Gödeli Mehmet. Мемдух Шевкет Эсендал
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Gödeli Mehmet - Мемдух Шевкет Эсендал страница 6

Название: Gödeli Mehmet

Автор: Мемдух Шевкет Эсендал

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6862-85-2

isbn:

СКАЧАТЬ hoş muamele görmüş, şen ve lakayıt, latifeci ancak bakir ve ismetli bir çocuktu, bu görüşmeler pek uzamamalı ve ayrılmalı idi ki o, yanında yanan ateşi görüp anlayabilsin…

      Besime, yavaş yavaş onun Karahisarlı olduğunu, adının Abdurrahman olup kısaca Rahman diye çağırdıklarını ve evin efendisinin kendi hemşehrisi bulunduğunu, evvelce başka bir yerde çalışırken sonra bu kapıyı bulduğunu öğrendi. Her gün hatta geceleri mütemadiyen onu düşünüyordu, ona sokulmak istiyordu; yanına sokulmak, onunla konuşmak, kollarını tutmak heveslerini hissederdi. Kim bilir onun kolları ne kadar kuvvetlidir. Lakin kabil olmuyordu; her gün yeldirmesini giyip inekçinin kulübesine gidecek bir sebep icat etmeyi tabiat ona telkin ediyordu. Bu, evdekiler için değil, inekçinin karısı içindi. Bir gizli ses onu şüphelendirir, yaptığın bir günahtır, der dururdu.

      Bu esnada ona bir ikinci iptila daha geldi. Âdeta bir günah gibi gizli, kısa ve sık sık icra olunan bir iptila…

      Besime, vakit buldukça yukarı misafir odasına çıkıyor, büyük aynanın karşısında bir defa süratle soyunup çırçıplak oluyor ve böyle bir lahza aynada kendini seyrettikten sonra tekrar süratle giyinip odasına kaçıyordu. Hatta evvelce odasında hazırlanıp bir hamleyle, bir hareketle çırçıplak bir hâle gelebilecek kadar hazırlanır, sonra ayna karşısına geçip şu âdetini icradan sonra tekrar elbisesini giyerdi. Bazen giyinmek için odasına dönmüş iken bir ikinci defa aynı arzunun yanması ile büyük odaya döndüğü ve tekrar üstündekini atıp güzel vücuduna baktığı ve bu müthiş arzusunu teskin ettiği vaki idi. Bu, günde iki-üç defa, dört defa tekrar olunabilirdi ve ekseriya öğle vakitlerinin boğucu sıcakları bastığı ve bir fırın gibi yanan odasında dadının sersem olup kedisi bir tarafta, kendisi bir tarafta uyuduğu zamanlarda yapılıyordu.

      İlkin, o derece şiddetli değil iken gitgide bu arzu bastırmaya başladı. Güzel vücudunu herhâlde hatta gece, idare kandilinin aydınlığında, dışarıda parlak mehtap varken her türlü tecrübe etti. Bu şiddetli bir lezzet olmaktan ziyade, acayip bir arzunun teskini idi; âdeta bir günah işlemek, ayıplanan bir harekette bulunmuş olmak zevk ve lezzeti idi. Bazı defa, dadısının ve inekçinin karısının yanında oturur ve onların sözlerini dinlerken birdenbire aklına geliyor ve yukarı gidip soyunmak zevk ve lezzeti ve biraz sonra vuku bulacak fiili düşünerek oturup kalıyor ve böyle hâllerde birdenbire hatırladıkça ziyade sevinçli oluyordu. Başkaları için pek haz verici olan bu taze vücut manzarası, kendisine mahsus değildi. O bunu bir gurur, iftihar ile değil, âdeta şehevi18 bir gaşiyle,19 sanki başka bir vücuda bakarmış gibi bakmak için yapıyordu ve günler geçtikçe daha çok türlülerini yapmak hevesleri geliyordu. Kâh yavaş yavaş yarı beline kadar, sonra tamamen soyunuyor kâh tek tek bacaklarını açıp bakıyor fakat ne olursa olsun bütün bu manzaralar gayet çabuk bitiyor ve bu beyaz vücudun aksi aynadan döner dönmez heves de kesiliyordu.

      Dadı ona dikiş nakış, yemek öğretmek isterdi ancak öğretecek kimse bulamıyordu. Hatta o zamana kadar komşulara bile gitmek istemezken artık buna bile katlanacak oluyordu. Besime’ye gelince, sonbaharda fevkalade ızdırap içinde kaldı. Kışın dönüşü onun için tükenmez bir azap olacaktı. Vâkıâ şikâyet etmiyor, kimseye bundan bir şey açmıyor lakin bu kış tehlikesi, bu endişe, göğsünde demir gölge gibi asılmış duruyordu. Hâlbuki tesadüf, ikisini birden sevindirecek bir şey icat edivermek lütfunda bulundu.

      Bir sabah erken, daha Besime yatağında uyanık yatarken evin büyük kapısı çalındı. Bu nadir bir şeydi. Postacı bir mektup getirirse, eve yabancı bir adam uğrarsa yahut nadiren İstanbul’dan dadıya bir misafir gelirse bu kapı çalınırdı, yoksa onlar her zaman mutfak kapısından eve girerlerdi. Demek oluyor ki sabahleyin erken, yabancı bir adam gelmiş idi. Sonra ayak sesleri oldu, kapı kapandı ve yüksek sesler duyuldu. Sonra sükût geri döndü. Besime dinledi, başka ses yok, yalnız babası da uyanmış olacak, odasında kısa kısa öksürdüğü işitiliyordu. Acaba ne oldu? Pek ziyade merak etmekle beraber bekliyor, dinliyordu.

      Sonra yavaş yavaş kalktı, giyindi ve dadının odasına indi. Bir kedi kadar sessiz ve tetik yürüyordu. Evvela kapıdan dinledi, içeride bir kadın ağlıyordu, dadı da onu teselliye uğraşıyordu. Sonra yavaş yavaş anladı; bu, dadının üvey kızı olacak.

      Odaya girdiği zaman dadı ile mangalın başında karşı karşıya oturmuşlar, Talât’ın yüzü ağlamaktan kızarmış, hem yüzünü gözlerini siliyor hem anlatıyor; ayakta odanın ortasında duran aşçı kadın da ağlıyordu.

      Eve yeni bir adam gelmesi, yeni bir vaka olması onları birbirine yaklaştırır, sevindirirdi. Besime odaya girince misafir ayaklandı.

      Dadı da Besime’ye bakıp:

      “Baksana bunu kocası bırakmış… Zavallı kız.” dedi.

      Besime, müteessir, şaşkın Talât’ın yüzüne baktı. Besime, bir-iki defa daha gördüğü bu genç kadını daha iyi, daha güzel fakat daha esmer buldu.

      Talât, orta boylu, esmer fakat yine yanaklı, parlak gözlü, parlak saçlı, şen ve ateşli bir kızdı. Vücudu, kuvvetli olmakla beraber, etli bir vücut gibi görünmüyordu. Onun çehresine bakanlar derhâl laubali ve neşeli bir kadın olduğunu anlayabiliyorlardı.

      Bu kız, sonradan dadının vardığı bir eski uşağın kızı idi. Anası, bunu doğururken ölmüş, babası tekrar evleninceye kadar efendilerinin konağında büyümüştü. Sonra, bir müddet dadı ile beraber kaldı. Besime’den beş yaş kadar büyük tahmin olunuyordu. Tekrar eski efendilerinin yanına gittiği zaman hüsnükabul gördü ve küçük hanıma âdeta bir arkadaş, bir nedime gibi yapmak istediler; orada büyüdü, kız oldu, orada sevişti, oradan kocaya kaçtı. Konağın, Ayşe Hanım isminde ihtiyar, eski bir emektarı vardı; o geldi gitti bir-iki defa, kıza müşteri çıktı, nihayet bir vesile buldu evine götürdü ve Telgraf Nezareti’nde Hakkı Efendi isminde bir oğlu vardı, onun yanına çıkardı, kızın aklını çeldiler ve buna verdiler. Hanımlar razı olmamışlardı. Talât da reddolunduktan sonra artık vazgeçmiş görünürken günün birinde, bohçasını koltuğuna sıkıştırınca hem akşamüstü geç vakit Koska’dan aşağı Aksaray’a doğru Ayşe Hanım’ın evine kaçtı.

      Vâkıâ, sonra hanımları onun kusurunu affetmişler ve tekrar görüşmüşler ise de bu defa kocasının evinden kovulunca onların yanına dönmeye cesaret edememiş ve birkaç gece Makineci Yahya Efendi namında birinin evinde misafir kaldıktan sonra bir kere de üvey anasının evinde oturup oturamayacağını tecrübeye karar vermiş idi.

      Hikâye yeni baştan başladı ve nasıl olduğu, kaynanası olacak cadının, onu evvelce kandırmış iken sonra nasıl oğlunu kandırdığı, Hakkı Efendi’nin bunu nasıl dövdüğü, birkaç defa hem de çürük bere içinde bırakmak şartıyla dövdüğü, nasıl boşadığı anlatılıyordu. Bu esnada, dışarı sofadan İsmail Efendi’nin öksürüğü ve ayak sesleri duyulunca Talât fırladı: “Efendinin eteğini öpeyim.” dedi.

      Dışarı çıktı. Besime, hayret içinde idi. Vâkıâ hayret edecek bir şey yoktu lakin bunlar alışmadığı hikâyeler, hareketlerdi. Sanki yorulmuş gibi dinliyor ve yeni bir adam gördüğüne gizli gizli seviniyordu. Talât, sakin bir çehre ile döndü. Besime, “Acaba babam bu kadına ne dedi?” diye düşündü, babası acaba bu kadına ne kadar soğuk bir çehre göstermiştir. Çünkü Besime, onun misafirden hoşlanmadığını bilirdi. Lakin iki gün sonra bu hususta aldandığını СКАЧАТЬ



<p>18</p>

Cinsel arzu uyandırıcı.

<p>19</p>

Gaşiy: Kendinden geçme hâli.