Arasat Meydanı. Smagul Elubay
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Arasat Meydanı - Smagul Elubay страница 8

Название: Arasat Meydanı

Автор: Smagul Elubay

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6494-36-7

isbn:

СКАЧАТЬ sert bir bakış atar. Bu, kendisinin tanıdığı idarenin eski polisi Bazarbay değildi, fakat siması tanıdık gelmişti. Kahretsin… Şu, vekil geldiğinde atını bağlayarak yalakalık eden, Majan’ın köyündeki o uşak çocuğa benzemekteydi.

      – Hey, sen Bukabay mısın?

      Ezbergen eski bir tanıdığını görmüş gibi korktuğunu belli etmeyerek.

      – Konuşmayı bırak Ezbergen. Kalk… Giyin!

      Çekik gözlü, şişkin yanaklı, esmer adam, sert sesiyle gürleyen yüzü soğuktu. Polisi Şarip’in çağırttığını Ezbergen anlar. Evin başköşesini işaret ederek.

      – Ya, çay içelim, yoldaş, otur…

      – Kalk, çabuk! Çayı gittiğin yerde içersin, düzen böyle.

      Polis, omuzunda sivri tüfek, belinde kılıç, üstüne başına dolamış olduğu kayış kemer, parlayan düğmeleriyle çok soğuk renkli biriydi. Ezbergen’i iyice sıkıştırır. Çatık kaşlı Ezbergen, çizmelerini sinirlenerek ayağına geçirir ve yerinden kalkar. O anda polis, ellerinden yakalayarak kollarını arkaya çevirir. Kayış kemerle iki kolunu arkaya çevirerek güzelce bağlar. Ezber-gen karşı koymaz. Dışarı çıkınca, Şarip’in evinin önünde büyük bir kalabalığı görür. Hepsi bir anda dönerek ona bakarlar. Polis Ezbergen’i oraya doğru sürüklemeye başlar. Ezbergen iyice sinirlenir. Bu köyün ağzı bozuk adamlarıyla kadınları, onunla alay etmek ve aşağılamak için toplanmış gibiydi. Öf! Şu dünyanın haline bak, bu günleri de mi görecekti. Şu köyü bir sopayla düzene sokan Ezbergen değil miydi o bir zamanlar?

      Köyün bütün aksakal ihtiyarları Şarip’in evine toplanmışlardı. Ezbergen, kolları bağlı şekilde iri cüssesiyle kapıdan girdiğinde farkettiği şey, evin başköşesinde gözleri fal taşı gibi açılmış ve küçücük bir parça haliyle vıdı vıdı Şarip’in oturduğuydu. Onun sağ tarafında parlayan alnıyla Fahreddin, sol yanında ise ruh gibi, bembeyaz sakallarını yavaş yavaş sıvazlayarak Labak Ahun oturuyordu. Onlardan biraz aşağıda kadınların arasında küçücük Torka Nine’yi de gözü ısırmıştı.

      – Vay, geldin mi şerefsiz, der, Şarip hareketlenerek gülüp; “Otursun öylece kapı önünde.”

      Şarip’in sözü Ezbergen’e kamçıyla alnının ortasından indirmiş gibi gelir. Ne diyebilir ki? Hiçbir şey diyemeden dudaklarını ısırır. Milletin gözü Ezbergen’deydi. Polis arkasından dürter. Ezbergen iyice bozulur ve somurtarak kapı önüne çöker. Ağabeyinin yüzüne göz ucuyla bakınca, onun da pek keyifsiz olduğunu farkeder.

      – Buyur yaz! Diye, yüksek sesle bağırır Şarip, yerinde duramayarak.

      Ezbergen kaşlarını çatarak etrafa bir göz gezdirir ve köy yöneticisinin önündeki evrakların, şimdi de onun oğlu Şege’nin önüne doğru kaydığını görür. Şege ise elinde kalemi, babasının ağzına bakarak beklemekteydi. “Tüh, dün gece elime geçmedin, keşke…” der içinden Ezbergen sinirlenerek.

      – Yaz… “Tutnak” diye, yaz…

      – Yazdım.

      Ev halkı sessizliğe bürünür. Dışarıda bekleyenlerin sesi kesilmemişti. Torka Nine bağırıverir:

      – Hey, kesin sesinizi bakayım!

      Hemen sessizlik çöker, hatta bütün köy sessizliğe bürünmüş gibi olur. Sadece evin dışına örtülen kamışın vızıltısı duyulmaktaydı. Arka taraftan ise rüzgâr uğuldamaktaydı.

      – İşbu tutnağı yazma sebebimiz; geçen gün Fahreddin köyünde sınıf çatışması meydana geldi, de… Beyşikeş Ezbergen Musaoğlu, bütün milletin önünde yoksul ırgat Kozbağar Uapoğlu’nu… Evet, yaz… Kozbağar Uapoğlu’nu öldüresiye dövmüştür. Bunun hepsine sebep; yoksul ırgat Kozbağar’ın Beyşikeş Ezbergen’in kız kardeşi Hansulu’ya gönlünü kaptırarak, âşık olmasıymış.

      Şege kıs kıs güler.

      – Yaz! Ezbergen’in yoksullara zulmederek cefa çektirdiği, haksızlık ettiği sadece bu olay değildir, de… Sovyet yönetimi hakim olalı kendini toparlamıştı, de. Yoksa o güne kadar ağzını açmaya kalkanın payını veren şerefsizin ta kendisiydi, de. Bu zalim çok çektirdi, de. Geçmişte Ibıray’ın hayrına verilen yemekte, aksakallar oturan evden beni, “kunduracının yeri ocağın yanıdır,” diyerek, sürükleyerek dışarı çıkarıp, yün gibi döven kimdi? İşte, şu Ezbergen başkanın ta kendisiydi.

      Bu arada Fahreddin başını kaldırır.

      – Hey, arkadaş! O, zamanında aksakalların uzlaştırmaları sonucunda sona eren dava idi ya. Tekrar canlandırıp da ne yapacaksın, büyüğüm?

      – Peki, öyle olsun, devam edelim. Yaz… Yönetim yoksulun elinde. Yoksul kim? Yoksul, Kozbağar. Öyleyse, Kozbağar’a Ezbergen’in el kaldırması, hükümete el kaldırarak karşı çıkması demektir. Öyle yaz…

      Bu arada bekleyen kalabalık huzursuzlanarak, hareketlenmeye başlar.

      – Yaz! Irgatlar dövülebilir diye, bir kanun yoktur. O, Mikhail’in zamanı gerilerde kalmıştır. Günümüzde ırgatları dövenlere ceza kanununda madde vardır.

      Toplanan halk kendi aralarında konuşmaya başlarlar.

      – Yaz! Şarip’in sesi bu arada öfkeli bir şekilde sert çıkar. İşte, o ırgatlara zulmeden zenginleri mahkemelik edecek maddeye göre cezalandırsınlar Ezbergen’i. Kendisini de Sibirya’ya sürsünler. “Giden Dönmez” hapishanesine.

      Fahreddin gözleri fal taşı gibi açılır. Korku içinde yanında sakalını avuçlayarak uyuklayan Ahun’a bakar.

      Fahreddin’in kendisinden bir cevap beklediğini hisseden Ahun, başını kaldırır, sakallarını elleriyle tarayarak:

      – Şarip, bu düşüncenden vazgeç, der, ahenkli bir sesle takvalı tavrını takınarak.

      Şarip’in yüzü soğuktu ve yalvarıp yakarmalara kulak asacak gibi değildi. “İnadım inat, adım Kel Murat misali”, inat etmiş bir kere. Kocasının şu sert tavrına sinirlenen Jaybaskan:

      – Hey, bana bak! Sibirya’dan başka yer kalmamış mı? Doğru düzgün yaz o tutnağını, saç yerine baş koparma, der, pat diye.

      – Yazılmayacak. Bitti… Şege, mühürü getir, der, Şarip daha da inatlaşarak. “Gitsin, utanmaz, kiminle uğraştığını görsün bakalım.”

      “Sibirya”yı duyunca kaşlarını çatarak oturmakta olan Ezbergen’in bile gözleri belerir. “Gerçek mi, yoksa şaka mı yapıyor şu?” dercesine, başını kaldırarak gözlerini kocaman açar. Torka Nine de ukalâca davranarak:

      – Kahrolası, bugüne kadar yaptıkları da yeter, gitsin Sibirya’ya.

      – Tüh, anacığım, insanları şu şekilde birbirine düşürmen yetmiyormuş gibi? Diyerek, bir kadın homurdanır.

      Şarip, mührü eline alınca, СКАЧАТЬ