Piramit ve Diğer Wallander Maceraları. Хеннинг Манкелль
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Piramit ve Diğer Wallander Maceraları - Хеннинг Манкелль страница 21

Название: Piramit ve Diğer Wallander Maceraları

Автор: Хеннинг Манкелль

Издательство: Ayrıksı Kitap

Жанр:

Серия: Kurt Wallander

isbn: 978-625-99813-2-1

isbn:

СКАЧАТЬ şeyden emin değilim,” dedi Wallander.

      “Listeyi buradan alabilirsin,” dedi. “Zamanın olduğunda. Ama tüm öğleden sonra toplantıda olacağım.”

      Wallander erken geleceğine söz verip telefonu kapattı ve şimdi yapması gerekenin Mona’yı arayıp durumu açıklamak olduğunu düşündü. Ama aramadı, sadece cesaret edemedi.

      Sekize on vardı. Paltosunu giydi.

      Bütün gün devriye gezeceğini düşününce iyice umutsuzluğa kapıldı. Telefon tekrar çaldığında evden çıkmak üzereydi. Mona, diye düşündü. Kesin tüm öfkesini kusmak için arıyordur. Derin bir nefes aldı ve ahizeyi kaldırdı.

      Arayan Hemberg’di.

      “Miden ne âlemde?”

      “Şimdi emniyete gidiyordum.”

      “İyi. Gel de bana uğra. Lohman’la konuştum. Ne de olsa daha fazla konuşmamız gereken bir tanıksın. Yani bugün devriyen yok. Hatta uyuşturucu satılan mahallelere yapılan baskınlara da katılman gerekmeyecek.”

      “Yola çıkıyorum,” dedi Wallander.

      “Saat onda gel. Arlöv’deki cinayet hakkında planladığımız bir toplantıya katılabileceğini düşündüm.”

      Konuşma bitmişti. Wallander saatine baktı. Nakliye şirketinde kendisini bekleyen listeyi almak için zamanı vardı. Mutfak duvarındaki Rosengård’a giden otobüs seferlerini yazan programa baktı. Acele ederse otobüsü yakalayabilirdi.

      Dış kapıdan çıktığında Mona’yla karşılaştı. Bunu beklemiyordu. Ne olacağı konusunda da bir fikri yoktu. Üzerine doğru gelip sol yanağına bir tokat attı. Sonra arkasını dönüp uzaklaştı.

      Wallander o kadar şaşırmıştı ki hiçbir tepki veremedi. Yanağı yanıyordu. Arabasının kapısını açan bir adam da merakla onlara bakıyordu.

      Mona çoktan gitmişti. Yavaşça otobüs durağına yürümeye başladı. Artık midesinde bir düğüm vardı. Bu kadar sert tepki vereceği hiç aklına gelmemişti.

      Otobüs geldi. Wallander, Merkez İstasyon’a giden otobüse bindi. Sis dağılmıştı ama hava bulutluydu. Sabah çiseleyen yağmur hız kesmeden devam ediyordu. Otobüste oturduğunda kafası tamamen boştu. Dün geceki olaylar silikleşmişti. Sandalyesinde ölü oturan kadın sanki hayal gibiydi. Gerçek olan tek şey Mona’nın hiç tereddüt etmeden ona vurup, sonra tek kelime etmeden çekip gitmiş olmasıydı.

      Onunla konuşmalıyım, diye düşündü. Şimdi değil, hâlâ üzgünken olmaz, bu gece ama sonra.

      Otobüsten indi. Yanağı hâlâ acıyordu. Tokat çok sertti. Bir vitrinden yüzüne baktı. Yanağındaki kızarıklık oldukça belirgindi.

      Oyalandı, ne yapması gerektiği konusunda kafası karışmıştı. Lars Andersson’la bir an önce konuşması gerektiğini düşündü. Yardım ettiği için ona teşekkür edip neler olduğunu açıklamalıydı.

      Sonra aklına babasının Löderup’taki hiç görmediği evi geldi. Ardından çocukluk evini düşündü.

      Yürümeye başladı. Malmö şehir merkezinde bir kaldırımda hareketsiz dikilmenin hiçbir şeye faydası yoktu.

      Wallander, Helena’nın danışmaya bıraktığı büyük zarfı aldı.

      “Onunla konuşmam gerek,” dedi danışmadaki görevliye.

      “Meşgul,” cevabını verdi görevli. “Benden sana bunu vermemi istedi.”

      Wallander, Helena’nın muhtemelen sabahki konuşmadan dolayı kızgın olduğunu ve onu görmek istemediğini düşündü. Bunu anlaması çok zor değildi.

      Wallander emniyete geldiğinde dokuzu beş dakikadan fazla geçmemişti. Odasına gittiğinde kimsenin onu beklemediğini gördü. Sabah olanları bir kez daha düşündü. Mona’nın çalıştığı kuaförü arasa, konuşmak için zamanı olmadığını söylerdi kesin. Geceye kadar beklemesi gerekecekti.

      Zarfı açtı ve Helena’nın ortaya çıkarmayı başardığı çeşitli nakliye şirketlerinin isim listelerinin ne kadar uzun olduğuna şaşırdı. Artur Hålén’in adını aradı ama yoktu. Gördüğü en yakın isimler, çoğunlukla Gränges nakliye hattında çalışan Håle adında bir denizci ve Johnson hattında çalışan Hallén adında bir baş mühendisti. Wallander kâğıt yığınını kenara itti. Önündeki kayıtlar tamsa, bu Hålén’in İsveç ticaret filosuna kayıtlı hiçbir gemide çalışmadığı anlamına geliyordu. O zaman onu bulmak neredeyse imkânsız olurdu. Wallander birden ne yapacağını artık bilemedi. Aradığı şey neydi ki?

      Listeleri gözden geçirmesi neredeyse kırk beş dakikasını almıştı. Ayağa kalktı ve bir üst kata çıktı. Koridorda amiri Lohman’la çarpıştı.

      “Bugün Hemberg’le birlikte olman gerekmiyor muydu?”

      “Gidiyordum.”

      “Her neyse, Arlöv’de ne yapıyordun?”

      “Uzun hikâye, Hemberg’le bu yüzden görüşecektim zaten.”

      Lohman başını salladı ve aceleyle devam etti. Wallander, meslektaşlarının o gün uğraşmak zorunda kalacağı uyuşturucu dolu kasvetli ve iç karartıcı mahallelere gitmek zorunda kalmadığı için rahatladı.

      Hemberg odasında oturmuş bazı kâğıtları karıştırıyordu. Her zamanki gibi ayaklarını masaya uzatmıştı. Wallander kapıda göründüğünde başını kaldırdı.

      “Ne oldu sana?” diye sordu Hemberg yanağını işaret ederek.

      “Kapıya çarptım,” dedi Wallander.

      “Tam da istismara uğrayan kadınların eşlerini ele vermemek için söyledikleri gibi,” dedi Hemberg neşeyle ve koltuğuna kuruldu.

      Wallander anladığını hissetti. Hemberg’in gerçekte ne düşündüğünü anlaması gittikçe zorlaşıyordu. Hemberg, karşısındakini sürekli kelimelerin ardındaki anlamı aramaya iten iki taraflı bir dile sahip gibi görünüyordu.

      “Hâlâ Jörne’den kesin sonuçlar bekliyoruz,” dedi Hemberg. “Biraz zaman alacak. Kadının tam olarak ne zaman öldüğünü öğrenmediğimiz sürece, Hålén’in onu öldürüp sonra eve gittiğini, ardından pişmanlık ya da korkudan kendini vurduğu varsayımına devam edemeyiz.”

      Hemberg kâğıtlarını kolunun altına sıkıştırmış, ayakta duruyordu. Wallander koridorun sonundaki bir toplantı odasına kadar onu takip etti. Wallander’e düşmanca bakan Stefansson’un da aralarında bulunduğu birkaç polis oradaydı. Sjunnesson dişlerini karıştırıyor ve kimseye bakmıyordu. Wallander’in tanıdığı iki adam daha vardı. Birinin adı Hörner, diğerinin adı Mattsson’du. Hemberg masanın başına oturup Wallander’e bir sandalye gösterdi.

      “Devriye ekibi şimdi de bize mi yardım ediyor?” dedi Stefansson. “Şu СКАЧАТЬ