Gödeli Mehmet. Мемдух Шевкет Эсендал
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Gödeli Mehmet - Мемдух Шевкет Эсендал страница 8

Название: Gödeli Mehmet

Автор: Мемдух Шевкет Эсендал

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6862-85-2

isbn:

СКАЧАТЬ de bir müddet sonra bir daha bunu da kale almadı ve günler geçtikçe hâlinde bir sabırsızlık, bir sıkıntı hasıl olmaya başladı. Hiçbir şeyle kendini teskin edemiyordu, yavaş yavaş bu evin mutat olan derin sükûtu onu da yutacak gibi görünüyordu. Havalar henüz sık sık dışarı çıkacak kadar müsait devam etmiyordu, ekseriya yağmur yağıyor ve bazen müessir bir soğuk onları odalara kapıyor ve soba yaktırıyordu. Konuşulacak bütün şeyler kışın söylenilmiş bitmiş idi. Besime, yeni bir kadının geldiğini kollayıp duruyor ve ara sıra güneş görünüp havanın mavi yüzü güldükçe yine ayna karşısında soyunmak âdetlerine dönmeye başlıyordu. Bu, işsiz geçen günlerin, sessiz saatlerin hemen yegâne tesellisi idi ve bu garip zevk onu terk etmemekte ısrar ediyordu.

      Talât’ın en ziyade saatleri efendi ile geçmeye başlamıştı. Ekseriya öğle yemeğinden sonra onun kahvesini götürür ve karşısında yere oturarak saatlerce onunla konuşurdu, dereden tepeden, gelmiş geçmişten her şeyden bahsederlerdi. Sonra, efendi bahçeye çıkarsa yahut kahveye giderse o da ya dadının odasına yahut aşçı kadının yanına geçer ve yavaş yavaş onunla çene çalardı. Çünkü Besime, onu yalnız dinleyecek bir alet gibi idi ve cevap vermez, sual sormaz ve iktiza ederse bile en kısa cümlelerle fikrini ifadeye uğraşırdı; Talât’ın ise dinletecek şeyleri artık bitmiş bulunuyordu.

      Bu hayat uzamaya ve ağır ağır sıkmaya başlamıştı, bu esnada yeni bir vaka, yeni bir cereyan ihdas etti. Bir gün öğle yemeğinden biraz sonra Besime odasında oturmuş yorgan çarşafını söküyordu, Talât’ın koşarak merdivenleri çıktığını duydu, sonra kapı açıldı, yüzü gülüyordu.

      “Küçük hanım, bizim kalfa ile Dilber geldiler, aşağı gelsenize.”

      Besime başını çevirmiş bakıyordu, kendilerini hiç görmediği, fakat isimlerini pek çok işittiği bu ihtiyar azatlı kalfa ile bu cariyeyi tanıdı. Bunlar, Hasip Efendi konağı takımından idiler, Talât da ilave etti ki Zehra Hanım için söz kesilmiş, düğün olacakmış, onun için Talât’ı almaya gelmişler, düğün tedarikinde ufak tefek yardımı olsun diye istiyorlarmış. Mamafih, güya memnun değilmiş gibi görünmek istiyordu.

      Misafirler Haydarpaşa’ya çıkmışlar, araba bulamamışlar, epeyce dolaşmışlar, nihayet bir ihtiyarı tutabilmişler ise de evi bilmiyorlar, onun için Tophanelioğlu’na kadar gitmişler, oradan sormuşlar, tesadüfen İsmail Efendi oradaymış, o tarif etmiş, gelebilmişler. Talât Hanım:

      “Efendinin şal hırkasından utandım, inşallah İstanbul’a gidersem bir hırkalık getireyim.” diye âdeta ihtiyara vesayet eden bir ev hanımı gibi söylüyordu.

      Besime yavaş yavaş aşağı indi. Kalfa, saçları kınalı, başı hotozlu, yaşı elli beş-altmış arasındaydı; güler yüzlü bir kadındı ve köşeye oturmuş, onu görünce pek ziyade memnun olup çeneleri açılan dadı ile fesahat24 yarışına çıkmış görünüyordu. Bu iki kadın da Çerkez oldukları hâlde kendi lisanlarını kaybetmişler ancak telaffuzlarını ıslah edememişlerdi ve nedense mustalah25 konuşmak zevkinde olduklarından, birbirine pek nazik ve başkalarına pek gülünç oluyorlardı.

      Besime, bu kalfanın eteğine uzanır gibi yaptı. Bir zamandan beri Talât’tan öğrendiği bu etek öpmeyi ne zaman, ne suretle, kime karşı yapacağını layıkıyla bilemiyordu ancak ihtiyar kalfanın güzel yüzü onda böyle tazim hissi vücuda getirmişti. Bu terbiyeye kalfa hayran olmuş olacak ki ayağa kalktı:

      “Estağfurullah, yavrum, evladım. Etek öpenlerin çok olsun, maşallah yavrum.” dedi ve yanaklarından öperek yanına, erkân minderine oturttu.

      Bıraksalar belki Besime, Dilber’in de eteğini öperdi ancak tarzı kabul26 onu şaşırttı, sıkıldı ve kalfanın yanına sokulup oturdu. Dilber hemen yerinden kalkıp küçük hanımın eteğini öptü, bu suretle merasimdeki kusur örtüldü.

      “Nasılsın evladım? İnşallah keyfiniz, hatırı şerifler iyidir yavrum.”

      Kalfa, şüphesiz bu terbiyeli, bu taze çocuğa hayrandı. Dadı pürgurur, Besime birkaç anlaşılmaz şeyler söyledi ve dadı fırsatı kaçırmadı. Besime’yi ilk defa methediyordu:

      “Bizim hiç şüphemiz yok efendim, kızımız maşallah saf altın gibidir.”

      Besime için bu kadınlar yeni bir tavır ifşa ediyorlardı, bunlar eskiler değildi. O, Talât Hanım’a gelip giden takımdan kadınlara benzemezdi. Bunlar, şu karşıdaki sütçünün karısı cinsinden de değil, bunlar karşıdaki sarı köşkteki hanımlara da benzemezdi. Mektebe gidip gelirken de bunlara benzerini görmemiş bulunuyordu. Bunlarda, onun anlayamadığı bir tarz vardı. Hotozlu hanım görmüştü ancak bu kalfanın hotozu, oymaları onlara benzemiyordu. Şu karşıda oturan kız bile yeni bir numuneydi, kalfasının yanında ara sıra söze karışmak cesaretini buluyordu. Bir yer minderinin üstünde, dizlerini yana kıvırıp oturmuş, dokuma kuşağının püskülleriyle oynuyor. Vücudu gayet nahif ve çehresi ince, özellikle burnu yüzüne ilk bakıldığı vakit nazara nahoşluk verecek kadar zayıf ve sivriydi. Bu burnun nahoş tesiri olmasa gözlerinde gülen tebessüm insana bir inşirah ve muhabbet verebilecek kadar parlaktı.

      Kalfa, hayran, dönüp dönüp yanında oturan Besime’ye bakıyor, sonra bir ihtiyar hanımefendi tavrıyla tekrar söze başlıyordu. Besime, kumral saçları arkasında iki örgü örülmüş, başında bir beyaz yemeni, pembe çehresi, parlak gözleri -ah hele o ateş saçan parlak gözleriyle- nadir güzellerden bir çocuktu. Kalfa baktıkça beğenmeye başladı hatta lakırtı sırası getirip:

      “Allah kızıma da hayırlı bir koca, bize de böyle bir gelin nasip etsin.” demeye başladı.

      Dadı, misafirlerine yemek çıkardı ve gece salıvermeyeceğini söyledi. Her iki taraf da antlar, yeminler ettiler ise de nihayet büyük hanımefendinin pek meraklı olduğu, behemehâl dönmek lazım geldiği anlaşıldı.

      Dadı, vaktiyle yine bu evden azatlı kalfanın kapı yoldaşı ve Talât’ın babası olan adamla izdivaç ettiği vakit, bu kalfa, ona pek büyük şefkat göstermiş ve kısa bir zaman süren bu izdivaç hayatında birçok kereler dadının evine gelip gitmiş fakat Besime’nin validesinin vefatından sonra görüşmeye imkân kalmamış ve nihayet bu Çamlıca’da ikamet onları da birbirinden uzaklaştırmış bulunuyordu.

      Bir buçuk, nihayet iki saat süren şu misafirlikten, geç kaldık telaş ve endişeleri içinde Talât’ı da beraber alıp çıkıp gittiler. Onlardan sonra, Besime’nin gönlünde bir boşluk, mahzunluk kaldı.

      Herkes onu bu evde, bu sükût içinde, yüzüne bakmayan baba ile şu ihtiyar dadı arasında, çok zaman gelip giden ve değişen aşçı kadınlar ortasında bırakmakta ittifak etmişlerdir, zannolabilirdi. Hiç olmazsa uşaklardan bir görüşecek kimse olsa… Ta kaç sene var ki tutulan bahçıvanlar hep bıyıkları kırlaşmış Arnavutlardan, ihtiyar Anadolu köylülerinden ibaret oluyordu.

      Kış geldikten sonra da uzaktaki sarı köşkün uşağını ancak iki defa görebilmiş idi. Evvelce bu yalnızlığın ağırlığını, bu sessiz, hadisesiz, değişmez hayatın tazyikini bu derece şiddetle hissetmezdi. Şimdi, böyle yeni şeyler öğrendikçe, yeni kadınlar görüp sevildikçe, okşandıkça, onlardan ayrılmak ruhuna bir ızdırap veriyordu. Bu ızdırap sürüp gitti.

СКАЧАТЬ



<p>24</p>

İyi ve etkili söz söyleme.

<p>25</p>

Ağdalı bir dil kullanarak konuşma.

<p>26</p>

Kabul şekli, tarzı.