Mil. Sabir Şahtahtı
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Mil - Sabir Şahtahtı страница 7

Название: Mil

Автор: Sabir Şahtahtı

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6981-86-7

isbn:

СКАЧАТЬ style="font-size:15px;">      Yaşına göre sesi zayıf olsa da insana çok hoş geliyordu. Albina vazoyu elinin içinde tutuyordu ki ona ağır gelmesin. Nine parmaklarını gülün yapraklarında gezdirip:

      – Peygamber (s.a.v.) ile ilgili bir rivayet vardır. Hazret buyurmuş ki beni göklere miraca götürdüler, bedenimden toprağa birkaç damla ter döküldü ve böylece de gül yetişti. Sonra o denize düştü. Bu sırada bir balık onu götürmek istedi. Suyun ortasında olan ‘Damus’ adlı bir canlı ile bu balık arasında çekişme oldu. Allah-u Teala, onların arasında hüküm vermesi için bir melek gönderdi. Böylelikle melek onun bir yarısını balığa, diğer yarısını ise ‘Damus’ denilen hayvana verdi. Bu nedenle çiçeğin altında ikisi balık kuyruğu şeklinde, diğer ikisi Damus’un kuyruğuna, beşinci yaprak da her ikisine de benzeyen beş yeşil yaprak vardır, dedi.

      Benim ninemin söze başlaması ile bizim aile meclisimiz coştu: Diğer bir rivayette ise nakledilir ki Hazret-i Muhammed (s.a.v.) miraçtan geri döndüğünde yer yüzü sevinmiş ve bu sevinçten gül bitmiştir.

      Masada oturup yüz yüze, tek tek nineleri dinliyordum. Onlar ise birbirlerine doğru bakmıyorlardı. Tartışmalarının çok gergin geçtiği hissediliyordu. Sanırsınız ki aniden sihirli bir güç onları birleştiriyordu. Rivayetler bitince sıra dualara geldi. Bu sırada ikisi de bir ağızdan bize bolca dua ettiler. İşte bu tatlı dualar altında da olup bitenler unutuldu…

      Sonunda, Albina’nın ninesi bana gül kokulu bir hayat diledi. Ben de bu çiçeği dikenleri yüzünden sevmiyordum. Pazardaki kadın da bunu hissedip güllerin gövdesine büyük bir gazete parçası sarmıştı. Gazetede Suslov’un büyük bir portresi ve makalesi varmış. Böylece Suslov’un zayıf yüzü yol boyunca sımsıkı sarılmış elimin altında bana yoldaşlık etmişti. Bir deste gül gerçekten de iki yoksul ailenin moralini yükseltmişti. Ben de bundan çok memnun oldum. Aklım dağınık, düşüncelerim karışık, bakışlarım bulanıktı. Albina bütün bunları hissetse de hiçbir şey sormuyordu. Ben onunla baş başa, yüz yüze, göz göze sohbet etmeliydim. Aslında nereden başlayıp nerede bitireceğimi bilmiyordum. Asıl zorluk da işte tam burada başlıyordu.

* * *

      Evimize geri döndüğümüzde gece geç vakit olmuştu. Bu yüzden uzun bir yol gidip duraklarda otobüs veya yol kenarında taksi beklemeye gerek yoktu. Albinaların bloğundan iki kat aşağı indik ve evimize ulaştık. Ninem çok endişeli bir hâldeydi. Bunu evimize geldiğimizde yüz ifadelerinden ve hareketlerinden açıkça görebiliyordum. Onun gönlünü almak istesem de beceremedim. Yorgun olduğumdan ve bir bardak şampanyanın etkisi altında olduğumdan çabucak uyuyakaldım. Gel gör ki yataktan kalkana kadar gül rahat bir uyku almama imkân vermedi. Uykuda kâh gül dikenleri ile mücadele ettim kâh yapraklarını koklayıp bir hoş oldum. Dün aldığım gülden bir dal ayırıp koklaya koklaya Moskova Nehri’nin sahilinde gezdiğimi gördüm. Sonra köprünün üstüne çıkıp nehri seyretmeye başladım. Yaprakları hevesle yolup aynı hevesle de nehre atıyordum. Ben yaprakları yoldukça elimdeki kenarlardan goncalar çıkıyor, filizleniyor, gül açıyordu. Nehirde ne kadar balık varsa hepsi köprünün altında toplanmıştı. Gülün gövdesi dikensiz olduğu için elimin içinde rahat tutabiliyordum. Baktım yaprakları koparıp atmakla bitecek gibi değil, köprüden sarkıp dalı sallamaya başladım. Yapraklardan yiyen balıkların hepsi bir bir renk değiştiriyor, başları da aynı şekilde değişip gül şeklini alıyordu. Balıklar sevinerek zıpladıkça nehrin bütün yüzeyi gül rengine dönüştü. Aniden gövdesinde iri dikenler oluşup elimin içine batmaya başladı. Bu sırada kahkaha işitildi. Tomurcuklardan ses geldi: “Gülün çiçeklerinin güzelliği, kokusu dostlar içindir, onları sev; dikeni düşmanlar içindir, onlardan korun.”

      Uykudan uyandıktan sonra uzun bir süre gül kokusu burnumdan, nehrin göz alıcı rengi gözlerimin önünden gitmedi. Bu rüyanın tesiri ile video kayıt cihazı televizyona bağladım. Sovyet aileleri için az görülen, çok istediğim bu ev cihazı kendi ayağıyla evimize geldi, ama ben onu şimdi o kadar da sevinçle karşılamıyordum. Çünkü yaklaşan seyahatle alakalı aklımdaki karışık düşünceler sevinç duygumu sanki yok etmişti. Evimizdeki küçük boyuttaki Sovyet yapımı “Voshod”13 televizyon ile Japon yapımı video kayıt cihazı arasındaki kalite farkının çok büyük olması nedeniyle kasetlerdeki görüntüler ekrana çok bulanık yansıyordu.

      Birinci kaset Tahran’da çekilmişti. Şehrin büyük meydanları, müzeleri, otelleri bende çok karışık duygular yaratıyordu. Burası görünüş olarak Sovyet şehirleri ile kıyaslandığında çok geri kalmış bir kente benziyor, etrafında görünen kahverengi dağlar insanın yüreğini daraltıyordu. Gerçekten de hiçbir ülke kitaplardan tam anlamıyla öğrenilemez. Bilgece söylenmiş bu sözün canlı şahidi oluyordum. Ne binaları ne sokak ve meydanları ne de pazar ve dükkânları bizim başkentimize benziyordu. İnsanların giyim tarzında belirli bir benzerlik olsa da sanki insanlar farklı yürüyorlardı. Kasetin ikinci kısmında düşüncelerim biraz değişti. Royal Hilton, Tahran Hyatt Otel, Continental Otel, Pehlevi Vakfı’na ait Evin gibi otellerin14 dış ve iç güzelliği benim için göz kamaştırıcı idi. Şimdiye kadar otelde kalmadığımı söylesem tuhaf gelmemeli. Moskova’da evde, işte, başkentin dışına çıkınca herhangi bir dostun, tanıdığın evinde kalmak Sovyet toplumunda normal karşılanırdı. Bu kasetteki görüntüler bana otele girmekten başlayarak bütün kuralları anlatıyor, sokakları ve meydanları tanıtıyordu.

      İkinci kasetteki Nevruz Bayramı’na dair görüntüler Tebriz’de çekilmişti. Görüntüler bayrama hazırlık sahneleri ile başlıyordu. Filmdeki tarihten, 20 Şubat’tan başlayarak yeni yılın15 son dört çarşambası ve 21 Mart’ta avlularda, sokak ve meydanlarda ateş yakmak için odun, çalı çırpı hazırlığı yapıldığı belliydi. Gençler, yeni yetmeler eski kıyafetleri yırtıyor, onları yuvarlayıp tellerle bağlayarak top hâline getiriyorlardı. Nevruz ateşinin yakılması garip bir gürültü çıkarıyordu. Top gibi yuvarlanan bu çaputlara kulp bağlayıp yanarken havaya atıyorlardı. Yeni gelinlere gelin tepsisi hazırlanıyor, yaşlı insanlar bayramlaşıyordu. Ocakların üstünde büyük kazanlarda pişirilen pilavın nasıl hazırlandığı baştan sona çekilmişti. Türlü türlü tatlılar, soğan kabuğuyla boyanan yumurtalar, çeşitli reçeller, ceviz ve fındık sofraları süslüyordu. Aslında ben bütün bunları Kazan’daki16 hayatımızdan biliyordum. Benzer ve farklı âdetleri istediğiniz kadar bulabilirsiniz. İstemsizce kasette gördüğüm bütün âdetleri ilgiyle izliyordum.

      Üçüncü kaset kahve17 ve restoranlarla alakalıydı. Bu yerlerin en ilginç eğlencesi olarak kabul edilen nargile18, kahvehanelerin süsü olarak görünüyor. Filmlerde hızlı hızlı değişen mekânlardaki müşteriler çoğunlukla tahtadan yapılan bir sandalye19 üstünde sofra etrafında oturuyorlardı. Bazı bölgelerde karlı havada bile bu şekilde müşteriler açık havada oturuyorlardı. Yukarıdan ayarlanan elektrik spiralleri veya etraftaki yağ ya da gaz sobalarının küre gibi kızaran demirleri etrafa sıcaklık yayıyordu.

      Dördüncü kaset seyahat edeceğim ülkenin tabii zenginliğinden ibaret sahnelerle doldurulmuştu. Ucu bucağı görünmeyen tarlalarla el emeği, güneşin altında yorulan insanların acıklı hâli, eşek koşulmuş pulluk, katırın çektiği saban, gıcırtıyla yürüyen at ve öküz arabalarını gördükçe bütün СКАЧАТЬ



<p>13</p>

“Televizor Voshod” şu anki Ukrayna’nın başkenti Kiev’deki radyo ve televizyon fabrikasında 1945-1991 yılları arasında üretilen meşhur Sovyet ürünüdür.

<p>14</p>

Bu otellerin neredeyse tamamının isimleri İran İslam Devrimi’nden sonra değiştirilmiştir.

<p>15</p>

Eski Türk takviminde yeni yıl Nevruz ile başlar. Bu tarih ayrıca İslam dininin başlangıcı sayılır. Günümüzde İran’da takvim 21 Mart’ta değişir.

<p>16</p>

Kazan, Rusya Federasyonu’nun Tataristan Cumhuriyeti'nin başkentidir. Nüfuzun yüzde doksan beşi Müslüman-Türklerdir.

<p>17</p>

Son yıllara kadar Nahçıvan (Azerbaycan Cumhuriyeti), Erdebil, Tebriz gibi şehirler ve etrafında da çayhane kafe adı ile biliniyor.

<p>18</p>

Başta Doğu ülkeleri olmak üzere çeşitli bileşimlerden yapılmış tütün içme tezgâhı.

<p>19</p>

Tahtadan veya demir çerçeveden yapılıp üstüne ahşap konulan bu yerde ortaya sofra açılır ve insanlar etrafında oturur.