Yaban Gülü. Güzide Sabri
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Yaban Gülü - Güzide Sabri страница 4

Название: Yaban Gülü

Автор: Güzide Sabri

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6862-70-8

isbn:

СКАЧАТЬ derde çattım. Çok nefes tüketecek hâlim yok. Yorgunum diyorum, anlamıyor musun?”

      “Ben her şeyi anlıyorum. Anladığım için soruyorum.”

      Kadın önüne bakıyor, aynı zamanda titriyordu. Bu kız er geç bu acı hakikati öğrenmeye mahkûm idi. Başını kaldırarak ona baktı, pek müthiş bir sır söyleyecekmiş gibi korkuyordu:

      “Peki…” dedi. “Böyle olduğunu bilsen ne yaparsın?”

      “Hiçbir şey. Yalnız mevkimi bileceğim.”

      “Bilirsen ne olacakmış?”

      “Ona göre davranışlarımı tayin edeceğim.” “Nasıl?”

      “Mesela bugün yeni gelen evin hanımına başka türlü itaat, baba dediğim Rahmi Bey’e daha derin bir muhabbet göstereceğim. Onu her zamandan ziyade seveceğim.”

      “Niçin?”

      “Şimdiye kadar gösterdiği şefkat, muhabbet, yaptığı fedakârlık, kendisine karşı olan şiddetli muhabbetime bir de şükran hissi ilave edeceği için…”

      “Demek yine kendisini evvelki kadar seveceksin?”

      “Hiç şüphesiz… Çünkü dünyada ondan ve senden başka kimseyi bilmiyorum ki…”

      Kalfanın gözleri yaşla doldu.

      “Biz de senden başka evlat muhabbetinin ne olduğunu bilmiyoruz ki yavrum. On beş senedir sen bizim yegâne sevgimiz, yegâne eğlencemiz, yegâne evladımızdın…” dedi.

      Leyla elleriyle yüzünü kapamış, muhitinin derin boşluğu içinde sakin sakin ağlıyordu. Neden sonra başını kaldırıp yaşlı gözlerle kalfaya baktı:

      “Nine.” dedi. “Sen annem ile babamı tanıyor musun? Hiç olmazsa onlar hakkında biraz izahat ver. Annem güzel miydi? Babam vicdanlı ve namuslu bir adam mıydı?”

      Kalfa başını sallayarak:

      “Artık çok oluyorsun…” dedi. “Her şeyi derin derin sorma.”

      “Nineciğim, hayatımın en mühim sırrını öğrenmek hakkım değil mi? Niçin beni bundan mahrum ediyorsun? Bu iki zavallı ölünün toprakla örtülen vücutlarından hiçbir hatıram olmasın mı?”

      Kalfa üzüntülü bir tavırla:

      “Yemin ederim ki ben hiçbir şey bilmiyorum. Seni bize yabancı bir kadın getirdi. Onlar çoktan ölmüşlerdi. Sen bu kadının eline kalmıştın…”

      Leyla bir kere “Ah!..” diye haykırdı ve sonra Mahinur Kalfa’nın kolları arasına düştü.

***

      Artık konaktaki yaşayış tarzında ve idarede mühim değişiklikler yüz göstermeye başlamıştı. Pakize Hanım elinde anahtarlar, ötekine berikine emirler veriyor, büyük kalfayı çağırarak Leyla için ona bir şeyler söylüyor, sonra zavallı kızı görür görmez içinden bir öfke ile:

      “Baksana kızım! Kitaplarını ve yazıhaneni, ufak tefek neyin varsa en aşağı kata indir. Bundan sonra hocaların oraya gelsinler. Sende artık büyük kalfanın yanında yat. Odalar yetişmiyor, orasını kendime misafir odası yapacağım. Anlamıyor musun?” diyordu.

      Birdenbire büyük bir konağın, yüksek bir mevkinin sahibesi olduğu için ne oldum delisi olan bu şımarık kadının sözlerinde, itiraz kabul etmez bir katiyet vardı. Emre itaat mecburi olduğu için biçare Leyla kaç senedir severek yattığı bu küçük sevimli odadan karyolasını bozdu, yatağını kalfanın odasına indirdi. Kitaplarını, yazıhanesini, bütün sevdiği bu kıymetli eşyalarını en aşağı katta karanlıkça bir odaya yerleştirdi. Bu işleri hiç kimseye şikâyet etmeden gördü. Sofada kalfaya tesadüf eder etmez kalfa kendisine:

      “Gördün mü Leyla, başımıza gelenleri?” diye şikâyete başlamıştı. “Bütün kabahat bizim efendide.” diyordu. “Ne olacak, dayısının yanında adi bir besleme gibi büyümüş; terbiyeden, görgüden mahrum olan bir kızı hanım diye başımıza getirirse işte böyle evin içi altüst olur. Dünyada sonradan görmek kadar fena bir şey yoktur. Ah… Rahmetli hanımefendiciğim gözlerini aç da bak, kırkyıllık evin barkın ne hâllere girdi. Kocan bu yaştan sonra gönül budalası oldu.”

      Kalfa pek buhranlı idi. Leyla bu sözleri dinlemek istemediğini anlatan bir tavırla:

      “Nemize lazım, nineciğim.” dedi. “Onun ne mazisine ne de şimdiki hâline dair söz söylemeye hakkımız var. Yalnız o bizimle uğraşmaktan vazgeçse emin ol ki kendisini seveceğim ve memnun etmeye çalışacağım. Fakat niçin bilmem, kendisi bizden hoşlanmadı. Ben ne yaptım, hem ne yapabilirim değil mi? Benim gibi zavallı öksüz bir kız…”

      Günler, aylar geçtikçe Pakize Hanım’ın kahır ve cefası, hiddet ve nefreti daha ziyade artıyordu. Leyla’yı o kadar kıskanıyor, ona o derece haset ediyordu ki o sırma gibi parlak saçlarını yolmak, o eşsiz gözlerini çıkartmak, âleme karşı onu çirkin ve menfur göstermek arzusu ile yanıyordu. Ah bu kadar güzel, bu kadar müstesna olmasaydı… Bununla beraber mükemmel bir tahsil, mükemmel bir musiki ve esaslı bir terbiye… Evet, Leyla’nın sahip olduğu meziyetlerin hiçbiri kendisinde yoktu. Bunu anladığı için daha ziyade üzülüyor, daha ziyade harap oluyordu. Bir evlatlık, adi bir köylü olduğu hâlde kendisinden kat kat üstündü. Bu çekememezlik her dakika onu öldürüyordu.

      Rahmi Bey Leyla’nın çektiği üzüntüyü, uğradığı hakareti görüyor, fırsat buldukça onun kırık gönlünü almaya uğraşıyor. Gizli gizli:

      “Leyla kızım.” diyor. “Bu hırçın kadının hareketlerini hatırım için hoş gör. Bir gün onların hepsinden vazgeçecek. Sabret, kusuruna bakma…”

      Leyla bu sözleri dinlerken Rahmi Bey’in gözlerinde aşkının şiddetine tercüman olacak kadar kuvvetli parıltılar görüyor ve bu kuvvetin şiddeti altında her türlü meşakkate dayanmaya razı olacağını anlıyordu.

      Bir gün kalfa:

      “Biliyor musun Leyla?” demişti. “O seni kıskandığı için böyle yapıyor. Çünkü sen çok güzelsin, sonra ruhen ve his bakımından ondan yükseksin. O senin yanında hiç değeri kalmadığını gördüğü için böyle kuduruyor, patlıyor. Sonra sana hücum ediyor. Hiç müteessir olma, hiç üzülme yavrum. Tahammül ile selamete çıkacağına emin ol.”

      Mahinur Kalfa’nın bu düşüncesi tamamıyla hakikate uygun olduğu hâlde hayatı boyunca haset denilen fenalığı hissetmemiş olan Leyla, temiz bir vicdan ile bu sözlerin varlığına ihtimal vermeyerek dinliyordu.

***

      Bir gün İstanbul’dan fena bir haber aldılar. Feridun Bey, bunu amcasına yazıyordu. Babası ansızın kalp sektesinden ölmüştü. Rahmi Bey senelerden beri hasret olduğu biraderinin ölümüne son derece müteessir oldu. Günlerce gözyaşı döktü. Leyla da çok müteessir olmuştu. Bu hiç görmediği amcanın matemini kalbinde sakladı. Feridun’un ne elemli günler geçirdiğini düşündü. Bu düşünce anlamadığı bir sebepten dolayı ruhunu üzdü.

      Aradan iki sene daha СКАЧАТЬ