Telli Haseki Hümaşah Sultan. İskender Fahrettin Sertelli
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Telli Haseki Hümaşah Sultan - İskender Fahrettin Sertelli страница 12

Название: Telli Haseki Hümaşah Sultan

Автор: İskender Fahrettin Sertelli

Издательство: Maya Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-8068-32-0

isbn:

СКАЧАТЬ vermemiş, Akdeniz’in kaçak eşyasını Çanakkale Boğazı’ndan Marmara’ya taşıyan kaçakçıların merkezi olmuştu.

      Hamza, Albıyık Mahmut Ağa’nın çok hoşuna gitmişti.

      Mahmut Ağa cesur, ölümden yılmaz gençleri korur, onları hayatla mücadeleye sevk ederdi.

      Hamza’nın kuvvetli bilekleri, gösterişli endamı ve vuruculuğu, üç gün içinde köyde ünlenmesine sebep olmuştu.

      Köylüler bir araya toplandıkları zaman, “Hamza gibi cesur bir delikanlı tesadüfen köyümüze düştü. Onu aramızdan kaçırmayalım,” diyorlardı.

      Rum adalarından birine beş on gün sonra önemli bir baskın yapılacak ve elde edilecek eşya boğazdan kaçırılarak Elmalı’ya getirilecekti.

      Kaçakçılar, Hamza’nın da bu işe karışmasını istemişler ve yağmada başarılı olursa kendisine büyük bir pay vereceklerini söylemişlerdi.

      Hamza, bu işe sırf cesaret ve kabiliyetini göstermek için girmeyi vaat etti. Fakat Nuruhayat henüz üç günlük lohusaydı. Onu, mini mini yavrucuğuyla yatakta bırakıp böyle tehlikeli bir yolculuğa nasıl gidebilirdi?

      Albıyık Mahmut Ağa, Hamza’yı sıkıştırıyordu.

      “Karını bütün komşular bakıp gözetecekler. Hiçbir şeye ihtiyacı olmayacak. Senin gibi erlerin evde kapanıp kalması bütün köylüleri hayrete düşürüyor. Padişahın zulmünden kaçan bir delikanlı, avradının esiri olur mu? Bir iki güne kadar hazır ol. Havayı bulunca yola çıkacağız!”

      Bir Köylü Neler Anlatıyor?

      O gece bütün gemiler yelkenlerini şişirmişlerdi. Hamza sevgili karısını ve çocuğunu komşulara emanet ederek sahile inmişti.

      Nuruhayat çok mahzundu. Hamza’nın bu yolculuktan sağ olarak dönemeyeceğini düşünüyordu.

      “Çekirge bir zıplar, iki zıplar, üçüncüde ele geçer,” diyerek Hamza’nın arkasından saatlerce gözyaşı dökmüüştü.

      Köylü kadınlardan, o gün İstanbul’dan gelmiş ihtiyar bir bohçacı vardı.

      Bohçacı kadın, Nuruhayat’ın gözyaşını dindirmek için iki aydan beri İstanbul’da görüp işittiklerini anlatarak lohusayı avutmaya çalışıyordu.

      Nuruhayat, bohçacı kadından çok hoşlanmıştı.

      “Ben İstanbul’u çok severim, nine,” dedi, “Senin sözlerin içime ferahlık veriyor. Söyle bakalım, İstanbul’da ne var, ne yok?”

      Bohçacı nine, iki ay içinde iki bin kuruşluk ve yirmi beş florilik ipekli kumaş sattığını, saraylıların ipekli kumaşa çok düşkün olduklarını anlattıktan sonra, “Ah yavrum,” dedi, “eğer döneceğim gün sarayda bir karışıklık olmasaydı, elimde kalan iki top kumaşı da yüksek fiyatla satacaktım…”

      Nuruhayat yastıktan başını kaldırdı.

      “Sarayda karışıklık mı var dedin?”

      “Bostancılar kapıyı sarmışlardı. İçeri kimseyi bırakmadılar. Sarayın bahçesinde keçe külahlı adamlar dolaşıyordu.”

      “Ne varmış acaba? Merak edip de sormadın mı?”

      “Sormaya meydan kalmadı, yavrucuğum! Ben harem kapısından içeri girmek isterken, birkaç kişi bahçedeki binek taşının önüne yeni boğulmuş aksakallı bir ihtiyar adamın cesedini getirdiler. İki genç külahlı, hayretle birbirlerine bakışarak konuştular. Koca Devletli, dün ne idi, bu gün ne oldu… O vakit anladım ki boğulan bu ihtiyar Sadrazam Mehmet Paşa imiş.”

      Nuruhayat, bohçacı kadından bu sözleri duyunca, Al-bıyık Mahmut Ağa’nın karısını yanına çağırdı.

      “Allah aşkına,” dedi, “çok rica ederim Hamza’ya bir haber gönderiniz. Eğer gemiler sahilden uzaklaşmamışlarsa, beş dakika için buraya gelsin. Kendisine Mehmet Paşa’nın öldüğünü söyleyeceğim.”

      Kaçakçı Mahmut’un karısı odanın penceresini açarak, “Denizin üstüne baksana, gemiler uzaktan kuş gibi ufak görünüyor. Hangi babayiğidin sesi oraya kadar ulaşır?” diye mırıldandı.

      Bohçacı kadın hayretle sordu.

      “Kızım, Mehmet Paşa’yı boğdularsa tasası sana düşmedi ya. Yüreğini neden oynatıyorsun? Sütun çekilirse çocuğuna kim meme verir?”

      Nuruhayat, bu haberi aldıktan sonra yatağında yatamadı. Pencereye koştu ve enginlere doğru haykırdı.

      “Hamza! Hamza! Geri dön! Mehmet Paşa’yı öldürmüşler. Artık kendi kayığımızla İstanbul’a dönebiliriz!”

      Deniz, sağır bir canavar gibi susmuştu. Nuruhayat’ın feryadına, gittikçe coşan ve köpüren dalgalardan başka cevap veren olmadı.

      Sular karardı.

      Gemiler ufukta bir gölge gibi görünüyordu.

      Nuruhayat, pencerenin önünde dalgın ve yaslı gözlerinden akan yaşları sildi. Hamza’yı ne kadar çok sevdiğini şimdi anlamıştı.

      Derya’nın ince, kısık sesi Nuruhayat’ı harekete geçirdi. Genç saraylının çocuğu ağlıyordu.

      Derya…

      Bu ismi ona Hamza koymuştu. Nuruhayat’ın ilk doğum ağrısı denizde başladığı için, Hamza bu hatırayı oğlunun ismiyle yaşatmak istemiş, “Nuruhayat, çocuğumuz erkek olursa, ismini Derya koyalım,” demişti.

      Nuruhayat, sebebi anlaşılmaz bir tereddüt ve heyecan içinde titreyerek yavrusunu kucağına aldı.

      Derya, babasına ne kadar da çok benziyordu. Çukur çenesi, elâ gözleri, ince uzun parmaklarıyla Hamza’nın küçük bir modeliydi.

      Derya’nın yalnız kaşları annesine benziyor, gözlerinin şekli ve bakışları annesini hatırlatıyordu.

      Nuruhayat yanındakilere, “Beni yalnız bırakınız da çocuğumla beraber biraz uyuyayım,” dedi.

      Genç saraylı odasında yalnız kalınca kendi kendine konuşmaya başladı.

      “Şimdi vicdanımla başbaşayım. İtiraf ederim ki Hamza’yı bu kadar çok sevdiğimi zannetmiyordum. Bu ayrılık, kalbimi, gözümün önünde bir ayna gibi açtı. Kalbimde bazen ona karşı duyduğum kin ve nefretin sevgiden doğduğunu anladım. Hamza ne esrarengiz bir gençmiş, Yarabbim! Onu birdenbire sevseydim, belki de şimdiye kadar kendisinden nefret edecektim. Soğuyacaktım. Fakat böyle olmadı. Ben Hamza’yı yavaş yavaş sevdim. Onun sevgisi önce beynimi sardı. Sonra, günler ve aylar geçtikçe, bu sevgi bir kurt gibi, beynimden kalbime inecek yolu buldu ve son günlerde kalbimde yerleşti. Mehmet Paşa’nın sarayında genç erkeklerle düşüp kalkmaktan zevk almıyordum. Günler haftalara döndüğü zaman Hamza’yı görmek, onun kalpten kopan СКАЧАТЬ