaçacak değil ya…

      – Kısacası hemşirenin elinde konuşmaya başlayan çocuk: “Savaş olmayacak, fakat dünyada teknoloji yüzünden pek çok insan ölecektir”, demiş. Şu anda bebeğin yanına beş hemşire vermişler ve başka neler söyler diye iyi bir Japon mikrofonu takmışlar.

      – Maşallah, atıp tutun, diplomalı dedikoducular!

      – Ne yapalım, boş oturacağımıza biraz eğlenelim yaa.

      Kanşayım ortaya çıktı. Herkes sustu. O, bana:

      –Yürü! diye buyurdu. Diğerlerine bakıp:

      – Bizi СКАЧАТЬ