Kerem ile Aslı. Неизвестный автор
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Kerem ile Aslı - Неизвестный автор страница 2

Название: Kerem ile Aslı

Автор: Неизвестный автор

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-605-121-992-9

isbn:

СКАЧАТЬ Sofu adında cin fikirli bir çocukla arkadaş olmuştu. Onun yaşı da beşten fazla değildi. Okula daima beraber giderler, derslerine beraber çalışırlardı. Seneler geçtikçe büyüye büyüye on iki on üç yaşına girdiler. Bir gün Sofu dedi ki:

      “Daima okul derslerine çalışıyoruz. Hâlbuki hayatta alınacak, öğrenilecek daha çok dersler var. Ata binmeyi, avcılık yapmayı bilmek çok lazımdır. Biraz da bunlara çalışalım.”

      “Olur be, yarından itibaren başlayalım. Hükümdar babam ikimize de birer at verir.”

      İki arkadaş hemen ertesi gün okulu asmaya, ata binmeyi, avcılık yapmayı öğrenmeye başladılar ve kısa sürede başarı gösterdiler. Hem öyle ki, kırk yıllık binicileri, avcıları yarı yolda bıraktılar.

      İki sene daha geçti. Ahmet Mirza on beş yaşına girdi. Yakışıklı bir delikanlı oldu. Değil kızları, birçok yaşlı kadını bile çileden çıkaracak kadar ilgi uyandırdı. Issız bir yerde rast geldikleri vakit ilanıaşk eden dilberlerin haddi hesabı yoktu. Amma o hepsini reddediyor, birer bahaneyle başından savıyordu.

      Bir gece rüyasında güzellikte emsalini görmediği bir kızın elinden şarap içti. Uyanınca kendisini değişmiş buldu, içinde ılık bir şeyin dolaştığını hissetti. Rüyasında gördüğü kızın hayali bir türlü gözlerinin önünden gitmiyordu. Bir gün Sofu’ya:

      “Arkadaş.”dedi. “Bana bir hâl oldu. Rüyamda bir peri kızı gördüm, elinden şarap içtim. Şimdi ona tutuldum, aşkıyla kül olacağım. Babamdan izin alayım da seninle kısa bir seyahate çıkalım. Belki kendimi biraz toplarım. Âşık olmak ne kötü şeymiş.” dedi.

      Arkadaşının razı olması üzerine gidip babasından izin aldı. Atlarına binerek, şahinlerini kollarına, tazılarını arkalarına, ok ve yaylarını omuzlarına alarak yola çıktılar. Üç saat sonra Zengi köyüne vardılar. Köyün en zengini olan Keşiş’in evine indiler. Keşiş misafirlerine çok ilgi gösterdi. Fakat iki taraf da birbirini tanımıyordu. Ahmet Mirza kendisini bir çiftlik sahibinin oğlu diye tanıtmıştı.

      Bunlar Keşiş’in evinde bir haftadan fazla kaldılar. Gündüzleri ava çıkıyorlar, geceleri de gelip yıldızların altında deliksiz bir uyku çekiyorlardı. Mirza aşkı filan unutmuş, kendisini toplamıştı.

      Bir gün ava çıkmışlardı, güzel bir kuş gördüler. Mirza kuşu salıverdi. Kuş da gide gide bir bahçeye indi. Şahin de arkasından onu takip etti.

      Mirza atından inip:

      “Aman Sofu şu atı biraz tut. Ben bahçeye girip kuş ile şahini bulayım.” dedi.

      Bahçeye girip şahini ararken gördü ki, bir köşk, köşkün önünde bir havuz var… Havuzun kenarında tıpkı rüyasında gördüğü kıza benzeyen bir melek gergef işliyor.

      Beyin dizleri gevşedi, gözleri karardı. Kalbindeki aşk ateşi kabardı.

      Başı yastık göre mi

      Gözü dilber görenin

      Gözüne uyku gire mi

      Zülfüne berdar olanın

      diyerek üzerine atıldı. Gözlerinden, yanaklarından, dudaklarından öptü.

      Kız neye uğradığını şaşırdı, kendisini gayriihtiyari meçhul delikanlının kolları arasına bıraktı. Sonra aklını başına toplayarak birdenbire silkindi. Küçücük çıplak ayaklarıyla çimenlerin üzerinden kaçmak istedi. Fakat mümkün mü! Nazik bileği, Mirza’nın çelik parmakları tarafından yakalanmıştı. Baktı ki olacak gibi değil, yalvarmaya başladı:

      “Ne olur, beni üzme. İşte alacağını aldın. Daha ne istiyorsun?”

      “Daha ne mi istiyorum? Bu da sorulacak şey mi? Kalbini alıp götürmek istiyorum. Ben avcıyım, bir kalp avlamadan gidersem sonra beni ayıplarlar.”

      Kız bunlardan bir şey anlamadı. Hafif bir çığlık kopararak:

      “Kalbimi vermem, sonra ölürüm!” diye bağırdı.

      Mirza dayanamadı. Kızın yalnız güzelliğine değil, saflığına da âşık oldu. Ani bir hareketle dudaklarını dudaklarıyla birleştirdi. Onu bayıltıncaya kadar öptü.

      Baygın kızı alıp bir ağacın altına götürdü. Yüzüne su serperek onu ayılttı. Kız gözlerini açıp da delikanlıyı baş ucunda görünce hafifçe gülümsedi. Demek o da memnun olmuştu. İkisi konuşmaya başladılar:

      “Adın ne?”

      “Kara Sultan. Ya senin?”

      “Benim de Mirza. Kimin kızısın?”

      “Keşiş’in kızıyım. Babam vaktiyle İsfahan hükümdarının hazinedarıymış. Bu kadar konuştuk. Şimdi kerem eyle de bizi görmesin.”

      “Baban İsfahan hükümdarının hazinedarıymış, aslı nedir?”

      Kız “Aslı nedir?”den bir şey anlamayıp ricasını tekrar etti:

      “Kerem eyle artık ayrılalım.”

      “Aslı nedir? Söyle de ayrılalım.”

      “Ben de keremin ne olduğunu bilmiyorum.”

      Mirza, “Aslı nedir?” diye Keşiş’in soyunu sopunu öğrenmek istiyordu. Kız, “Aslı” kelimesini şimdiye kadar hiç işitmediğinden bu sualden bir şey anlamıyordu. Delikanlı “Aslı nedir?” diye sordukça kız “Kerem eyle”den başka bir şey söylemiyordu. Bu Mirza’nın hoşuna gitti.

      “Peki ayrılalım.” dedi. “Fakat bundan sonra senin adın Aslı, benim adım Kerem olsun.”

      Kız kabul etti ve o dakika delikanlıya âşık oldu.

      Mirza sevdiğinden ayrılıp uzaklaştı. Fakat bir türlü gitmek istemiyordu.

      Oralarda dolaşmaya başladı. Bunu gören Kara Sultan şunları söyledi:

      Aldı Aslı:

      Ne gezersin melül melül bu yerde

      Aman Kerem beni rüsva eyleme

      Beni sana kısmet etmiş Yaradan

      Aman Kerem beni rüsva eyleme

      Hiç olur mu buralarda öyle iş

      Keşiş babam duyar ederse teftiş

      Durmadan öp gül yüzümden, kalk sıvış

      Aman Kerem beni rüsva eyleme

      Doyamadım tatlı tatlı dilinden

      Gözüm kan bürüdü korkmam ölümden

      Sarılma hiç ince meyatı belimden

      Aman Kerem beni rüsva eyleme

      Ağa Kerem, paşa Kerem, han Kerem

      Ateş Kerem, tutuş Kerem, yan Kerem

      Adı olsun sana kurban can Kerem

      Aman Kerem beni rüsva eyleme

      deyip СКАЧАТЬ