Название: Sherlock Holmes’un Anıları Bütün Maceraları 4
Автор: Артур Конан Дойл
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-99850-2-2
isbn:
“Yeni gelişmeler oldu mu?” diye sordu Holmes.
“Maalesef pek fazla ilerleme kaydedemediğimi söylemek zorundayım.” dedi müfettiş. “Dışarıda üstü açık arabamız bekliyor ve şüphesiz hava kararmadan orayı görmek isteyeceğiniz için yolda giderken konuşabiliriz.”
Bir dakika sonra hepimiz konforlu landoya binmiştik. eski, gizemli Devonshire şehrinin sokaklarında ilerliyorduk. Dava konusunda oldukça bilgili olan Müfettiş Gregory, bize gerekenleri aktarırken Holmes ara sıra bir soru ya da nida ile araya giriyordu. Albay Ross ise arkasına yaslanmış, kollarını kavuşturmuş ve şapkasını gözlerinin önüne çekmişti. Ben de tüm dikkatimi vererek iki dedektifin karşılıklı konuşmalarını ilgiyle dinliyordum. Gregory’nin açık seçik ortaya koyduğu teorisi, tren yolculuğunda Holmes ile beraber konuştuklarımıza çok benziyordu.
“Ağımızı Fitzroy Simpson’ın etrafına ördük.” dedi. “Ve aradığımız adamın o olduğuna inanıyorum. Aynı zamanda elimizdeki delillerin tamamen teferruata dair olduğunun ve yeni gelişmelerin her şeyi altüst edebileceğinin farkındayım.”
“Straker’ın bıçağı hakkında ne düşünüyorsun?”
“Boğuşma sırasında kendisini yaraladığına inanıyoruz.”
“Buraya gelirken arkadaşım Dr. Watson da aynı kanaatte olduğunu söyledi. Eğer öyle ise bu Simpson denen adamın aleyhinde bir durum.”
“Şüphesiz. Ne bıçağı ne de herhangi bir yerinde yarası var. Onun aleyhindeki deliller çok güçlü. Atın kayboluşu onun yararına. Seyis yamağını zehirlediğinden şüpheleniliyor, ayrıca fırtına sırasında dışarıdaydı, ağır bir bastonu vardı ve kravatı cesedin elinde bulundu. Jüri önüne çıkacak kadar çok delilimiz var.”
Holmes kafasını salladı. “Zeki bir avukat tüm bu delilleri bertaraf edebilir.” dedi. “Neden atı ahırdan dışarı çıkarsın? Ona zarar vermek istiyorsa neden hemen orada bir şey yapmadı? Üstünde yedek anahtar bulundu mu? Ona toz hâlindeki afyonu kim sattı? En önemlisi, o bölgeyi bilmeyen bir yabancı olarak atı nereye saklayabilir, özellikle de böyle bir atı? Hizmetçinin, seyis yamağına vermesini istediği kâğıt hakkındaki açıklaması nedir?”
“On sterlinlik banknot olduğunu iddia ediyor. Cüzdanında bir tane bulduk ama senin anlattığın diğer şeyler o kadar sağlam temelli değil. Bir kere bölgeye yabancı değil. Yazın iki defa Tavistock’ta kalmış. Afyonu bir ihtimal Londra’dan getirmiştir. Anahtarı işi bittiğinde herhangi bir yere fırlatmıştır. At ise fundalıktaki çukurlarda, hatta eski madenlerin birinde bile olabilir.”
“Kravat hakkında ne diyor?”
“Kendisine ait olduğunu kabul ediyor ama aynı zamanda kaybettiğini söylüyor. Yalnız davada yeni bir gelişme oldu ve bu, atı ahırdan çıkarma sebebini izah edebilir.”
Holmes derhâl cankulağı ile dinlemeye başladı.
“Cinayetin işlendiği mahallin yaklaşık bir mil uzağında bir grup Çingene’nin pazartesi günü kamp yaptığına dair ipuçları bulduk. Salı günü oradan ayrılmışlar. Şimdi, Simpson ve Çingenelerin arasında bir anlaşma yapıldığını varsayarsak atı aldığında onlara götürmüş olamaz mı? Ve böyleyse şimdi de onlarla birlikte olmalıydı.”
“Mümkündür.”
“Bu Çingeneleri bulmak için fundalığın her tarafını tarıyoruz. Tavistock’un yaklaşık on mil çapı içindeki ahırları ve çiftliklerin ek binalarını bizzat inceledim.”
“Anladığım kadarıyla pek yakında bir ahır daha varmış.”
“Evet ve bu faktörü kesinlikle ihmal etmemeliyiz. Desborough adındaki atları, bahislerde ikinci sırada olduğu için favorinin kaybolması onların da işine gelirdi. Seyisleri Silas Brown’un yarışa yüklü miktarlarda para yatırdığı ve zavallı Straker’la aralarının pek iyi olmadığı biliniyor. Ama onların ahırlarını inceledikten sonra olayla bir bağlantılarını bulamadık.”
“Bu Simpson denen adamın, Mapleton ahırlarıyla hiç mi bağlantısını bulamadınız?”
“Bulamadık.”
Holmes arkasına yaslandı ve sohbetleri son buldu. Şoförümüz birkaç dakika sonra arabayı, yolun kenarında duran düzenli, ufak, kırmızı tuğlalı, etrafında saçakları olan bir evin önüne çekti. Otlağın biraz uzağında yüksek, gri kiremitli bir ek bina duruyordu. Diğer yönlere doğru uzanan fundalığın alçak kıvrımlarında ufuk çizgisine kadar görünen bronz renkli, sararmış kuzgun otları arasında, Tavistock’un kuleleri ile batıdaki Mapleton ahırlarının sınırlarını çizen kümeleşmiş evler dışında pek bir şey yoktu. Hepimiz arabadan indik, Holmes dışında. Arkasına yaslanmış, kendi düşüncelerinde kaybolmuş, öylece gökyüzüne gözlerini dikmiş bakıyordu. Koluna dokunduğumda aniden sıçrayarak kendine geldi ve arabadan indi.
“Özür dilerim.” dedi kendisine şaşkınlık içinde bakan Albay Ross’a dönerek. “Dalıp gitmişim…” Gözlerindeki pırıltı ve bastırmaya çalıştığı heyecanından anladığım kadarıyla yeni bir ipucu bulmuştu; ama hangi arada bulduğunu aklım almıyordu.
“Belki olay yerine bir an önce gitmek istersiniz, Bay Holmes.” dedi Müfettiş Gregory.
“bir süre daha burada kalıp detaylarla ilgili bir iki soru sormak istiyorum. Straker’ın buraya geri getirildiğini tahmin ediyorum.”
“Evet yukarıda yatıyor. Otopsi yarın yapılacak.”
“Birkaç senedir size hizmet ediyordu, değil mi Albay Ross?”
“Onu her zaman çok iyi bir çalışanım olarak görmüşümdür.”
“Ölümünden sonra ceplerinden çıkan şeyleri kayıtlara geçirdiğinizi varsayıyorum, müfettiş.”
“Eğer görmek isterseniz hepsini bekleme odasında saklıyorum.”
“Çok memnun olurum.”
Hepimiz sırayla odaya doluştuk ve biz, ortadaki yuvarlak masanın etrafına otururken müfettiş, kare şeklinde teneke bir kutuyu açıp içindekileri çıkardı: ufak bir kutu dolusu bal mumu, iki inçlik mumlar, funda kökünden yapılmış A. D. P. pipo, ayı balığı derisinden yapılmış bir kesede yarım onsluk kalıp hâlinde sıkıştırılmış tütün, altın zincirli gümüş bir saat, beş altın, alüminyum kalem kutusu, birkaç kâğıt parçası, sapı fil dişinden yapılmış bir bıçak… Bu bıçağın oldukça keskin, bükülmez ağzında Weiss & Co., Londra yazısı vardı.
“Bu olağanüstü bir bıçak.” dedi Holmes eline alıp dikkatle inceleyerek. “Üzerinde kan izleri gördüğüme göre cesedin elindeki bıçak bu sanıyorum. Watson, bu bıçak kesinlikle senin ilgi alanına giriyor.”
“Buna СКАЧАТЬ