Название: Arasat Meydanı
Автор: Smagul Elubay
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6494-36-7
isbn:
– Dur bakalım, sana gününü gösteririm, hakikaten Sovyet yönetimi varsa, senin gibi eşkıyanın kökünü kurutacağım! Diyerek, haykırır.
Tozlu ve kuytu bir yerden Kozbağar’ını bulur. Hıçkırarak ağlayan evlâdının elinden tutan Torka Nine, sinirlenerek evine doğru gelir. Koza kadar evinde küçücük gaz lambası yanmaktaydı. Uzunca boylu kocası sarraf Uap, döşeğinin içinden biraz dışarı sıyrılarak, ucu sarkan bıyıklarıyla iki avurdunu oynata oynata onu beklemekteydi. Kendince sinirlenmiş gibiydi. Tor-ka Nine, gaz lambasının ışığına çocuğunu yaklaştırarak yüzüne bakar bakmaz çığlıklar atar, bağırıp çağırarak ortalığı ayağa kaldırır. Kozbağar’ın burnu parçalanmış, kaşları yarılmış ve şişmişti. Burnundan akan kanlardan bütün göğsü kıpkırmızı kanlar içinde kalmıştı.
– Eyvah soyun tükenesice… Ezbergen nerdesin? Öfkesinden, tekrar ayaklanarak, kapı önünde duran kendinden büyük havan sapına yapışır Torka Nine.
Haydut gibi cüssesiyle zavallı Uap, yerinden zar zor kalkar.
– Boş versene, kimleri yok edeceğini sanıyorsun, deyip, iki avurdunu oynatarak dağılan saçlarına bakmaksızın kapıya doğru yönelen küçücük karısının önünü kesmeye çalışır. Karısı ise daha da hiddetlenip elini kolunu sallayarak:
– Mahrum kalasıca… Çekil yolumdan, eyvahlar olsun! Bağırtısıyla asabileşerek çocuğunu çekiştirip, bağıra çağıra evden dışarı çıkar. Bütün köyü ayağa kaldırarak, dümdüz Ezbergen’in evine doğru ilerler.
Ezbergen’in evinde ışık yoktu. Uyudukları belliydi.
– Lanetler olsun, Ezbergen, gerçekten erkeksen çık buraya! Sana dövüşmek nasıl oluyormuş göstereyim, çık!
Aksak Torka içeriden kilitlenmiş olan çift kanatlı tahta kapıyı elindeki havan sapıyla dövmeye başlar. Böyle yapacağına, niye bi defada öldürüvermedin şu çocuğu? Kahrolası… Al da öldür şimdi!
Torka Kozbağar’ı silkeleyince, çocuk bir yerlerini kapıya çarpar ve kapı gıcırdar. Bu sefer içeriden Ezbergen bağırır:
– Hey, halayık, uzak durun… Evi yıkacaksınız!
– Kahrolası, yıkmak değil param parça edeceğim… Diyerek, öfkesi başına sıçrayan kocakarı, zıplaya hoplaya, tırmanarak, havan sapıyla eve üst üste vurmaya başlar.
– Kıracaksın… Der, Ezbergen inatlaşarak.
Torka Nine artık iyice asabileşerek yüksek sesle bağırmaya başlar.
– Allah’ın belası, kimse öpmeyecek ha, o kimmiş ki, han kızı mı sanki? Bu da nesiymiş? Öpecek tabi. Öpmek öyle dursun, daha da fenasını yapacak. İşte gör de dur, Kozbağar’ımın tırnağına bile durmaz dişisini, o da neyin nesiymiş? Bu kadar ortalığı ayağa kaldıracak ne olmuş ki? Hey, baskıncı! Çık şuraya bakayım! Senin babanın mezarına… Elini kolunu bağlatarak sürdüreyim seni! Eğer hükümet dediğin varsa, görürsün sen… Irgatları dövebilirler diye bir kanun yok, anladın mı, senin ağzına bilmem ne yapayım… Eyvah! Şarip nerdesin?
Torka Nine, ortalığı velveleye vererek bütün köy halkını ayağa kaldırır. Köyün köpekleri bile durmadan havlamaya başlarlar. Ağıldaki koyunlarla urgandaki develere kadar kulaklarını dikerek, geviş getirmelerini bırakarak, gürültünün koptuğu tarafa doğru boyunlarını uzatarak bakarlar. Ezbergen’in evinin etrafına bu defa büyük küçük demeden köyün bütün insanları toplanır. Keçi gibi inadından vazgeçmeyerek bağıra çağıra ortalığa saldıran ve evi tokmaklayan Torka Nine’yi iki üç kadın kolundan tutarak zor bela yatıştırmaya çalışırlar.
– Sabredin… Anacığım, sabredin… Bir seferlik affedin… Diye, yalvarırlar.
– Bu kavga nasıl çıktı? Hey, anlatsanıza millet!
Çocuklar, deminki olan biten olayları birbiriyle yarışarak anlatmaya çalışırlar. Her kafadan bir ses gelir. Milletin anladığı, bütün mesele, Uap sarrafın uşaklık yapan çocuğu Kozbağar’ın, oyun oynarken Fahreddin’in kızı Hansulu’nun yanağından zorla öpmesiymiş. Kız ağlamışmış. Kozbağar’ın kızda gönlü varmış. Bunun üzerine nazlı kız edepsiz delikanlıya tokat atmış. Tam da o anda, karşılarına çıkan kızın ağabeyi Ezbergen, Kozbağar’ı ayaklarının altına alarak yumruklamaya başlamış. Yüzünü gözünü dağıtarak, kan revan içinde bırakmış.
Fahreddin, bağrışan milletin yanından geçerek gözyaşlarını silmekte olan Torka Nine’ye yaklaşır.
– Yenge, bu defalık bizleri bağışlayın lütfen… Bir köyün insanları değil miyiz? Bir yaramazı terbiye etmeye gücümüz yetecektir sanırım, der. İri cüsseli, güzel kaftanlı Fahreddin, daha sonra kardeşinin evine doğru dönerek:
– Hey, insafsız, bu yaptığın da ne, halkı ayağa kaldırarak, dışarı çıksana! Diye, azarlar.
– Kardeşim, rahatsız etmeyin, gidin… Diye, gürler içeriden Ezbergen. Millet ürperiverir. Kadınlar tarafı çok şaşırarak ayıplamaya başlarlar. Bu millet, oldu olalı köy ağası Fahreddin’e karşı geleni ve birilerinin onun kalbini kırdığını görmüş değildi.
Fahreddin çok sinirlenerek, sendeler:
– Vicdansız, akılla hareket etmek lazımdır. Senin sonun iyi olmayacak, iyi olmayacak… Diyerek arkasını dönüp, evinin yolunu tutar.
Son gittikleri pazardan Fahreddin ile Ezbergen’in kendi aralarında anlaşamayarak tartışmış olduklarını etraftakiler bilmezdi.
Kalabalığın içinde Şarip de vardı. Keçisakallarını ters çevirip ısırarak sessizce beklemekteydi. Millet olanlardan sonra köy yöneticisi olan Şarip’e dönüp, cevap beklermişçesine ona bakmaya başlarlar. Genelde, nerede kavga ve tartışma varsa karışmadan duramayan Şarip, bu defa nedendir bilinmez ama sessizliğini koruyordu. Kadınların sakinleştirmeleriyle biraz kendine gelen Torka Nine, hükümet yandaşı kardeşinin şu sessiz duruşunu görünce:
– Eyvah, senin çenen mi tutuldu ne? Senin hükümet olduğundan ben ne hayır gördüm. Yalnız bacını bu şekilde dosta düşmana rezil edeceğine yöneticiliğe soyunmasaydın keşke, yazıklar olsun sana. Bırakın beni, böyle güne kalacağıma yersiz yurtsuz dolaşarak ölmeyi yeğlerim, diye, iyice sinirlenir.
– Bırak, yapma kocakarı… Gel, eve dön… Diye, bir ses gelir yukarı taraftan. Bu, bıyıkları sarkarak sabırla karısını beklemekte olan uzun boylu Uap idi. Uap, sırık gibi boyuyla eğilerek gelip, uzun kollarıyla karısını kavrayarak omuzuna atar ve evinin yolunu tutar. Torka Nine ise kol ayağı havada sallanarak ihtiyar kocasını omuzlarından vurarak çırpınıyordu ve elinden kurtulmaya çalışıyordu.
– Bırak diyorum sana, mahrum kalasıca… СКАЧАТЬ