Piramit ve Diğer Wallander Maceraları. Хеннинг Манкелль
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Piramit ve Diğer Wallander Maceraları - Хеннинг Манкелль страница 19

Название: Piramit ve Diğer Wallander Maceraları

Автор: Хеннинг Манкелль

Издательство: Ayrıksı Kitap

Жанр:

Серия: Kurt Wallander

isbn: 978-625-99813-2-1

isbn:

СКАЧАТЬ bahis kuponları, telefon görüşmeleri ve taksiyle ilgili öğrendiklerini anlattı. Hemberg gözlerini yere dikip anlattıklarını dikkatle dinledi. Wallander sözünü bitirdiğinde bir süre hiçbir şey söylemeden oturdu.

      “Cinayete kurban giden birini buldun, doğal olarak hakkını vermeliyim ki iyi bir iş başardın,” diye başladı. “Ayrıca kararlılığında da yanlış bir şey yok gibi görünüyor. Düşüncen de doğru çıktı. Ancak bunların dışında, yaptıklarının tamamen kabul edilemez olduğunu söylemeye de gerek yok. Yaptığımız işte, bağımsız çalışma ve kendi işini kendin gördüğün gizli takip gibi şeylere yer yok. Bu konuda bir kez daha uyarmayacağım seni.”

      Wallander başını salladı, anlamıştı.

      “Bana söyleyeceğin başka bir şey var mı? Seni Arlöv’e getiren şey dışında?”

      Wallander ona nakliye şirketinde çalışan Helena’ya yaptığı ziyareti de anlattı.

      “Başka bir şey yok mu?”

      “Yok.”

      Wallander, Hemberg’in uzun bir konuşma yapacağını düşünmüştü ama Hemberg sadece yataktan kalkıp onu takip etmesi için başıyla işaret yaptı.

      Merdivenlerde durup arkasını döndü.

      “Bugün seni aradım,” dedi. “Silah incelemesinin sonuçlarını söyleyecektim. Raporda beklenmedik bir şey yoktu. Ama hasta olduğunu söylemişsin?”

      “Bu sabah midemi üşütmüştüm.”

      Hemberg ona ironik bir bakış attı.

      “Hemen iyileşmişsin,” dedi. “Ama iyileştiğine göre bu gece burada kalabilirsin. Belki bir şeyler öğrenirsin. Hiçbir şeye dokunma, hiçbir şey de söyleme. Sadece aklına yaz.”

* * *

      Saat üç buçukta kadının cesedi götürüldü. Sjunnesson kısa bir süre sonra gelmişti. Wallander gecenin bir yarısı olmasına rağmen neden hiç yorgun görünmediğini merak ediyordu. Hemberg, Stefansson ve başka bir polis daha sistemli şekilde daireyi aramış, çekmeceleri ve dolapları açmış, birçok şey bulup masanın üzerine koymuşlardı. Wallander, Hemberg’le Jörne adındaki adli tabibin konuşmasını da dinlemişti. Kadının boğulduğuna şüphe yoktu. İlk muayenesinde Jörne, kafasına arkadan vurulduğuna dair işaretler de bulmuştu. Hemberg’in bilmesi gereken en önemli şey, kadının ne kadar süredir ölü olduğuydu.

      “Muhtemelen birkaç gündür bu sandalyede oturuyor,” diye yanıtladı Jörne.

      “Kaç gün?”

      “Bir tahminde bulunmayacağım. Otopsi tamamlanana kadar beklemeniz gerekecek.”

      Jörne’yle konuşması bittiğinde Hemberg, Wallander’e döndü.

      “Tabii bunu neden sorduğumu anlıyorsun,” dedi.

      “Hålén’den önce ölüp ölmediğini öğrenmek mi istiyorsun?”

      Hemberg başını salladı.

      “Bu durumda, bir insanın neden kendi canına kıydığına dair elimizde makul bir açıklama olur. Katillerin intihar etmesi çok karşılaştığımız bir şey.”

      Hemberg salondaki kanepeye oturdu. Stefansson koridorda durmuş, polis fotoğrafçısıyla konuşuyordu.

      “Yine de oldukça net görebildiğimiz bir şey var,” dedi Hemberg biraz durakladıktan sonra. “Kadın sandalyede otururken öldürülmüş, biri kafasına vurmuş. Yerde ve masa örtüsünde kan izleri var. Sonra da boğulmuş. Bu da bize birkaç olası çıkış noktası veriyor.”

      Hemberg, Wallander’e baktı.

      Beni sınıyor, diye düşündü Wallander. Bu iş için yeterli olup olmadığımı görmek istiyor.

      “Kadının, katilini tanıdığı anlamına geliyor olmalı.”

      “Doğru. Başka?”

      Wallander zihnini yokladı, çıkarılacak başka sonuçlar var mıydı? Kafasını salladı.

      “Gözlerini kullanmalısın,” dedi Hemberg. “Masada bir şey var mıydı? Bir bardak mı vardı, daha mı fazlası yoksa? Kadın nasıl giyinmişti? Katilini tanıdığını gösteren bir şey mesela. İşleri basitleştirmek için şimdilik bir erkek olduğunu varsayalım, onu ne kadar iyi tanıyordu?”

      Wallander anlamıştı. Hemberg’in nereye varmak istediğini başta kaçırmış olması onu rahatsız etti.

      “Gecelik ve bornoz giyiyordu,” dedi. “Öylesine birinin yanındayken böyle giyinmezsin.”

      “Yatağı nasıl görünüyordu?”

      “Toplanmamış.”

      “Sonuç?”

      “Alexandra Batista’nın onu öldüren adamla ilişkisi olabilir.”

      “Başka?”

      “Masada bardak yoktu ama ocağın yanında kirli bardaklar vardı.”

      “Onlara bakarız,” dedi Hemberg. “Ne içmişler? Parmak izi var mı? Boş bardakların bize anlatacağı çok şey olabilir.”

      Kanepeden ağır ağır kalktı. Wallander birden çok yorulduğunu hissetti.

      “Yani aslında çok şey biliyoruz,” diye devam etti Hemberg. “Etrafta davetsiz misafir olduğuna dair bir işaret yok, yani cinayetin kişisel bir mesele yüzünden işlendiğini varsayacağız.”

      “Bu, Hålén’in evindeki yangını hâlâ açıklamıyor,” dedi Wallander.

      Hemberg onu tartıyormuş gibi inceledi.

      “Kendini iyice aşıyorsun,” dedi. “Sakin ve yöntemli bir şekilde ilerleyeceğiz. Bazı şeyleri büyük bir kesinlikle biliyoruz. Bu şeylerden yola çıkacağız. Bilmediğimiz ya da emin olamadığımız şeyler beklemek zorunda. Bir yapbozu, parçaların yarısı hâlâ kutudaysa çözemezsin.”

      Salona ulaşmışlardı. Stefansson fotoğrafçıyla konuşmasını bitirmiş, bu kez telefonda konuşuyordu.

      “Buraya nasıl geldin?” diye sordu Hemberg.

      “Taksiyle.”

      “Benimle geri gelebilirsin.”

      Hemberg, Malmö’ye dönerken yolculuk boyunca hiçbir şey söylemedi. Yolda yağmur çiseliyordu ve sis vardı. Hemberg, Wallander’i Rosengård’daki binasının önüne bıraktı.

      “Bugün benimle daha sonra iletişime geçersin,” dedi Hemberg. “Mide ağrıların geçtiyse tabii.”

      Wallander dairesine girdi. Sabah olmuştu bile. Sis dağılmaya başlamıştı. Kıyafetlerini çıkarma zahmetine girmek yerine doğrudan yatağın СКАЧАТЬ