Название: Savoy Cinayeti
Автор: Пер Валё
Издательство: Ayrıksı Kitap
Серия: Martin Beck
isbn: 978-625-99187-0-9
isbn:
“Evet, birisine uyarı vermek zorunda kalmışlar. Bu arada zaman kaybettiklerinden terminale vardıklarında otobüs çoktan gitmiş.”
“Ne uyarısı?”
Rönn gözlüğünü takıp elindeki kâğıda baktı. “Evet.
Otobüsün adı Beata. Genelde Bromma’dan gelir.”
“Beata mı? Hangi dangalak otobüslere de isim vermeye başladı?”
“Eee, benim suçum mu,” dedi Rönn yumuşak bir tonla.
“Devriyedeki dâhilerin de isimleri var mı bari?”
“Büyük olasılıkla. Ama kim olduklarını bilmiyorum.”
“Hemen öğren. Tanrı aşkına ya, otobüslerin bile ismi varsa, sıradan memurların da vardır, değil mi? Hoş, bence sadece numaraları da yeter.”
“Ya da simgeleri.”
“Simgeleri mi?”
“Anlarsın ya, kreşe giden çocuklar gibi. Gemi, araba, kuş, mantar, börtü böcek, köpek falan.”
“Hiç kreşe gitmedim,” dedi Gunvald Larsson surat asarak. “Hemen öğren. Mantıklı bir açıklaması yoksa, Malmö’deki şu Månsson denen adam gülmekten geberecek.”
Rönn odadan çıktı.
“Börtü böcek ya da köpekmiş,” dedi Larsson kendi kendine. “Herkes ayrı bir delirmiş,” diye de eklemekten geri durmadı.
Sonra tekrar metrodaki soygunlara döndü, zarf açıcıyla dişini karıştırdı.
Yaklaşık on dakika sonra Rönn geri döndü, gözlüğünü kırmızı burnunun üstüne koymuştu, kâğıt elindeydi. “Şimdi buldum,” dedi. “Solna polis merkezinden üç numaralı araç. Karl Kristiansson ile Kurt Kvant.”
Gunvald Larsson birden irkildi, zarf açıcıyla neredeyse intihar edecekti. “Tanrım, tahmin etmeliydim zaten. Bu iki geri zekâlı başımın belası. Hem de Skåne’liler. Hemen onları buraya getir. Durumu çözüme kavuşturmak zorundalar.”
Kristiansson ve Kvant’ın yapacakları açıklama gayet uzundu. Anlatacakları karmaşıktı ve hiç de basit değildi. Ayrıca Gunvald Larsson’dan çok çekinirlerdi. Kungsholms’daki polis merkezine gelişlerini yaklaşık iki saat ertelemeyi başardılar. Bu da kötü bir hataydı çünkü Gunvald Larsson arada geçen o zaman zarfında kendi araştırmasını yapmıştı.
Nihayet Gunvald Larsson’un karşısında üniformalı, şapkaları ellerinde dimdik duruyorlardı. İkisi de 1.80 boyunda, sarışın, geniş omuzluydu ve donuk mavi gözlerle Gunvald Larsson’a bön bön baktılar. Polisler arasında yazılı olmayan ama herkesçe bilinen bir kural vardır. Bir polis başka bir polisi eylemlerinden dolayı kınamaz ya da başka bir polisin aleyhine olabilecek bir ifade vermez. Ancak Gunvald Larsson’un sürekli bu kuralı çiğniyor olması aralarında merak konusuydu.
“Günaydın,” dedi Gunvald Larsson dostça bir tavırla.
“Gelebildiniz sonunda, ne hoş.”
“Günaydın,” dedi Kristiansson tereddütle.
“Merhaba,” dedi Kvant diklenir gibi.
Gunvald Larsson ona ters ters baktı, derin bir nefes verip söze başladı, “Haga’daki otobüste kimlik araması yapması gereken memurlar sizdiniz, değil mi?”
“Evet,” dedi Kristiansson.
Derin derin düşündü. Sonra ekledi, “Ama oraya geç vardık.”
“Vaktinde yetişemedik,” diye açıkladı Kvant.
“Orasını anladım,” dedi Gunvald Larsson. “Aynı zamanda telsizden mesajı aldığınızda Karolinskavägen’de park hâlinde olduğunuzu da duydum. Oradan terminale gitmek iki, bilemediniz üç dakika sürer. Arabanız hangi model?”
“Plymouth,” dedi Kristiansson ezilip büzülerek.
“Tatlı su levreği yarım saatte iki kilometre yol yapar,” dedi Gunvald Larsson. “En yavaş balıklardandır. Yine de o mesafeyi sizden çok daha çabuk kat ediyor.”
Durdu. Sonra kükredi, “Neden oraya vaktinde varamadınız?”
“Yolda birisine uyarı vermek zorunda kaldık,” dedi Kvant kaskatı bir hâlde.
“Emin ol, bir levreğe sorsam daha iyi bir açıklama bulurdu,” dedi Gunvald Larsson, pes edip. “Eee, neymiş şu meşhur uyarı bakalım?”
“Şey… bize hakaret edildi,” dedi Kristiansson cılız bir sesle.
“Devlet memuruna görev başında hakaret,” diye altını çizdi Kvant.
“Nasıl oldu peki?”
“Bisikletle yanımızdan geçen bir adam bize hakaretler savurdu.”
Kvant sazı eline almıştı, Kristiansson ise ağzını açmıyor ama gitgide daha da huzursuz görünüyordu.
“Bu da az önce aldığınız görevi yapmanıza mâni oldu?”
Kvant’ın cevabı hazırdı. “Resmî bir bildiriye göre, Emniyet Müdürü’nün kendisi der ki, eğer bir memura görev başında hakaret edilirse, özellikle de üniformalı bir memura hakaret edilirse, o kişiye kesinlikle resmî bir uyarı verilmelidir. Polisler eğlence aracı değildir.”
“Ya öyle mi?” dedi Gunvald Larsson.
İki memur ona aval aval bakıyordu.
Gunvald Larsson omuz silkip devam etti: “Şimdi, size katılıyorum, bahsettiğiniz bu nüfuzlu otorite resmî bildirileriyle meşhurdur ama onun bu kadar silme salak bir laf edeceğini sanmıyorum. Eee, neymiş şu meşhur hakaret peki?”
“‘Domuz!’” dedi Kvant.
“Siz de bunu hak etmediğinizi düşündünüz?”
“Kesinlikle hayır,” dedi Kvant.
Gunvald Larsson, Kristiansson’a merakla baktı, ağırlığını verdiği ayağını değiştiren adam, “Evet, galiba,” dedi.
“Hı hı,” dedi Kvant. “Siv bile olsa derdi ki…”
“Siv?” dedi Gunvald Larsson. “O da mı otobüs ismi?”
“Karım,” dedi Kvant.
Gunvald Larsson parmaklarını birbirinden ayırdı ve kocaman, kıllı elini, avucu açık bir biçimde masaya indirdi. “Aynen şöyle oldu,” dedi. “Siz arabanızı Karolinskavägen’e park etmiş duruyordunuz. Telsiz mesajını aldınız. Adam bisikletle yanınızdan geçti ve size ‘Domuz!’ diye bağırdı. Ona uyarı vermeye mecburdunuz. Bu yüzden terminale vaktinde yetişemediniz.”
СКАЧАТЬ