Название: Deliler saltanatı
Автор: İskender Fahrettin Sertelli
Издательство: Maya Kitap
isbn: 978-625-8068-49-8
isbn:
Kara Mustafa Paşa olayı İstanbul uleması arasında ufak bir heyecan oluşturmuşsa da Şeyhülislâm Yahya Efendi vasıtasıyla, bu heyecan da yayılmadan yatıştırıldı.
Yeni Sadrazam Mehmet Paşa, selefinin akıbetine uğramayıp kendisini sevdirmek için ilk iş olarak bir müddet vergi işlerinin ihmal edilmesini emretti. Halkı memnun ederek, kendi lehinde taraftarlar toplamaya çalışıyordu.
Fakat bu ihmal çok sürmedi ve süremezdi. Çünkü saraydaki hasekilere ve kadınlara para, servet ve padişaha samur ve amber lâzımdı.
Mustafa Paşa’nın öldürülmesinden sonra, Kösem Sultan yeniden vaziyete hakim oldu ve devlet işlerini eskisi gibi eline aldı.
Ancak Kösem Sultan’ın icraatlarına zaman zaman engel olmak isteyen Şivekâr Sultan, Kösem Sultan’ın sinirini oynatıyordu. Sarayda onun dışında kimse Kösem Sultan’a karışmaya cesaret edemiyordu.
Üsküdar’da evinin suyunu bile, çeşmeden kendisi taşıyan otuz beşlik bu Ermeni karısı sarayda Padişahın zevcesi olup yerini sağlamlaştırınca, ilk günlerde iltifat ettiği hasekilere fazla yüz vermemeye ve onlarla sık sık düşüp kalkmamaya başlamıştı.
Hatta, Şivekâr Sultan, saraydaki kadınların birbirlerini kıskandıklarını görünce, Padişaha daha fazla hükmetmenin ve diğer hasekilere mağlûp olmamanın yollarını aramaya başlamıştı.
Bu amaçla bir akşam, Turhan Sultan’ı odasına çağırıp;
“Sarayda en çok seni sevdim. Daima seninle görüşmek istiyorum,” dedi.
Şivekâr’ın başına konan devlet kuşunun ihtişamını görmeye bile tahammül edemeyen Turhan Sultan:
“Ben odamda çocuğumla meşgulüm, sizinle sürekli vakit geçirmeme imkân yoktur!” dedi.
Bu cevabı duyan Şivekâr Sultan ısrar etti;
“Peki, ama burada bizi yekdiğerimize yaklaştıracak kuvvetli bir sebep vardır. Sen ve ben İsa ümmetinden değil miyiz?”
Oysa Turhan Sultan, dinini çok önceleri değiştirmişti:
“Ben göğsümde taşıdığım haçı geçen sene havuza attım ve şimdi ellerimi yukarı kaldırdığım zaman İsa yerine Muhammed’i çağırıyorum!” dedi, “Seninle arkadaş olmamıza, bütün bu sebeplerin dışında, onlardan çok daha kuvvetli bir engel var. Kalbim! Çünkü ben de Padişahın eşiyim ve onu seviyorum, seni onun iltifatına nail olurken görmeye dayanamıyorum!” sözlerini Turhan Sultan’ın ağzından duyan Şivekâr Sultan, sözü daha fazla uzatmaya cesaret edemedi.
O günden itibaren, bu iki kadın, bir ipte oynamaya çalışan iki cambaz gibi, daima birbirini atlatarak birbirlerini Padişahın gözünden düşürecek sebepler aramaya başladılar.
Şivekâr Sultan’ın, gün geçtikçe artan nüfuzu ve arasıra Kösem Sultan’a bile meydan okumaya kalkışması, saraydaki bazı kadınların birlik ederek onun aleyhinde konuşmalarına vesile teşkil etmişti.
Hatta Kösem Sultan’la Turhan Sultan da, o günlerde, Şivekâr’a karşı daha samimi ve daha kalabalık bir cephe almaya ve Ermeni karısının sarayda gittikçe artan nüfuzunu kırmaya karar vermişlerdi.
Bir gün, Kösem Sultan, Turhan Sultan’ı dairesine çağırıp;
“Turhan, yavrum! Sen, henüz çocuk denecek yaşta, genç ve tecrübesiz bir kızsın. Seninle mücadele etmekte olan Şivekâr son günlerde, Üsküdar’da ne kadar akrabası varsa, hepsine memuriyetler, köşkler, yalılar, bahçeler hediye etmeye başladı ve Padişahımız bunları seve seve kabul etmeye devam ediyor. Bu tevcih ve ihsanlara bakılırsa, Şivekâr’ın Sultan İbrahim’i tamamıyla avucunun içine aldığı anlaşılıyor. Bugün, Şam vilâyetinin gelirlerini almaya başlamış olan bu mendebur kadının, yarın, daha zengin vilâyetlerimize de el uzatması işten bile değil. Ben bu kadının hakkından gelmek için bir çare buldum. Senin de yakinen tanıdığın Hamza Bey’in bizi bu dertten kurtaracağını düşünüyorum. Hamza Bey, çok cesur bir gençtir. Ona mühim bir şey vaat edelim ve Şivekâr’ın vücudunu ortadan kaldırmasını kendisinden rica edelim.” dedi.
Turhan Sultan, bu teklif karşısında şaşaladı.
“Peki ya bu tekmenin bizden geldiği anlaşılırsa?”
“Hamza bu işi kimseye belli etmeden yapmalıdır.”
“Fena bir fikir değil, Sultanım! Bu şirretin elinden ve dilinden bir an önce kurtulmalıyız.”
“Ben bu fikrin husulünü en ziyade senin selâmetin için istiyorum. Fakat ben Hamza’ya böyle bir iş teklif edemem. Bu karar ve arzumuzu ona, gizlice, sen söylemelisin!”
Turhan Sultan “Peki,” diyemedi. Düşündü. Kösem Sultan, genç kadının tereddüdünü çok normal karşıladı.
“Yavrum,” dedi, “ben sana git de Şivekâr’ı öldür demiyorum. Onu öldürebilecek adamın kim olduğunu söylüyorum. Eğer karşında sürekli Şivekâr’ı görmek ve her gün onunla mücadele etmek istemiyorsan, bu işi bir an evvel bitirmelisin!”
Turhan Sultan, Şivekâr’ı mağlûp edecek herhangi bir fikir ve kararı yerine getirmek için taraftar görünmeye mecburdu. Turhan Sultan:
“Hamza Bey’i nasıl görebilirim?” diye sordu.
Aslında Valide Sultan bu planına, Turhan Sultan’ın zannettiği kadar inanmıyordu. Valide Sultan, başka hedeflerin peşindeydi. Evvelâ, bu teklifi ile Turhan’ın böyle bir cinayete âlet olup olamayacağını, bu sayede de Hamza Bey’le münasebetinin derecesini anlamak istiyordu. Ayrıca, Turhan bu işi kimseye sezdirmeden yapmaya muvaffak olursa kendisini de himaye edecekti. Çünkü Şivekâr’ın vücudunun ortadan kaldırılması demek, Kösem Sultan’ın eski hüküm ve nüfuzuna sahip olması, oğlu İbrahim’e daha fazla söz geçirmesi demekti. Bu bakımdan bu planla birçok iş başarmış olacaktı.
Eğer Hamza Bey işi kabul ederse Kösem Sultan, o gece, sarayda bir havuz âlemi, bir altıntop eğlencesi tertip ederek Padişahı oyalayarak cinayetin önemini kaybettirmeye çalışmayı düşünüyordu.
Valide Sultan tüm bunları kafasında tasarlarken, Turhan Sultan’ın Hamza Bey’i nasıl görebilirim şeklindeki sorusuna tebessümle başını sallayarak;
“Behram’ı senin emrine vereyim. Ona işin iç yüzünü anlatmamak şartıyla her şeyi söyler ve istediğini yaptırabilirsin! Vakit geçirmeye gelmez. Hemen bugünden işe başlamalı ve Behram’ı gönderip Hamza’nın nerede olduğunu araştırmalısın!” dedi.
“Gözümün içine neden bakmıyorsun, Sultanım! Sizi görmeyeli hayli zaman oldu! Beni şimdiye kadar niçin hatırlamadınız? Özlemediniz mi yoksa?”
“Bir türlü fırsat bulamadım. Sana olan aşkımın gittikçe derinleştiğini hissediyorum, Hamza! Seni bundan sonra her СКАЧАТЬ