Kimi zamanlar bir halkı hatta çok kalabalık ve büyük bir halkı bile yok olmaktan tek bir kişi kurtarabilir. Söz gelimi, Jeanne d’Arc. Söz gelimi, cephede düşman siperini gövdesiyle kapatan Aleksandr Matrosov. Eğer kanlı savaş olsaydı, bizim Kanat da böyle bir kahramanlığı yapardı. Buna delil, Marat’la aradaki sürtüşmelerde sergilemiş olduğu büyük metanet ve muazzam bir tahammül gücü. Gerçekten de bunun gibi yiğitlerin sayesinde değil bir köyde, tüm ülkemizde onlarca ulusun temsilcileri huzur içinde yaşamlarını sürdürmüyorlar mı? Yoksa ne bağımsızlığı? Çoktan Afganistan’a dönüşürdük. Sadece ülkenin içinde değil, dış dünyayla da böyle bir sağduyulu siyaset güdülüyor. Bu, tabii, bizim hikâyemizin konusu dışında bir mesele. Yalnızca yeri gelmişken sevincimizi paylaşmak istedik. Gerçekten de sadece yurtta değil, cihanda da barış olması ne güzel olurdu. Nasıl şükretmezsin?
Böylelikle Rahman Ata köyü, halklar arasındaki karşılıklı anlayış ve huzurlu işsizlik şartlarında sessiz sakin, rahat bir hayat sürüyordu. Gerçi ya Özbek ya Kalmuk ya da Rus veya Tacik olan Marat Mirzo-yev-yan-zade-pulo, ateşkesin ilk günlerinde ülkenin sahibi, bağımsızlığın teminatı olan Kanat komşusuyla arasında belirlenen arazi sınırının da yanlış olduğu kanaatine vardı ve her gün yarım metre ilerlemesini sürdürdü. Sonra bu tekdüze hayattan ve verimsiz hareketten usanmış olsa gerek, çitini kaldırdığı gibi arşınlayarak soluğu en uç sınır çizgisinde aldı. Buranın en uç sınır olduğunu söyleyen de kendisi. Böylece hakiki adaleti sağlamış oldu. Bir zamanlar iki tarafına iki emekçinin yerleştiği otuz arlık arazinin yirmisi çoluk çocuğuyla köyün eski yerlisi olan, yaşlı savaş gazisine, kalan on arı ise bilmem neyi geliştiren, önünü açan, koruyan kollayan, hami, yani iyi cins soydan gelen bekâr ve yalnız, ayyaş bir yabancıya verildiyse; artık tam tersi bir durum söz konusu. Aslında tam tersi bir durum değil söz konusu olan, azıcık bir değişiklik yapıldı. Dili saldırıya uğrayan, hak ve hukuku ayaklar altına alınan, manevi ve daha birçok baskıya maruz kalan Rus dilli Marat’a yirmi üç ar, ülkenin sahibi, bağımsızlığın teminatı, halklararası anlayış ve saygının temel taşı Kanat’a ise yedi ar.
Başının üzerinde sadece dört tel saçı kalan, gözlerinin etrafı mosmor, ağzı yüzü kaymış Kanat, buna da ses etmedi. Rahman Ata köyü, bu şekilde sonsuza dek huzur içinde yaşayacaktı. Eften püften bir şey, bir çuval inciri berbat etti. Söylemesi bile ayıp olan bir durum, halk arasında huzursuzluğa neden oldu. Musibetin çıkış noktası, hela. Evet, mağdur olan Marat’ın zorba Kanat’ın kafasını içine sokmak istediği pis kokulu ayakyolu. Adalet yoluyla araziyi yeniden paylaştıklarında, öteki tarafta kalmış. Marat’ın mülkiyetinde. “Helanı al götür,” dedi Kanat’a. Her şeyiyle beraber, tamamen. Önce altındakileri. Şehirden özel bir araç aldırmak gerekiyormuş. Derin kuyuda yıllarca biriken hazine homur homur emilecek, içi boşaltılacak. “Bokunu kendin temizleyeceksin!” dedi son zamanlarda medeniyetten uzaklaşmakta olan sinirli Marat. Ancak ondan sonra yukarıdaki tahtaları koparılıp alınacak. “Bana senin pılın pırtın lazım değil,” dedi doğrucu Marat. Önce yapılması gereken işe parası olmadı, sonrakine… Yine döver, dövmesi dert değil de, kafamı deliğe sokar diye korkuyor. “Üsttekini de, alttakini de derhâl götür, çukura avludaki bütün çer çöpü dolduracağım, üstünü toprakla örtüp patates ekeceğim,” diye emrivaki konuşuyor yeni sahibi. “Götüreceğim, abiciğim, götüreceğim,” diyor Kanat yalvarırcasına. “Yalnızca, bu taraftan yeni bir çukur kazılana kadar kullansak.” “Kullanamazsın,” diyor inatçı Marat. “Şimdiye kadar pislettiğin de yeter. Tertemiz toprağımı murdar edeceksiniz.” Kanat, karısı ve çocukları ihtiyaçlarını kendi payına düşen arazinin bir köşesindeki büyük elma ağacının altında gideriyorlardı. Yeni çukuru kazmaya bugün yarın başlamak üzereydi. Tam da o günlerde…
Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.
1
Muhtar Magavin’in hayatı ve eserleri konusunda şu makalemden faydalanılmıştır: Ospanova, Gülmira (2021). “Kazak Yazar Muhtar Magavin’in Hayatı ve Edebî Kişiliği”, Uluslararası Türk Lehçeleri Araştırmaları Dergisi (TÜRKLAD), C. 5, S. 2, s. 298-312.
2
Küy, genellikle dombra veya kopuz eşliğinde sözsüz olarak icra edilen melodidir.
3
Seri, Kazak Türkçesinde ozan, şair, türkücü, müzisyen, halk arasındaki eğlencelerin göz bebeği olan, hünerli gençlere verilen bir addır. Sal veya seri olarak bilinen bu sanatkârlar, kendilerine özgü tarzları, giyim kuşamları olan, eski geleneğin temsilcileri ve Kazak geleneksel tiyatrosunun baş aktörleridirler.
4
“Nıneşnee pokoleniye sovetskih lyudey budet jit’ pri kommunizme!” “… budet jit’ pri kommunizme!” “… pri kommunizme!”. bk. Muhtar Magavin (2007). Şığarmalar Jiynağı. Äŋgimeler, Almatı: Jazuvşı, s. 284.
5
Kazak sözlü edebiyatında tört tülik ifadesi, at, deve, sığır ve koyun gibi hayvanlar için kullanılan genel bir adlandırmadır. Söz konusu hikâyede ise; Sovyet döneminin ilk yıllarındaki kolhozlaştırma faaliyetlerinin acı gerçeklerinden biri olan ve Kazak hayvancılık geleneğine de ters düşen domuz yetiştiriciliği konu edinmiştir. Eserin epigrafı olan, dönemin bir halk türküsünde “Bes tülik malımız bar – biri şoşqa, jayamız tabınımen, bölip qosqa…” (Beş çeşit malımız var, biri domuz; ekilebilir arazilerde sürü hâlinde güdüyoruz) şeklinde de dile getirilen bu durum, Kazakların katlanmak zorunda kaldıkları bir gerçeğe parmak basmaktadır.
6
Bu bilgiler, şu internet kaynağından alınmıştır: “Mağawin Muxtar Muqanulı (1940 j.) – jazuwşı, jurnalist, qoğam qayratkeri, awdarmaşı”, http://imena.pushkinlibrary. kz/kz/pisateli-i-poetykz/764-.html
7
Rusçada sovhoz sözcüğü, ‘sovyet çiftliği’ anlamına gelen sovetskoye hozyaystvo şeklindeki iki kelimenin kısaltmasından oluşan ve devlete ait СКАЧАТЬ