Doksan Üç. Виктор Мари Гюго
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Doksan Üç - Виктор Мари Гюго страница 6

Название: Doksan Üç

Автор: Виктор Мари Гюго

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6485-90-7

isbn:

СКАЧАТЬ gerçekleşti. Kesin bir başarı söz konusu. Sekiz gün içinde Granville’den St. Malo’ya kadar olan tüm kıyı alevler içinde kalacak.

      Dört gün önce Marne Temsilcisi Prieur, Cherbourg kıyısında askerî bir görevdeydi. Hemen ardından Granville’de iken gizli bir elçi tarafından üstteki mesajla aynı el yazısına sahip şu mesajı aldı:

Vekil yurttaş,

      1 Haziran günü, gelgitler yükseldiğinde, silah deposunu gizlemiş savaş korveti Claymore, Fransa sahiline doğru yelken açacak ve aşağıda tarif edilen adamı kıyıda indirecektir: Uzun boylu, yaşlı ve gri saçlı. Bir köylü gibi giyinmiş ve elleri bir aristokrat ellerine benziyor. Yarın size daha fazla ayrıntı göndereceğim. İkinci günün sabahı iniş yapacak. Kruvazörü bu durumdan haberdar edin. Korveti durdurun ve adamı giyotine yollayın.

      II

      GEMİDE BİR GECE VE YOLCU

      Korvet güneye, St. Catherine yönüne gideceği yerde kuzeye yönelmiş, sonra da batı tarafına sapmıştı. Cesurca Sark ve Jersey arasındaki Déroute Geçidi olarak adlandırılan körfeze girmişti. O zamanlar kıyının her iki kısmında da deniz feneri bulunmuyordu. Güneş batmıştı, gece normal bir yaz gecesinden daha karanlıktı. Gökyüzünü kaplayan geniş bulutlar ay ışığını engelliyordu. Ekinoks değil de gün dönümü vardı sanki. Görünüşe bakılırsa gemi ufka varmadan ayı görmek olanaksızdı. Bazı bulutlar denizin yüzeyinde asılı kalmıştı ve her yeri sis kaplamıştı.

      Tüm bu karanlık onların lehineydi. Rehber Gacquoil, Jersey’i soluna Guernsey’i sağına almış, St. Malo kıyısı yakınlarında herhangi bir koya girme niyetiyle Hanois ve Dover arasında cesurca ilerliyordu. Minquiers tarafındaki yoldan daha uzundu. Ama daha güvenli bir rotaydı çünkü St. Hélier ve Granville arasındaki Fransız sahil gemisi sürekli olarak keskin bir gözlem hâlindeydi.

      Rüzgâr elverişli olur da bir şey yaşanmazsa Gacquoil tüm bu ayarlamalar sayesinde şafak sökerken Fransa kıyılarına varmayı umuyordu.

      Her şey yolundaydı. Korvet, Gros Nez’i yeni geçmişti. Saat dokuza doğru hava, denizcilerin ifadesi ile, “suratsız” görünüyordu. Hem rüzgâr artmış hem de deniz yükselmişti. Ama rüzgâr onlar için iyiydi, deniz de daha fazla hoyratlaşmazsa iyi olacaktı. Dalgalar da ara sıra uğrayıp korveti selamlıyordu. Lord Balcarras’ın “general” diye seslendiği, Prens de La Tour d’Auvergne’nin “kuzen” dediği “köylü” iyi bir denizciydi. Geminin güvertesinde ağırbaşlılıkla volta atıyordu. Geminin dalgalar yüzünden bir hayli sallandığını fark etmiyordu sanki. Arada bir yeleğinin cebinden bir kalıp çikolata çıkarıyor, bir parça kırıp sesli bir şekilde yiyordu. Saçları beyazlamıştı ama dişleri sapasağlamdı.

      Zaman zaman kaptana kısık bir sesle yaptığı yorumlar dışında kimseyle konuşmuyordu. Kaptan sanki asıl komutan kendi değil de oymuş gibi yolcuyu saygıyla dinliyordu. Ustaca yönetilen Claymore, bulutların arasında kaybolmuş bir şekilde dik sahil boyunca Jersey’nin güneyine doğru yol alıyordu. Pierres-de-Leeq denilen sert kayalığa çarpmamak için kıyıdan gidiyordu. Bu kayalıklar Jersey ve Sark arasında kalan boğazın ortasındaydı. Dümendeki Gacquoil Gréve de Leeq’i Gros Nez’i ve Plémont’u sırasıyla işaret ediyor ve kayalıklarla kaplı denizin üstünde gemiyi âdeta kaydırıyordu. Bunu kesin bir suretle yaptığını hissetse de yine de deniz yollarına hâkim birinin öz güvenine sahipti.

      Bu tedbirli sularda yakayı ele vermemek için geminin önünde hiç ışık yoktu. Sis olduğu için kendilerini şanslı hissediyorlardı. Grande Étape’a ulaştılar. Sis o kadar yoğundu ki Pinnacle’ın ulvi hatları zar zor belli oluyordu. Saint-Ouen çan kulesinin saat onu vuran sesini duydular. Buna göre rüzgâr da hâlâ arka taraftan esiyordu. Her şey yolundaydı; deniz sertçe yükseliyordu çünkü Corbiére taraflarına yaklaşmak üzereydiler.

      Saat onu biraz geçmişken, Kont Boisberthelot ve Şövalye Vieuville köylü kılıklı adama odasına (ki bu oda aslında kaptana aitti) kadar eşlik etti. Odaya girmek üzereyken sesini alçaltarak şunları söyledi:

      “Beyler, bu sırrı saklamanın ne kadar önemli olduğunu anladınız. İnfilak anına kadar sessiz kalın. Burada ismimi bilen bir tek siz varsınız.”

      “Bu sır mezara kadar bizimle.” diye yanıtladı Boisberthelot.

      “Ölüm kalım meselesi bile olsa bu sırrı açığa çıkarmayacağım.” diye de belirtti.

      Ve yaşlı adam odasına girdi.

      III

      SOYLULAR VE AVAMLAR TARAFI

      Komutan ve yardımcı kaptan güverteye döndü, aşağıdan yukarıya volta atmaya başladılar. Yürürken konuşuyorlardı. Konunun yolcu olduğu barizdi ve asıl mesele rüzgârla beraber karanlığa karışıyordu. Boisberthelot hafif duyulabilir bir sesle Vieuville’ye bir şeyler mırıldanıyordu:

      “Gerisi artık onun iyi bir lider olup olamayacağını görmemize kaldı.”

      Vievuville cevapladı:

      “Aynı zamanda bir prens gibi de duruyor.”

      “Sayılır.”

      “Fransa’da bir soylu, Bretonya’da prens.”

      “Trémoiller ve Rohanlar gibi.”

      “Bağlantıda olduğu birileridir.”

      Boisberthelot devam etti:

      “Fransa’da ve Kral’ın vagonunda ise bir marki. Tıpkı benim kont, senin de şövalye olman gibi.”

      “Vagonlar artık çok uzakta!” diye bağırdı Vieuville. “Şimdi kafeste yaşama zamanı.”

      Bir sessizlik oldu.

      Boisberthelot yeniden söze girdi:

      “Fransa prensinin yokluğunda, bir tane Breton alırız.”

      “Ardıç kuşunun yokluğunda yani… Hatta kartal bulamayınca karga almak gibi bir şey.”

      “Tercihim akbabadan yana olurdu.” dedi Boisberthelot.

      Vieuville cevap verdi:

      “Doğru seçim aslında. Hem gagası hem pençeleri var.”

      “Göreceğiz.”

      “Evet.” dedi Vieuville. “Artık bir lider var. Tinténiac’a katılıyorum: Silahın ve liderin gücü! Bakın komutanım, neredeyse tüm olağan liderleri ve liderlik vasfı bulunmayanları tanırım. Ne dünküler, ne şimdikiler ne de yarının liderleri. Hiçbirinin kafası savaşa basmıyor. Bize bu lanetli Vendée için öyle bir lider gerekli ki gerektiğinde hem avukat hem lider olabilmeli. Düşmanın kökünü kurutmalı; her çalıyı, her taşı, her hendeği düşünmeli. Bütün talihsiz anlaşmazlıkları zorlamalı ve lehimize çevirmeli. Uyanık ve merhametsiz bir lider olsun, gerektiğinde çirkinleşen ve düşmana haddini bildiren. Ama nerede, bu köylü ordusunda kahraman çok, kaptan yok. D’Elbée desen bir hiç, Lescure desen kendine faydası yok. Bonchamps СКАЧАТЬ