“Zaptiye ile görülecek hiçbir iş yoktur efendim. Nafile zahmet buyurmayınız.”
Müfettiş: “Korkmayınız efendim, söyleyiniz!”
Hane halkı: “Artık seni muhafaza için hepimiz gece gündüz uyanık dururuz. Sana ne hâl olduysa söyle!”
Ayşe Ebe: “Bana hiçbir hâl olmadı. Gece vakitsiz olarak bir loğusaya çağırdılar, gittim, doğurttum, geldim.”
Müfettiş: “Gece vakitsiz loğusaya çağırsalar elbette evdekilerin dahi haberi olurdu. Hâlbuki onlar büyük bir telaşla zaptiyeye müracaat ettiler.”
Ayşe Ebe: “Hata etmişler! Boşuna telaş etmişler.”
Müfettiş: “Öyleyse çağrıldığınız yerin neresi olduğunu haber veriniz.”
Ayşe Ebe: “Pek kibar bir yerden çağrılmışım.”
Müfettiş: “Gerçi üzerinizde görülen canfes elbiseyle yüz lira buna işaret ederse de gittiğiniz mahallin ismini haber vermeye bu hâl mâni olamaz.”
Ayşe Ebe: “Gittiğim yerin neresi olduğunu ben de bilmiyorum.”
Müfettiş: “Canım öyle laf mı olur?”
Ayşe Ebe: “Öyle möyle, işte bu kadar! Zaptiyece işimiz yok diyorum. Ben canımdan korkarım!”
Hane halkı: “Canından niçin korkuyorsun?”
Ayşe Ebe: “Aman üstüme varmayınız! Bir şey yok diyorum! Sağ salim haneme geldim ya işte!”
Gerek müfettiş ve gerek hane halkı ebeyi daha ziyade söyletmek için epeyce uğraştılarsa da ebe hanımın bundan ziyade izahat vermesi gerçekten imkânsızdı.
Nihayet hane halkı birbirinin yüzlerine bakarak hayretlerini beyan ettiler. Müfettiş de yerine gittiği zaman ertesi sabah amirine takdim için şöyle bir rapor kaleme aldı:
“Yüksek şahsiyetlerinin malumu olduğu üzere içinde bulunduğumuz ayın (…)’nci salı gecesi (…) mahallesi sakinelerinden Ayşe Ebe kendi hanesinden kaybolarak ne tarafa gittiği hakkında hanesince malumat olmadığı gibi zaptiyeler tarafından yapılan inceleme ve araştırmalardan dahi bir netice alınamamışken bu gece söz konusu kadının kendi kendine hanesine döndüğü hane halkı tarafından haber verilmesi üzerine hemen vaka mahalline gidilince adı geçen Ayşe Ebe baygın bir hâlde bulunmuş ve çağrılan tabip kadının aklını başına getirmişti. Nasıl kaybolduğu hakkında malumat almak için her ne kadar sorgulamaya gayret edilmişse de ‘Zaptiyelik işim yoktur!’dan başka ağzından söz alabilmek mümkün olmayıp fakat kadın kendi hanesinden kaybolduğu zaman üzerinde bir basma elbise varken gayet mükellef bir kat canfes elbise ve cebinde de yüz lira nakitle dönmesi ve kendisinin genç ve güzel bir yüz sahibi olması işbu şüphenin sebeplerini başka türlü hâllere hamlettireceği meydanda bulunmuş ve bununla beraber yaralama ve hırsızlık gibi cinayetle alakalı işlerden bir şey olmadığı dahi bütün hâl ve tavırlardan anlaşılarak bu hâlde zabıtaca yapılabilecek bir şey görülememiş olmakla tek malumat olmak üzere hâli arza ve beyana süratle başlandı. Ol babda…”
Ayşe Ebe hakkında müfettiş efendinin raporunda beyan olunan şüpheden dolayı müfettişi ayıplar mısınız?
Hâlbuki bu zan hane halkında dahi vaki olmuş ve eğer Ayşe Ebe evli bir kadın olsaydı, kocasının şüphelerinin âdeta bir ayrılığa kadar varacağı malum bulunmuştu.
Hem ne kadar kibar bir yere giderse gitsin, bir loğusayı tevlîd için yüz lira bahşiş verilmek nerede görülmüş şeydir?!
Öyle ya! Nihayet otuz yaşını aşmış olmamak üzere bir hanım düşününüz ki güzel endamı ve tatlı siması dahi mükemmel olsun; bir gece hanesinden kaybolarak beş gün sonra dahi mükellef giyinmiş olduğu hâlde cebinde de yüz lira bulunarak geri dönsün!
Kendisi bayılmamış olsaydı ve söz konusu meblağ hane halkının araştırmasıyla meydana çıkmamış olsaydı, acaba Ayşe Ebe bu parayı meydana çıkarabilir miydi?
Hem ne kadar kibar bir yere giderse gitsin bir loğusayı doğurtmak için yüz lira bahşiş verilmesi nerede görülmüş şeydir?!
Farz edelim ki yüz lira bahşiş dahi verilmiş olsun ya nereye gittiğini niçin söylemiyor? Ya geldiği zaman o korku ve çekinme neden kaynaklanıyordu?
İşte bunların hepsi umumi şüpheyi Ayşe Ebe’nin aleyhine toplayacak ve birleştirecek hâllerden olmakla o zamanlar herkes aklına geleni söylemişti.
Bu meselede işin aslı ta sonra ve âdeta pek yakın bir zamanda meydana çıkmıştır. Evde aradan zaman geçmesiyle artık Ayşe Ebe’nin hiçbir şeyden çekincesi kalmaması üzerine kendi tarafından yine hane halkına hikâye edilmek suretiyle meydana çıkmıştır.
Ayşe Ebe demiştir ki:
“O gece odama varıp da yatağıma girdikten sonra odamın kapısı tekrar açıldı. Zira kapıyı sürmelemeyi hiç hatırıma bile getirmemiştim.
Kapıdan içeriye üç herif girdi. Birisi gayet genç ve şivesine bakılırsa ya Arap ya Acem olduğu anlaşılan bir adam olup diğeri orta yaşlı ve üçüncüsüyse kıranta bir herifti ki bu üçüncü bir Rum gibi konuşurdu.
Ben bunları görünce korkumdan dilim tutulmak derecelerine geldim. Genç herif dedi ki:
‘Korkma hanım! Biz hırsız değiliz. Sana hiç de kastımız yoktur. Fakat ses çıkaracak olursan işte o zaman kendini yok bil! Bize tamamıyla itaat ettiğin hâlde ise sana hiçbir zarar dokunmadıktan fazla pek çok iyiliğimiz dahi dokunacaktır.’
Herif bu lafları o kadar kati söyledi ve üçünün de ellerindeki kamalar, bu sözleri o kadar teyit etti ki eğer ‘Yangın var!’ diye haykırmak lazım gelseydi, yalnız ‘Ya…’ demeye vakit kalmaksızın üç kamanın darbeleri altında can vermek benim için muhakkaktı.
Kendi kendime derhâl düşündüm taşındım. Gördüm ki bu herifler evvela hırsız değildirler. Zira hırsız olsalar bu kadar külfete gerek duymaksızın soyar soğana çevirirler, defolup giderler. İkincisi bunlar benim canıma kast için dahi gelmemişlerdir. Zira ben hiçbir kimsenin böyle bir düşmanlığını kazanacak hâllerde bulunmadığım gibi, farz edelim canıma kasıtları olsaydı böyle sözü uzatmaya ne hacet? Kamaları göğsüme soktukları gibi giderler. Ölümden başka her ne kasıtları olsa kazaya rıza diye katlanmak lazım. Zira kendimi kurtarmak için her ne harekette bulunsam daha ilk sesimi çıkarırken ölmek muhakkaktır. Binaenaleyh heriflere dedim ki:
‘Bana suikastınız olmadıktan sonra, her ne emrederseniz korkmadan ve çekinmeden yapmaya hazırım.’
Genç herif dedi ki:
‘Fakat bu sözü yalnız burada söylemeyeceksin! Gideceğin yerlerde her ne görürsen yine sırrını saklamaya böyle gayret edeceksin. Şayet kurtulmak için bir fırsat görür de en küçük bir hareket edecek olursan muhakkak olarak bil ki seni derhâl öldürmek bizim ilk işimiz СКАЧАТЬ