Sherlock Holmes’un Anıları Bütün Maceraları 4. Артур Конан Дойл
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Sherlock Holmes’un Anıları Bütün Maceraları 4 - Артур Конан Дойл страница 7

Название: Sherlock Holmes’un Anıları Bütün Maceraları 4

Автор: Артур Конан Дойл

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-99850-2-2

isbn:

СКАЧАТЬ hesaplarının faturaları. Bir tanesi Albay Ross’ın talimatlarını ihtiva eden bir mektup. Diğeri ise otuz yedi şilin on beş penilik bir fatura. Bir kadın şapkacısından, Madam Lesurier tarafından, William Derbyshire’a gönderilmiş bu fatura. Bayan Straker ise Derbyshire’ın kocasının bir arkadaşı olduğunu ve ara sıra mektuplarının kendilerine postalandığını söyledi.”

      “Madam Derbyshire’ın oldukça pahalı zevkleri varmış.” dedi Holmes faturaya göz atarak. “Tek bir şapka için bu kadar para oldukça fazla. Her neyse burada öğrenilecek başka şey kalmadığına göre olay mahalline gidebiliriz.”

      Bekleme odasından çıkarken koridorda bekleyen bir kadın, bir adım öne gelerek elini müfettişin koluna koydu. Bitkindi, zayıf düşmüştü, yeni yaşanmış dehşetin izleri yüzünden okunuyordu.

      “Yakaladınız mı? Onları buldunuz mu?” dedi nefes nefese.

      “Hayır, Bayan Straker. Bize yardımcı olmak için Londra’dan Bay Holmes geldi ve elimizden gelen her şeyi yapacağımızdan emin olabilirsiniz.”

      “Kısa bir süre önce sizinle bir partide tanışmış olabilir miyiz, Bayan Straker?” diye sordu Holmes.

      “Hayır, efendim. Yanılıyorsunuz.”

      “Aman Tanrı’m! Neredeyse yemin edebilirdim tanıştığımıza. Deve kuşu tüyünden süslemeleri olan açık gri renkli, ipek bir kıyafet giymiştiniz.”

      “Öyle bir elbisem hiç olmadı, efendim.” diye cevap verdi bayan.

      “Ah, tamam o zaman!” dedi Holmes ve özür dileyerek müfettişi takip etti. Fundalıkta kısa bir yürüyüş, bizi cesedin bulunduğu çukura götürdü. Fundalığın kenarında paltonun asılı durduğu katırtırnağına benzer çalılar vardı.

      “Anladığım kadarıyla o gece pek rüzgâr yoktu.” dedi Holmes.

      “Hayır yoktu ama çok yağmur vardı.”

      “Bu durumda palto çalıya doğru uçmamış. Bizzat oraya yerleştirilmiş.”

      “Evet, oraya koyulmuş.”

      “İçimdeki merakı uyandırıyorsunuz. Görüyorum ki yerler ayak izleriyle dolu. Şüphesiz burası pazartesi gününden beri epeyce çiğnenmiş.”

      “Kenara bir parça örtü serdik ve hepimiz ona bastık sadece.”

      “Mükemmel!”

      “Çantamda Straker’ın giydiği çizmeler ile Fitzroy Simpson’ın ayakkabılarının birer teki ve Gümüş Şimşek’in bir nalı var.”

      “Sevgili müfettişim, kendini aşmaktasın!”

      Holmes çantayı aldı ve çukurdan inerek örtüyü daha merkezî bir yere çekti. Sonra yüzüstü, boylu boyunca uzanıp ellerini çenesinin altına koydu ve önünde duran çiğnenmiş çamuru dikkatle inceledi.

      “Hayret! Bu da ne?” dedi aniden.

      Yarısı yanmış bir mumdu ve çok fazla çamura bulandığından küçük bir odun parçasına benziyordu.

      “Bunu nasıl da gözden kaçırmışım!” dedi müfettiş kendine kızarak.

      “Görünmüyordu, çamura batmıştı. Bunu aradığım için gördüm ben de.”

      “Nasıl yani? Bunu bulmayı mı umuyordun?”

      “Kesinlikle!”

      Çantadan çizmeleri çıkararak yerdeki izlerle karşılaştırdı. Sonra çukurun kenarına tırmanarak çalılıklarla eğrelti otlarının arasında süründü.

      “Maalesef bundan başka ayak izi yok.” dedi müfettiş. “Etrafımızı çevreleyen yüz yardalık alandaki toprakları çok dikkatli bir şekilde inceledim.”

      “Elbette!” dedi Holmes ayağa kalkarak. “Senin bu sözlerinden sonra devam etme saygısızlığını gösteremem ancak hava kararmadan fundalıkta ufak bir gezintiye çıkmak isterim, böylece yarına biraz daha hazırlıklı olurum. Galiba bu nalı şans getirsin diye cebime atacağım.”

      Arkadaşımın sessiz ve sistematik çalışma şekli nedeniyle biraz sabırsız davranan Albay Ross saatine göz attı.

      “Benimle geri dönmeni çok isterim, müfettiş.” dedi. “Birkaç hususta tavsiyelerine ihtiyacım var; özellikle de yarıştan çekilmemiz gerekip gerekmediğini sormak istiyorum.”

      “Tabii ki hayır!” dedi Holmes kararlılıkla. “İsmi listede kalmalı.”

      Albay eğilerek “Fikrinizi öğrendiğim için memnunum.” dedi. “Yürüyüşünüzü tamamladığınızda bizi zavallı Straker’ın evinde bulabilirsiniz. Birlikte Tavistock’a dönebiliriz.”

      O, müfettiş ile geri dönerken ben, Holmes ile beraber fundalıkta yavaş yavaş yürümeye başladım. Güneş Mapleton ahırlarının arkasında batmaya başlamıştı bile. Sararmış eğrelti otlarıyla böğürtlen çalıları, gece ışığını yakalamışken önümüzde duran uçsuz bucaksız eğimli ovanın altın rengi yoğun kırmızımsı atmosferi kahverengiye dönüşmeye başlamıştı. ancak manzaranın verdiği keyfi derin düşüncelere dalmış olan arkadaşım kaçırıyordu.

      “Bu taraftan, Watson!” dedi en sonunda. “John Straker’ı kimin öldürdüğü sorusunun cevabını bir süreliğine bir kenara bırakarak ata ne olduğu üzerinde yoğunlaşmalıyız. Diyelim ki trajedi yaşanırken ya da sonrasında kaçtı, peki nereye gitmiş olabilir? Atlar sosyal canlılardır. Tek başına kaldıklarında içgüdüleriyle hareket ederler, dolayısıyla ya King’s Pyland’e geri döndü ya da Mapleton’a gitti. Neden fundalıkta başıboş dolaşsın ki? Şimdiye kadar kesinlikle bulunurdu. Sonra Çingeneler onu neden kaçırsın? Bu insanlar belanın olduğu yerde bir an durmazlar; çünkü polis tarafından taciz edilmek istemezler. Böyle tanınmış bir atı satmayı hayal edemezler. Büyük bir riske girmiş olurlar ve onu kaçırmaları faydalarına olmaz.”

      “O hâlde nerede olabilir?”

      “Dediğim gibi ya King’s Pyland’e ya da Mapleton’a gitti. King’s Pyland’de olmadığına göre Mapleton’da. Bu hipotez üzerinde çalışalım; bakalım bizi nereye götürecek. Müfettişin dediği gibi fundalığın bu tarafları çok sert ve kuru; ancak Mapleton’a doğru bir eğim var ve buradan da gözüktüğü gibi orada büyük bir çukur bulunuyor. Orası pazartesi akşamı bayağı ıslanmış olmalı. Tahminlerimiz doğru ise at o tarafa geçmiş olmalı ve onun izlerini araştırmak için o noktadan başlamalıyız.”

      Konuşmamız boyunca hızla yürüyorduk ve birkaç dakika içinde bahsettiğimiz çukura varmıştık. Holmes’un ricasıyla ben çukurun sağından yürürken, o da solundan ilerledi. ama daha elli adım atmadan onun bana seslenerek el salladığını gördüm. Önündeki yumuşak toprakta bir at nalının izleri vardı. Cebinden çıkardığı nal ile tıpatıp uyuşuyordu.

      “Hayal gücünün değerini görüyor musun?” dedi Holmes. “Gregory’nin yoksun СКАЧАТЬ