Grimm Masalları. Братья Гримм
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Grimm Masalları - Братья Гримм страница 20

Название: Grimm Masalları

Автор: Братья Гримм

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6862-83-8

isbn:

СКАЧАТЬ Ama üvey anne: “Hayır, Külkedisi. Baloda giyebileceğin uygun elbiselerin yok, dans etmeyi de bilmiyorsun. Bizi rezil edeceksin!” diye yine itiraz etmiş. Külkedisi hayal kırıklığından ağlamaya başladığında da kadın: “Küllerin arasına serptiğim iki kâse mercimeği de güzelce ayıklarsan bizimle ancak o zaman gelebilirsin.” diye eklemiş. Bunu tekrar yapmasının imkânsız olduğunu düşünüyormuş. Genç kız yine arka kapıdan bahçeye çıkıp kuşları yardımına çağırmış:

      Ey nazik güvercinler, üveyikler,

      Ve bütün kuşlar!

      Gelin ve yardım edin ayıklamama,

      Küllerin içinden güzel mercimekleri.

      İyi taneleri atın kâseye,

      Kalanları alın mideye.

      O sırada mutfağın penceresine iki beyaz güvercin hemen ardından da iki üveyik gelmiş. En sonunda da bir sürü kuş çırpınıp cıvıldayarak gelip küllerin arasına konmuş. Hepsi birden gagalarıyla küllerin arasından mercimek tanelerini ayıklamaya başlamışlar. Daha bir saat bile olmadan bütün mercimekler ayıklanmış, kuşlar da uçup gitmişler. Külkedisi hemen neşe içinde mercimek kâsesini alıp üvey annesine götürmüş. Artık gitmesine izin vereceğini düşünüyormuş. Ama üvey anne: “Hayır Külkedisi. Baloda giyebileceğin uygun elbiselerin yok, dans etmeyi de bilmiyorsun. Bizi rezil edeceksin!” diye yine itiraz etmiş. Sonra da zavallı Külkedisi’ne sırtını dönüp iki şımarık kızıyla birlikte baloya gitmeye hazırlanmış.

      Evde kimse kalmayınca Külkedisi, annesinin mezarının başına gidip fındık ağacının altında dua etmiş.

      Küçük ağaç, küçük ağaç; üstüme silkin,

      Yağsın gökten üstüme gümüşle altın.

      O anda kuşlar gökten altın ve gümüş işlemeli bir elbise ile ipek ve gümüş bezemeli bir çift ayakkabı atmışlar. Külkedisi, hızla elbiseyi ve ayakkabıları giyip baloya gitmiş. Üvey annesi ve üvey kardeşleri onu tanımamışlar. Altın elbisesinin içinde öylesine güzel görünüyormuş ki onu yabancı bir ülkenin prensesi sanmışlar. Bu güzel kadının; evde oturup küllerin arasından mercimek ayıkladığını sandıkları Külkedisi olabileceği, akıllarına bile gelmemiş. Prens gelip Külkedisi’ni karşılamış, ellerinden tutup onu dansa kaldırmış. Prens, başka hiçbir kızla dans etmeyi kabul etmemiş. Külkedisi’ni bırakmak istemediği için gelip de onunla dans etmeyi teklif eden herkese: “O benim eşim.” diyormuş.

      Akşam olup da Külkedisi’nin eve gitmesi gerektiğinde prens, ona yolda eşlik edip bu güzel kızın nerede yaşadığını görmek istemiş. Ancak Külkedisi, prensten kaçıp güvercinliğe saklanmış. Prens, evin babası gelene kadar beklemiş sonra da adama yabancı bir kızın güvercinliğe girdiğini söylemiş. Adam kendi kendine: “Nasıl olsa Külkedisi olamaz.” diye düşünüyormuş. Hemen baltalarla güvercinliği yıkıp bakmışlar ama içeride kimse yokmuş. Üvey anne ve kızları eve geldiğinde Külkedisi eski püskü elbiseleriyle küllerin arasında oturuyormuş. Meğer Külkedisi çok hızlı bir şekilde güvercinlikten atlayıp fındık ağacına koşmuş. Orada güzel elbiselerini çıkartıp mezarın üzerine bırakmış, bir kuş gelip onları almış ve sonra Külkedisi tekrar eski gri elbisesini giyip mutfakta küllerin arasına oturmuş.

      Ertesi gün balo yeniden başladığında üvey anne ve kızları yine onu bırakıp gitmişler. Külkedisi de fındık ağacına gidip yine dua etmiş:

      Küçük ağaç, küçük ağaç; üstüme silkin,

      Yağsın gökten üstüme gümüşle altın.

      Kuş, bu sefer önceki gün getirdiğinden çok daha güzel bir elbise getirmiş. Elbisesini giyip de salona girdiğinde Külkedisi’nin güzelliğini görenler, gözlerini ondan alamamış. Onun gelmesini beklemekte olan prens, Külkedisi’ni görünce hemen ellerinden tutup dansa kaldırmış. Külkedisi ile dans etmek isteyen herkese de: “O benim eşim.” diyormuş.

      Akşam olduğunda Külkedisi eve gitmek istemiş. Prens de yine nerede yaşadığını görebilmek için onu izlemeye başlamış ancak o, prensi atlatıp evin arka bahçesine girmiş ve bahçedeki iri armutları olan büyük ağaca bir sincap gibi tırmanmış. Prens onun kaşla göz arasında nereye kaybolduğunu anlayamamış. Yine evin babası gelene kadar beklemiş ve ona kendisinden kaçan yabancı bir kızın armut ağacına çıkıp orada kaybolduğunu söylemiş. Adam kendi kendine: “Bunun Külkedisi olmasına imkân yok.” diye düşünmüş. Hemen baltalarla ağacı kesmişler ama ağaçta kimse yokmuş. Mutfağa girdiklerinde her zamanki gibi yerde, küllerin arasında oturmakta olan Külkedisini görmüşler. Meğer Külkedisi ağacın diğer yanından inip, fındık ağacının altında güzel elbisesini çıkartıp, tekrar eski gri elbisesini giyivermiş.

      Üçüncü gün Külkedisi; babası, üvey annesi ve kardeşleri evden ayrılır ayrılmaz hemen annesinin mezarının başına gidip ağacın altında dua etmiş:

      Küçük ağaç, küçük ağaç; üstüme silkin,

      Yağsın gökten üstüme gümüşle altın.

      Kuş, hemen eşsiz parlaklık ve güzellikte bir elbise ile altın ayakkabılar getirmiş. Külkedisi, elbiseleriyle balo salonunun kapısında belirdiğinde güzelliği karşısında herkesin dili tutulmuş. Prens, balo bitene kadar sadece onunla dans etmiş ve Külkedisi’yle dans etmek isteyenleri de yine: “O benim eşim.” diyerek geri çevirmiş.

      Akşam olduğunda, Külkedisi eve gitmek istediğinde prens yine ona eşlik etmek istemiş ama Külkedisi öyle hızlı koşmuş ki prens onu gözden kaybetmiş. Ancak prens bir plan yaparak önceden sarayın bütün basamaklarına zift döktürmüş, bu yüzden de Külkedisi merdivenlerden koşarak inerken ayakkabısının sol teki zifte yapışıp ayağından çıkmış. Prens düşen ayakkabıyı yerden almış; küçücük, altın bir ayakkabı olduğunu görmüş. Ertesi sabah da krala gidip bu altın ayakkabının sahibi olan kız bulunmazsa başka kimseyle evlenmeyeceğini söylemiş.

      İki üvey kardeşin ayakları güzel olduğu için bu habere çok sevinmişler. Büyük kız kardeş, ayakkabıyı denemek için odasına gitmiş ancak ayakkabı öylesine küçükmüş ki kız iri başparmağını bir türlü içine sığdıramıyormuş. O sırada yanında olan annesi bir bıçak kapıp kızına vermiş ve: “Kes o başparmağını, nasıl olsa kraliçe olduğunda artık yürümen gerekmeyecek.” demiş. Kız da başparmağını kesmiş ve ayağını zar zor ayakkabıya sıkıştırmış. Acısını gizleyerek aşağıya, prensin yanına inmiş. Prens de evleneceği kız olarak onu atına bindirmiş ve saraya doğru gitmişler. Yolda mezarın yanından geçmeleri gerekiyormuş. O sırada fındık ağacının üzerinde oturan iki güvercin şöyle diyormuş:

      Gidiyorlar, gidiyorlar!

      Ayakkabısında kan var,

      Ayakkabı küçük oldu,

      Doğru gelin değil bu!

      Bunu duyan prens, kızın ayakkabısına bakmış ve kan aktığını görmüş. Hemen atını geri döndürüp sahte gelini evine götürmüş ve onun doğru kız olmadığını, diğer kız kardeşin de ayakkabıyı denemesi gerektiğini söylemiş. Küçük kız kardeş ayakkabıyı denemek için odasına gitmiş. Bu kardeşin de başparmağı ayakkabıya tam oturmuş ama bu sefer topuğu sığmamış. Annesi ona hemen bıçak vermiş ve: “Topuğundan biraz kes, nasıl olsa kraliçe olduğunda yürümen СКАЧАТЬ