Eğri Ağaç. Muhtar Magavin
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Eğri Ağaç - Muhtar Magavin страница 11

Название: Eğri Ağaç

Автор: Muhtar Magavin

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6981-37-9

isbn:

СКАЧАТЬ göstermektedir. Ücra bir köy, otobüs yok, elektrik ha bire kesiliyor, yabancı kimse gelmez, demek bahanedir. Rus bir öğretmene zamlı ücret belirleyerek kalacak ev ve geçim konusunda destek sağlanırsa, neden gelmesin? Şayet başka da istihdam söz konusu olursa, ona da özel maaş bağlamak suretiyle Rus, olmazsa Rus dilli vatandaşlarımızın çokça çağrılması gerekir. Mono-uluslu, yani sadece Kazakların yaşadığı bir köy, medeniyetten uzak kalmayıp da n’apsın? Bu köyde hiç olmazsa on Rus yaşarsa, otobüs de zamanında gelip gider; elektrikler de kesilmez; medeniyete dair diğer nimetler de kendiliğinden gelir. Bunu nasıl anlamazsınız? (Hikâyenin ilk sayfasına göz atınız, yazarın hatırlatmasıdır).

      Bildirimizin sonunda özellikle üstünde durmak gerekir: Tüm Egemen Ülkemizde olduğu gibi Rahman Ata köyündeki halklararası ilişkiler normal olup köy idaresinin, köyün ileri gelenlerinin tam kontrolü altındadır. Yine de herhangi bir çekişmeyi, kavgayı önlemek, gerekli durumlarda araya girmek, ayırmak ve Allah korusun, olay çıktığında sıkı uygulamaları hayata geçirmek amacıyla, Rahman Ata köyünde jandarma karakolunun açılmasına ilişkin ilgili bakanlığa hatırı sayılır bir teklifte bulunulmuştur.

      Bu bakımdan, tam zamanında manidar bir meseleyi gündeme getiren M. Mirzoyev, M. Mirzoyan, M. Mirzozade, M. Mirzopulo, M. Marat beylere teşekkürlerimizi sunar, bundan sonra Rahman Ata’da halklararası skandala yol vermemek gerektiğinin altını çizerek Egemen Ülkenin sahibi olan Kazaklar ile bu ülkenin eşit hakları haiz, Rus dilli vatandaşları arasındaki anlayış ve barış hususunda somut faaliyetleri hayata geçirmenin gerekliliğine köy idaresinin dikkatini çeker ve gerekli tedbirleri almakla yükümlü tutarız.

      Muhterem komisyonun en yenilerinden bir bilgisayarda yazılmış olan bu kırk dokuz sayfalık sonuç raporunun doğruluğu komisyon başkanı ile diğer yirmi yedi üyesince tasdik edilerek imzalanmıştır. Bu mübarek damgaların gerçekliğini teyit eden desenli mühür de basılmıştır. İşte, buyurun!

      Kaleme alınan iki buçuk saatlik konuşmanın sonunda kendinin de beyni yanan kır saçlı başkan, Rus dilliler tarafından yapılan uyarıyı bir an unutarak yeniden Kazakçaya geçti. “Yahu kardeşlerim,” dedi. “Bu köy tamamen Kazaklardan oluştuğuna göre aranızdaki tek Özbek’in gönlünü nasıl yapamıyorsunuz?” Milletten çıt diye ses çıkmadı. Uykudan uyanan tek kişi, Rus dilli Marat cıyakladı: “Ben Özbek değilim!” Arabulucu başkan, şaşırdı. Öyle şaşırdı ki, düzeltmek ya da özür dilemek yerine Rus dilli vatandaşa bile Kazakça söyleyiverdi: “Her neyse. Ne hâlin varsa gör!” “Sen ne hâlin varsa gör!” dedi Marat tiz sesle. Kır saçlı başkan, kıpkırmızı kesildi: “Lütfen, hakaret etmeyin…” dedi. “Hakaret eden sensin!” dedi Marat. “Ö-ö-özür dilerim…,” dedi iyice bocalayan başkan. “Ö-ö-öyleyse siz… Kazak mısınız?” Marat, kahkaha atarak güldü: “Daha neler? Sen Kazaksın! Siz Kazaklar dürüst Sovyet insanlarının arasında ayrımcılık yaptınız. Baskı yaptınız, yapıyorsunuz da. Benim hangi milliyetten olduğum seni neden ilgilendiriyor?” “Bütün sorun, senin başka milliyetten oluşundan kaynaklanmıyor mu zaten, canım?” dedi rezil olan başkan, şerefini korumak istercesine. “Sorun benim başka milliyetten oluşum değil, sorun sizin milliyetine göre insanlar arasında bölücülük yapan, bozguncu kötü niyetinizden kaynaklanıyor,” dedi Marat. “Ben ne yazdım sizin üç ay boyunca kontrol edip gerçekleri çarpıttığınız mektubumda? Şimdi adil çözüm bulacağına, benim soyumu sopumu irdelemek niyetindesin. İşte milliyetçilik budur. Balık baştan kokar. Milliyetçilik bu köyden değil, Almatı’dan, yukarıdaki senin gibi reislerden başladı!” “Siz öyle iftira atmayın,” dedi komisyon üyelerinden biri, patronuna destek çıkarak. “Başkanımız dürüst biri. Gelini Rus, damadı ise Tatar. Tam bir enternasyonal…” “Size danışan, bir şey soran mı oldu?” dedi Marat. “Ben vatandaşlık hakkımı savunuyorum. Ben işsizim, iş bulacaksınız bana. Karım hasta, ona sosyal yardım maaşı bağlayacaksınız. Kızım Kazakça bilmez, bilmek de istemez; hep kalın kafalı, haylaz köy çocuklarının arasında okuyamaz, geleceği için tehdit, hayatı için tehlikelidir. Şehirde açıkgöz Kazakların okuduğu İngiliz okuluna yerleştireceksiniz. Yoksa yarın bu adaletsiz komisyonu cumhurbaşkanına şikâyet edeceğim. Cumhurbaşkanının kendisini Amerikan Senatosuna, Rus Dumasına, Alman Federal Meclisine şikâyet edeceğim. İsveç’ten siyasi sığınma hakkı isteyeceğim,” dedi. Dedi ve tükürerek kürsüden indi. Afallayan kalabalığı yararak kültür evinin menteşeleri kopuk, büyük kapısını gacır gucur ittirip açtı ve pat diye kapatıp çıktı gitti.

      Ertesine değil, ondan sonraki gün de değil, aynı günün akşamı yazmak için oturdu. Marat Mirzo-yev-yan-zade-pulo’nun inanılmaz etnik ve ırk temelli baskı altındaki çığlığı, Amerikan Senatosuna, Rus Dumasına, Alman Federal Meclisine, Soljenitsin ile Jirinovski’ye, Birleşmiş Milletlere, en son olarak Kazakistan Cumhurbaşkanına yazdığı şikâyet mektupları hedefine ulaşır ulaşmaz yer yerinden oynadı, Egemen Ülkemizdeki en büyük kurumdan tutun, en alttaki ilçe, köy idaresine kadar her şeyin altını üstüne getirdi. Derisi incenin yüreğine dehşet saldı, derisi kalının ise feleğini şaşırttı. Nihayet…

      Aradan iki yıl geçti. Marat’ın biricik kızı, şimdi Almatı’daki seçkin bir lisede bedava okuyor. Kaldığı yer rahat, yemesi içmesi leziz, hepsi de Egemen Ülkeye ait. Eğitim Rusça ve İngilizce. Ek dil olarak Almanca, İspanyolca, Fransızca ve Türkçe var. Marat’ın hiçbir zaman hiçbir yerde çalışmayan, özel bir muayene sonrası yirmi dört organının hepsi de yerli yerinde çalışır vaziyette olduğu ortaya çıkan karısına ya emeklilik ya da hastalıkla ilgili olsa gerek, sonuç itibarıyla yüksek ücretli maaş bağlandı. Her ay alıyor. Kimi zamanlar maaş geciktiğinde diğerleri gibi beklemiyor, doğrudan köy muhtarının cebinden çekip alıyor. Marat’a gelince köy idaresinde bilmem ne kadrosu açılarak oraya kaydı yapıldı. Yukarıdan özel talimatla bağlanan bol keseden maaşı var, hiçbir görevi, yapması gereken şeyi yok. Sorumluluktan, günlük işe gidip gelmelerden muaf, armut piş ağzıma düş kıvamında bir iş. İçsin, yesin; egemenliğin tadını çıkarsın. Rahat dursun yeter. Millete huzur versin. Bizim daha yeni bayrağını dalgalandıran genç Cumhuriyetimiz için halklararası anlayış ve saygıdan daha değerli ne var? “Zararın neresinden dönersen kârdır.”

      Böylece hallettik, memnun ettik, kendimiz de huzur bulduk, diye düşündü barışsever insanlar.

      Yok. Bu olup bitenlerin hepsi, kedinin fareyle oynadığı gibi oynamak olmuş.

      İlk işler yerli yerine getirilip hazmedilince Marat Mirzo, gösterişli bir mekânı istedi. Burası, köyün eski çocuk kreşi idi. Daha düne kadar zar zor çalışır durumdaydı. Sonunda eski devrin en son kalıntısı olarak o da düştü. Millette çocuk var, para yok. İdarede para var fakat burası için herhangi bir bütçe öngörülmemiştir. Kendiliğinden kapanıverdi. Kurum olarak. Büyüklü küçüklü olmak üzere on iki odalı, at koşturacak kadar genişlikteki oyun sahası ve bol meyveli bahçesi olan yüksek, bembeyaz bina yerli yerindeydi. İşte bu boş duran binayı tümüyle istedi. Köy muhtarı, vermek istemedi ama vermemesi için bir gerekçesi de yoktu. Vermeyeceğim, diyemedi; sırf kendini şikâyet etse neyse, huzur içinde yaşayagelen köyde halklararası skandal çıkarmayacağı ne malum? Baştan savdı, ilçeye yönlendirdi. İlçe, il merkezine. İl, daha da yukarılara. Sonunda aldı. Alır almaz… Almadan önce, daha ilk başta, gösterişli binaya göz koyduğu günün ertesine arazi davasına girişti. Bu köyde kırk yıl hizmet vermiş olan bazı yaşlı emekçiler, şansları da yaver gidince eski bağ bahçeli bölgeden irili ufaklı pay almışlardı. Köye yakın zamanlarda gelen M. Mirzo, bu listede yoktu. Artık listede onun da adı olmalıydı. Listenin sonunda değil, tam ortasında. Köydeki tek Rus dilli niye dışlansın? СКАЧАТЬ