Grimm Masalları. Братья Гримм
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Grimm Masalları - Братья Гримм страница 41

Название: Grimm Masalları

Автор: Братья Гримм

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6862-83-8

isbn:

СКАЧАТЬ demiş. “Kendini donatan masandan, altın veren eşeğinden ve daha bir sürü güzel şeyden bahsedebilirsin ama benim çantamda taşıdığım hazinemle karşılaştırınca bunların hiçbir değeri kalmayacak.”

      Bu sözden sonra hancı kulaklarını açıp dinlemeye başlamış. “Ne olabilir ki?” diye düşünmüş. “Büyük ihtimalle çanta değerli taşlarla doludur ve bu da benim hakkım çünkü güzel şeylerin hepsi üçlü şekilde gelirler.”

      Yatma vakti geldiğinde misafir, bir banka uzanmış ve çantasını yastık niyetine başının altına koymuş. Hancı, genç adamın derin uykuda olduğunu düşündüğünde yavaş yavaş eğilerek gelmiş; dikkatli bir şekilde değiştirmek için yavaşça çantayı çekmiş ve yerine başka bir çanta koymuş. Tornacı da bunun olmasını bekliyormuş. Tam hancı çantayı başının altından alırken bağırmış: “Sopa, çantadan dışarı!”

      Sopa, hemen çantadan çıkıp yükselerek hancının sırtına inmiş. Hancı boşu boşuna merhamet diliyormuş. Ne kadar çok bağırdıysa sopa da o kadar sert iniyormuş sırtına. Sonunda yorgun bir şekilde yere düşmüş.

      Daha sonra tornacı, “Eğer masayla eşeği hemen bana vermezsen bu oyunu tekrar tekrar oynarız.” deyince hancı: “Aman Allah’ım, hayır!” diye haykırarak yere çökmüş. Ardından: “Bu lanet şeyi çantaya geri koyarsan her şeyi sana seve seve veririm.” demiş. Bunun üzerine genç adam: “Bu seferlik adil değil, cömert olacağım. Ama ayağını denk al!” diye cevap vermiş. Sonra da: “Sopa, tekrar çantaya.” diye bağırmış.

      Ertesi sabah tornacı masa ve eşek ile beraber babasına doğru yola koyulmuş. Terzi onu tekrar gördüğüne çok sevinmiş ve dışarıda ne zanaatlar öğrendiğini sormuş. “Sevgili babacığım.” demiş oğlu. “Tornacı oldum.”

      “Çok ince bir zanaat.” demiş babası. “Peki seyahatlerinden ne getirdin evine?”

      “Çok değerli bir şey babacığım.” diye cevaplamış oğlan. “İçinde sopa olan bir çanta.”

      “Ne?” diye haykırmış babası. “Bir sopa mı? Niye o kadar taşıdın yanında, istediğin zaman bir ağaçtan koparabilirsin bir sopayı.”

      Delikanlı: “Ama sıradan bir sopa değil, sevgili babacığım. ‘Sopa, çantadan dışarı.’ dediğim zaman bana zarar vermek isteyen birinin üstüne atlayıveriyor ve pişman olup özür dileyene kadar da onu dövüyor. Bak, bu sopa sayesinde iki kardeşimin hırsız hancıya kaptırdığı masa ve eşeği de geri aldım. Şimdi ikisini de çağıralım ve bütün komşuları davet edelim. Böylece gönüllerinin istediği gibi yiyip içsinler, ceplerini altınla doldursunlar.”

      Yaşlı terzi olanlara inanamamış ama oğullarını ve komşularını bir araya toplamış. Sonra tornacı; eşeği getirmiş, önünde bir örtü açmış ve kardeşine şöyle demiş: “Konuş onunla sevgili kardeşim.”

      Değirmenci: “Anır bakalım.” der demez örtü taşıyabileceklerinden çok daha fazla altınla kaplanmış. Eminim siz de orada olmak isterdiniz. Ardından, tornacı masayı hazırlamış ve demiş ki: “Şimdi sevgili kardeşim, sen de konuş onunla.”

      Sonra marangoz: “Donat kendini, ey masa.” demiş ve anında masanın üzeri en güzel yemeklerle donatılıvermiş. Terzinin evinde daha önce görülmemiş bir ziyafet çekmişler, herkes gece boyunca mutlu ve mesut kalmış.

      Sonra terzi iğnesini, ipliğini, mezurasını ve ütüsünü dolaba kilitlemiş; sonsuza dek, üç oğluyla birlikte neşe ve ihtişam içinde yaşamış. Peki, terzinin oğullarının kovulmasına sebep olan keçiye ne olmuş? Anlatayım. Kel kafasından o kadar utanmış ki gidip bir tilki deliğine saklanmış. Tilki eve gelip yabancı bir çift gözün kendisine baktığını görünce çok korkmuş ve kaçmış. Yolda ayıyla karşılaşmış, kendisini endişeli gören ayı sormuş: “Neden böyle görünüyorsun tilki kardeş, sorun ne?”

      Tilki: “Ah ah, korkunç bir yaratık oturuyor yuvamda ve öfkeli gözlerle baktı bana.” demiş.

      “En kısa zamanda kovalarız onu.” demiş ayı. Deliğe gitmiş, içeri bakmış, aynı şekilde kendisine öfkeyle bakan o iki gözü gördüğünde ayıyı da korku sarmış ve olaya bulaşmamak için o da kaçmış. Yolda çok da cesur hareket etmediğini fark eden bir arıya rast gelmiş, arı şöyle demiş: “Ayı, yüzünden düşen bin parça, sana ne oldu böyle?”

      “İyi ki sordun.” demiş ayı. “Tilkinin deliğinde öfkeli gözleri olan, korkunç bir yaratık var ve onu oradan çıkaramıyoruz.”

      Arı: “Beni küçük gördüğünü biliyorum ayı, minik bir böceğim ben, biliyorum ama sanırım size yardım edebilirim.” demiş. Tilkinin deliğine uçmuş, keçinin sinekkaydı kafasına konmuş ve o kadar derinden sokmuş ki keçi: “Yandım aman, mee!” diye deli gibi bağırarak kaçmış. İşte o günden beri de hiç kimse o keçiye ne olduğunu bilmiyormuş.

      Tek Göz, İki Göz ve Üç Göz

      Bir varmış bir yokmuş, üç kızı olan yaşlı bir kadın varmış. Kızlarından en büyüğünün adı, Tek Göz’müş çünkü alnının ortasında bir tane gözü varmış. İkincisi, İki Göz’müş çünkü diğer insanlar gibi iki gözü varmış. Üçüncüsünün adı ise Üç Göz’müş çünkü onun da alnının ortasında üçüncü bir gözü varmış. Ancak İki Göz, diğer insanlar gibi gördüğü için annesi ve kız kardeşleri ona tahammül edemeyip şöyle diyorlarmış: “Senin iki gözünle diğer sıradan insanlardan bir farkın yok, bizim gibi değilsin!”

      Onu itip kakmışlar, yüzüne eski kıyafetler fırlatmışlar, artıklardan başka yiyecek bir şey vermemişler ve onu mutsuz etmek için ellerinden geleni yapmışlar.

      İki Göz’ün tarlalara çıkıp keçilere bakma vakti gelmiş ancak kardeşleri ona, o kadar az yiyecek vermişler ki karnı hâlâ açmış. Bir tepeye çıkıp ağlamaya başlamış, o kadar acıklı ağlamış ki gözünden de dereler akmaya başlamış. Acı dolu gözlerle kafasını kaldırdığında yanı başında bir kadının durduğunu görmüş. Kadın: “Neden ağlıyorsun küçük İki Göz?” diye sormuş. İki Göz cevap vermiş: “Ben ağlamayayım da kim ağlasın? Diğer insanlar gibi iki gözüm var diye annem ve kız kardeşlerim benden nefret ediyorlar, beni itip kakıyorlar, hatta bana eski kıyafetler ve yemek olarak artık yiyeceklerini veriyorlar. Bugün o kadar az yemek verdiler ki karnım hâlâ çok aç.” Bunun üzerine yaşlı kadın şöyle demiş: “Sil gözyaşlarını İki Göz. Sana öyle bir şey söyleyeceğim ki bir daha hiç acı çekmeyeceksin. Sadece keçine şöyle söyle: ‘Mele küçük keçim, mele! Masayı yiyeceklerle süsle.’ ”

      “Önüne serilen bir masada, kocaman bir sofranın gözlerinin önünde kurulduğunu göreceksin; masanın üzeri canının istediği kadar yiyebileceğin en lezzetli yemeklerle dolu olacak. Artık masaya ihtiyacın kalmadığında da sadece: ‘Mele küçük keçim, mele diye dua ederim. Masayı uzak bir yere götür, rica ederim.’ demelisin.”

      Yaşlı kadın, bu sözleri söyledikten sonra gözden kaybolmuş.

      İki Göz hemen: “Bir deneme yapmalıyım ve kadının söyledikleri СКАЧАТЬ