Son derece zarif, beyaz boynu öne doğru uzanıyor. Pencereye alnını dayamış profili, sanki düşüncelerinin rengi maviymiş hissi uyandırarak maviye çalan gölgeler içinde kayboluyor. Karanlığın gizlediği saçlarına düşen zayıf bir ışık, sarı buklelerini açığa çıkarıyor.
Ağzı, sanki dudakları aralıkmış gibi karanlık. Eli, bir kuş misali pencere camına konmuş. Soluk ama koyu renk, yeşil ya da mavi bir bluz var üzerinde.
Bu kadın hakkında hiçbir şey bilmiyorum. Üstelik öyle uzak ki benden. Sanki dünyalar ya da asırlar ayırıyor bizi birbirimizden, sanki ölüm girmiş aramıza.
Yine de, aramızda hiçbir şey yok: yakınındayım, onunlayım. Titriyorum.
…Ellerim ona sarılmak için uzanıyor. Ben de diğerleri gibi bir erkeğim, karşıma çıkacak ilk kadının gözlerimi kamaştırmasına her daim hazır. Acınacak bir hal bu. Kadın orada, sevilen kadının, o hâlâ bütünüyle tanınmayan, ortaya çıkması beklenen, dünya üzerindeki yaşayan tek mucizeyi içinde barındıran kadının, en saf imgesi olarak dikiliyor.
Dönüp, bedeninin yuvarlak hatlarıyla, bir bulut gibi, çoktan geceye karışmış odanın karanlığına süzülüyor. Elbisesinin derinden gelen hışırtısını duyuyorum. Bir yıldızı arar gibi yüzünü arıyor bakışlarım. Ama düşünceleri gibi, yüzünü de göremiyorum.
Hareketlerinde bir anlam arıyorum, ama saklanıyorlar gözlerimden. Ona bu kadar yakınım ve ne yaptığını bilmiyorum! İzlendiklerinin farkında olmayan insanların ne yaptığını bilmez bir halleri var.
Odanın kapısını kilitliyor, bu onu biraz daha tanrısallaştırıyor. Yalnız olmak istiyor. Muhtemelen, bu odaya giysilerinden kurtulmak için girdi.
Kadının odadaki tesadüfi varlığının nedenlerini anlamaya çalışmıyorum. Kendime bu kadına gözlerimle sahip olarak işlediğim suçun hesabını sormak gibi bir niyetim de yok. Bir şekilde birbirimize bağlandığımızı biliyorum ve tüm kalbimle, tüm ruhumla, tüm hayatımla, kendini bana göstermesi için yalvarıyorum ona.
Kendi dünyasına çekilmiş gibi görünüyor, duraksıyor. Varlığının bilmem hangi saf yanıyla, çok uzun zamandır, örtülerinden sıyrılmak için yalnız kalmayı beklediğini düşünüyorum. Evet, hâlâ dışarıdaki havanın yarattığı sersemliği atamamış üzerinden, gelip geçenlerin sözde yanlışlıkla bedenine değişlerinin, erkeklerin bakışlarının etkisi hâlâ sürüyor. Sığındığı bu duvarlar arasında, elbisesini çıkarmak için, bu temasın biraz daha uzaklaşmasını bekliyor.
Onun, bedenine dair, bakirelere özgü düşüncelerini okumaktan zevk alıyorum ve aramızdaki duvara rağmen, bedenimin onunkine doğru eğildiğini hissediyorum.
Pencereye doğru gidiyor, kollarını kaldırıp perdeleri kapatıyor. Zifiri karanlık aramıza giriveriyor.
Onu kaybediyorum!… Varlığımın derinliklerinde keskin bir acı hissediyorum, sanki biri ışığımı benden söküp almış gibi… Orada öylece, şaşkın, kalakalıyorum. Ağzımdan fırlamaya çalışan bir iniltiyi bastırıp, nefesine karışan karanlığı gözlemeye koyuluyorum.
El yordamıyla birtakım nesnelere dokunuyor. Parmaklarının ucunda parlayan bir kibritin aleviyle, silueti yavaş yavaş aydınlanıyor. Ellerinin, alnının ve boynunun solgun beyazlığını görüyorum ve yüzü, bir peri kızı gibi beliriyor önümde.
Elinde tuttuğu zayıf ışığın birkaç saniye boyunca bana gösterdiği bu kadın yüzünde, çizgilerden eser yok. Parmaklarının ucundaki alevle, şöminenin önünde çömeliyor. Siyah ve soğuk nemin içinde, kuru odunların çatırdadığını duyuyorum. Lambayı yakmadan kibriti atıyor ve odada, şöminenin ateşi dışında bir aydınlık kalmıyor.
O, küçük bir esintiyle, önünden gelip geçerken, ocak kızarıyor. Batmakta olan güneşin önünde duruyormuş gibi görünüyor. Uzun zarif bedeninin, karanlıkta kalan kollarının ve bir altın rengine bir pembeye dönen ellerinin siluetlerine değiyor bakışlarım. Gölgesi kah bacaklarına tırmanıyor, kah duvarlara atılıp ateşin yansıdığı tavanda dolanıyor.
Alevler parıltılarıyla saldırıyor ona sanki. Ama o kendini gölgesinin içinde korumaya devam ediyor, yine saklanıyor. Hâlâ örtüler altında ve gri, elbisesi kederle dökülüyor bedeninden.
Karşıma, divana oturuyor. Bakışı, odanın içinde yumuşacık kanat çırpıyor.
Gözleri bir an, gözlerimde duruyor; bilmeden, bakışıyoruz.
Ardından, daha keskin bir bakış yerleşiyor gözlerine. Aklına bir şey ya da biri düşmüş olmalı ki, dudakları hafifçe aralanıyor, sıcak bir armağan gibi, gülümsüyor.
Çıplak yüzdeki çıplak ağız. Hiç durmadan kanayan, kalbe benzeyen, kan kırmızı bir ağız, bir yara gibidir ve bir kadının ağzını görmek de yaralar insanı.
Ben de, bir gülümsemeyle kendini aralayıp kanayan bu kadın karşısında titremeye başlıyorum. Divan, geniş kalçalarının baskısıyla içine gömülüyor. Birbirine yaklaşmış ince diz kapaklarıyla, bedeninin orta bölümü bir kalp şeklini alıyor.
…Divana yarı uzanmış halde, eteğini iki eliyle hafifçe kaldırarak ayaklarını ateşe uzatıyor ve bu hareketiyle, ince siyah çoraplarını dolduran bacakları ortaya seriliyor.
Ve bedenim, yukarı doğru tırmanarak, karanlıkta, olağanüstü derinliklerde kaybolan bu iki erotik çizgi karşısında, kızgın demirle dağlanmış gibi çığlık atıyor.
Parmaklarım kasılıyor, bakışlarım, orada, alnı geceye karışmış, kendini tamamen sunmuş halde yatan kadına kenetleniyor. Yerde sürünen kan rengi aydınlık, umutsuzca, adeta insanca bir çabayla, üzerine tırmanmaya çalışıyor.
Küçük bir hareketiyle, etek yeniden bacaklarını örtüyor. Yine eski haline dönüyor kadın. Hayır, başka biri artık. Çünkü bir anlığına da olsa, yasak teninin bir kısmını gördüm ve şimdi, odalarımızın birbirine karışan gölgelerinde, o teni yeniden görmek için pusudayım. Az önce, erkeklerin bir dine tapar gibi taptığı, bin türlü umutla, akla mantığa karşı gelerek görmek için yalvardığı o sıradan ama büyük, o göz kamaştıran hareketi yapmış, elbisesinin eteğini kaldırmıştı!
Şimdi yürüyor ve eteğinin hışırtısı, karnımın içinde kanat seslerine dönüşüyor.
Bakışım, dalgın gülümsemesinin donup kaldığı çocuksu suratından uzaklaşıyor, kendimi zorlayarak da olsa, ruhunu ve düşüncesini unutmaya çalışıyorum, istediğim tek şey bedeni. Tıpkı onu kuşatıp salıvermeyen ateş gibi sahip olmak istiyorum ona. Ama bakışlarım, ayaklarının dibine düşmekten ve elbisesine hafifçe dokunmaktan başka bir şey yapamıyor. Tıpkı şöminenin o muhteşem, yalvaran, tırmanan, parçalar halinde göğe doğru akan alevleri gibi!
Sonunda beklediğim oluyor, kadın kendini tam anlamıyla sergiliyor.
Ayakkabılarını СКАЧАТЬ