Название: Grimm Masalları
Автор: Братья Гримм
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6862-83-8
isbn:
Bir gün eve dönüş yolunda, çok kalabalık bir handa duraklamış. Handakiler ona “Hoş geldin.” dedikten sonra yiyecek bir şey bulamayacağını söyleyerek birlikte yemek yemek üzere yanlarına davet etmişler. “Hayır.” demiş genç marangoz. “Sizi mahrum etmeyi aklımdan bile geçiremem, en iyisi siz benim misafirim olun.”
Hepsi birden gülerek onun şaka yaptığını düşünmüşler. Genç, küçük tahta masasını getirip odanın ortasına koyarak: “Masa, donat kendini!” demiş. Masa birden, handakilerin sunduklarından çok daha güzel yiyeceklerle donanmış ve masadan yayılan kokular oradaki herkesin ağzını sulandırmış. “Yemeye koyulun, güzel dostlar.” demiş marangoz ve masayı görenler ikinci kez davet etmeye gerek kalmadan bıçak ve çatalları kapmışlar. Daha da muhteşemi, bir tabak boşalır boşalmaz yerine yenisinin gelmesiymiş. Bütün bu süre boyunca hanın sahibi bir köşede durup olan biteni izlerken: “Bu güzel yemekler, hanımı ne kadar da canlı hâle getirirdi.” diye düşünmeye başlamış.
Marangoz ve dostları mutlu bir şekilde gece geç saatlere kadar eğlendikten sonra uyumaya çekilmişler. Genç marangoz, masasını duvara dayayıp odasına gitmiş. Ancak hancının gözüne masayı düşünmekten uyku girmiyormuş. Kilerinde tıpkı bu masaya benzeyen eski bir masa olduğunu hatırlayarak gidip eski masayı getirmiş ve marangozun masasıyla değiştirmiş. Ertesi sabah marangoz hesabını ödemiş, masasını almış ve yanlış masayı aldığı aklına bile gelmeden yoluna devam etmiş. Öğleye doğru eve vardığında babası onu büyük bir sevinçle karşılamış.
“Evet, benim güzel oğlum, neler öğrendin?” diye sormuş oğluna adam. “Marangozluğu öğrendim, baba.” diye cevaplamış oğlu. “İyi bir iş.” diye karşılık vermiş babası. “Peki, seyahatinden buraya ne getirdin?”
“Elimdeki en iyi şey, baba, bu küçük masa.” demiş, oğul. Terzi masanın her tarafını inceledikten sonra: “Pek de sanat eseri bir şeye benzemiyor. Değersiz, eski bir masa bu.” demiş. “Ama çok muhteşem bir masa bu.” diye cevaplamış oğlu. “Onu yere koyup kendini donatmasını söylediğimde birden en güzel etler üzerinde belirir. İçecekleri o kadar lezzetlidir ki insana coşku verir. Bütün dostları ve komşuları çağıralım, herkese bir ziyafet çekelim, eğlensinler. Masa herkese yetecek kadar yiyecek sağlar.”
Herkes toplandığında masayı odanın ortasına koyup emretmiş: “Masa, donat kendini!” Ancak masada hiçbir değişiklik olmamış. Konuşmadan anlamayan herhangi bir masa gibi bomboş duruyormuş. Marangoz, masanın donanmadığını görünce herkesin içinde utancından kızarmış. Kalabalık onunla alay edip aç ve mutsuz bir şekilde geri dönmüş. Çocuk da başka bir ustanın yanında çırak olarak çalışmaya başlamış.
İkinci çocuk bir değirmencinin yanına girmiş. Zamanı geldiğinde ustası ona: “Hep çok ahlaklı davrandın, sana çok değerli bir eşek vereceğim lakin araba çekmeyecek ya da eşya taşımayacaksın.”
“O zaman ne işe yarar ki?” diye sormuş genç çırak. “Bu eşek altın kusuyor.” diye cevaplamış değirmenci. “Önüne bir bez koyup: Anır bakalım dediğinde her yerinden altın gelmeye başlar.“
“Daha ne isteyeyim ki?” diyerek ustasına teşekkür ettikten sonra o da kendisini yollara atmış. Ne zaman altına ihtiyacı olsa eşeğine sadece, “Anır bakalım.” demesiyle sel gibi altın parçaları akıyormuş. Bu yüzden seyahati boyunca hiç derdi olmadan nereye giderse gitsin, en iyi şekilde yaşamış. Uzun bir süre dünyayı dolaştıktan sonra şimdiye kadar öfkesinin geçmiş olacağını düşündüğü babasının yanına gitmeye karar vermiş. Belki de babası, altın kusan eşeği sayesinde onu seve seve tekrar kabul edebilirmiş.
Dönüş yolunda o da abisinin masasının değiştirildiği hana denk gelmiş. Hancı eşeği alıp ahıra bağlamak isteyince genç çırak: “Dert etme sen arkadaşım, ben eşeğimi kendim götürüp ahıra bağlarım, öylece onu nerede bulacağımı da bilirim.” demiş.
Hancı, bunun tuhaf olduğunu düşünerek kendi eşeğini kendisi bağlamaya alışık bir adamın harcayacak fazla bir parası olmadığını düşünmüş ancak bu yabancı cebini yoklayıp iki altın parçası çıkartarak akşam yemeği için kendisine iyi bir şeyler hazırlamasını söylemiş. Han sahibi şaşırarak koşup elinden geldiğince güzel bir sofra hazırlatmış. Yemekten sonra misafir hesabı sorduğunda koparabildiği kadar fazla para koparmak isteyen hancı, iki altın parçası daha istemiş. Çırak cebini yoklamış ama boşmuş. “Bir dakika hancı, gidip biraz para getireceğim.” dedikten sonra odadan masa örtüsünü de alarak dışarı çıkmış. Hancı masa örtüsüyle ne yapacağını anlamadığından sessizce ve merak içinde arkasından gitmiş. Misafir, ahırın kapısını kapatınca o da bir delikten gözetlemeye başlamış. Yabancının, bezi eşeğin önüne serip: “Anır bakalım.” dediğini, daha sonra da eşeğin her yere altın saçmaya başladığını görmüş.
“Aman Allah’ım!” demiş hancı. “Para kazanmanın en kolay yolu! Böyle bir cüzdanın kime, ne zararı olur?”
Daha sonra misafir, hesabını ödeyip yatmaya gitmiş. Ancak hancı gecenin bir yarısı, altın saçan eşeğin yerine başka bir eşek bağlamış. Ertesi sabah genç çırak, hiçbir şeyden şüphe etmeden eşeğiyle beraber yola koyulmuş. Öğlene kadar eve varmış. Babası onu gördüğüne çok sevinerek seve seve kabul etmiş. “Ne zanaatla uğraştın oğlum?” diye sormuş terzi. “Değirmenci oldum, sevgili babacığım!” diye cevap vermiş oğlu. Babası, “Seyahatlerinden eve ne getirdin?” diye sorunca da: “Sadece bir eşek.” diye cevap vermiş.
“Burada bir sürü eşeğimiz var zaten.” demiş baba. “Güzel bir keçi getirseydin çok daha iyi olurdu.”
Oğlan da: “Evet ama bu sıradan bir eşek değil. ‘Anır bakalım.’ dediğim zaman, bu güzel hayvan çuval dolusu altın kusar. Komşuları bir araya toplayalım. Hepsini zengin edeceğim.” diye cevap vermiş.
“Ne güzel olur.” demiş terzi. “Benim de çalışmaya ihtiyacım kalmaz.”
Aceleyle dışarı çıkmış ve komşuları bir araya toplamış. Hepsi toplandığı zaman değirmenci eşek için yer açıp, eşeği getirip önüne bir bez sermiş. “Şimdi dikkatle izleyin.” demiş ve bağırmış: “Anır bakalım.”
Ne var ki tek bir altın parçası bile gelmemiş. Herkes onunla dalga geçip de oğlunun dedikleri olmayınca yaşlı terzinin suratı asılmış ve işinin başına dönmekten başka bir çaresi kalmamış. Genç adam da bir değirmencinin yanında çalışmaya başlamış.
Üçüncü kardeş bir tornacıya çırak olmuş. Bu iş çok ince bir sanat olduğu için, tornacılığı öğrenmesi uzun zamanını almış. Kardeşleri, mektupla işlerin nasıl ters gittiğini ve hancının seyahatlerinin son gününde onları değerli eşyalarından nasıl mahrum ettiğini anlatmış. Tornacı, işini iyi öğrendiği ve seyahat etmeye hazır olduğu zaman, ustası çalışkanlığına karşılık kendisini ödüllendirmek için ona içinde sopa olan bir çanta vermiş.
СКАЧАТЬ