Kısas-ı Enbiya ve Tarih-i Hulefa II. Cilt. Ahmet Cevdet Paşa
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Kısas-ı Enbiya ve Tarih-i Hulefa II. Cilt - Ahmet Cevdet Paşa страница 19

Название: Kısas-ı Enbiya ve Tarih-i Hulefa II. Cilt

Автор: Ahmet Cevdet Paşa

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6862-39-5

isbn:

СКАЧАТЬ o sırada Tahir, Vâsıt’ı işgal ederek, Bahreyn, Umman ve Yemame’ye emirler atadı. Basra ve Kûfe de kendisine itaat edince gelip Medayin’i zapt etti. Bu sene Mekke ve Medine’de de Memun’a biat olundu.

      Bağdat’tan peyderpey sevk olunan grupla muharebe esnasında hezimete uğrayınca Tahir korkmadan geldi, bir koldan kendisi ve bir koldan da Herseme, Bağdat şehrini muhasaraya başladılar. Şehir üzerine neft ateşleri ve mancınık taşları yağdırdılar. Beri taraftan da o şekilde savunmaya geçildi. Tahir şehrin bir mahallesini işgal edip hemen hendek kazdırdı, siper aldığı gibi beri taraftan da ona karşı hendekler kazılıp siperler alındı. Bu suretle on beş ay uzayan muhasara günlerinde iki taraftan atılan mancınık taşları ve neft ateşleriyle bir dünya cenneti hükmünde olan Bağdat şehrinin güzel ve pek hoşa giden ev ve köşkleri yıkılmış ve yanmış oldu. Cennetlerden bir numune ve cihanda imrenilecek bir yer olan bahçe tarlaları yerine hendekler ve siperler kaldı. Keskin şıranın verdiği keyifle başlar döndüğü hâlde misk-ü anber kokularıyla içlerini şenlendirmeye, güzel saz ve tatlı söz dinlemeye alışmış olan şair ve zariflere, cehennem dumanına bir örnek olan neft kokusu ve mancınık taşlarının patırtısı ne kadar zordur. Haydi burasını geçelim, bunlara üzülmeyelim de onlar, sefa verici, ağzına kadar dolu kadehin mahmurluğunu çekmişler diyelim. Ama nice yıllardan beri imar ve süsüne hesapsız hazineler harcanan Bağdat’ın hasretli âşık kalbi gibi temelinden yıkılmasına üzülmemek mümkün değildir.

      Kevser bir gün savaşı görmek üzere çıktığında yüzüne bir taş parçası isabet eden Emin, kendi eliyle onun yüzünden akan kanları silerken yanıp yakılarak ve esef ederek bir gazel söylemeye başlayıp tamamlayamadığından, Abdullah İbni Temîmi adlı şairi getirerek gazeli ona tamamlatmıştır. Bunun için İbni Temîmi’ye üç katır yükü para vermiş olduğu İmam Suyûtî’nin “Halifeler Tarihi”nde yer almıştır.

      Muharebenin uzaması sebebiyle Emin’in paraları tükenince askere vermek üzere altın ve gümüş kapları bozdurup para kestirdi ve haremdeki mallarının satılması için emir verdi. Fakat muhasara altında olan bir şehirde malları kim alır? Herkes yiyeceği, içeceği düşünüyordu. Tahir ise muhasarayı şiddetlendirince dışarıdan yiyecek temini zor oldu. Emin’in askeri dağıldı, sergerdeleri birer birer Tahir’e tabi olup kendi yanında yalnız satıcı, amele, şerir, esâfil ve hapistekiler güruhu kaldı. İşte bunlar Tahir’in askeriyle karşı karşıya gelip savaşırlardı. Hatta bir gün Tahir’in Kasr-i Salih Mahallesi’ne giren bir birliğiyle o kadar şiddetli savaştılar ki Tahir’in pek çok askeri kırıldı ve nice muteber sergerdeleri öldü. Bu şekilde Emin de biraz nefes aldı. Fakat şehir içinde yiyecekler azaldı, fiyatlar iyice yükseldi. Belediye zabıta amiri insanların evlerine girip zorla zahirelerini sattırmaya başladı. Bu da muhasarada olanlara ağır geldi. Nihayet yüz doksan sekiz senesi muharreminin sonlarında Tahir bin El-Hüseyin zorla Bağdat’ı istila etti, adamları Emin’i tutarak bir odaya hapsettiler. Ondan sonra Tahir’in emriyle gece gelip o biçareyi boğazladılar. O zaman yirmi sekiz yaşındaydı. Hilafet süresi dört sene sekiz ay ve küsur günden ibarettir. Allah af ve rahmet etsin.

      Tahir, bir gün sonra, erkenden Emin’in kesik başını bir bahçe duvarı üzerine koyarak insanlara gösterdi. Kesik baş ile beraber mühür, hırka ve asayı, Horasan’da bulunan Memun’a gönderdi ve fetih durumunu bildirdi. Bağdat ehline de aman verdi. Cuma günü şehre girerek minbere çıktı. Memun’un namına hutbe okudu ve Emin’i kötüledi. Emin’in annesi Seyyide Zübeyde ile oğulları Musa ve Abdullah’ı, Yukarı Zap Bölgesi tarafına gönderdi. Asker ise Emin’in öyle vahşi şekilde katli üzerine müteessir ve pişman oldu, pek çok mal isteyerek Tahir’in üzerine hücum etti. Tahir, bu isyanı kendi askerleriyle Bağdat askerinin ittifakına bağlayarak korkuya düşüp, bazı emirleri ile birlikte Bağdat’tan savuşup Akrakuf’a kaçtı ve hazırlıklara başladı. Diğer emir ve reisler onun yanına gelip, “Bu hadise bir grup sefihin işidir.” diyerek, özür dileyerek onu Bağdat’a götürdüler.

      Memun’un Devri

      Yukarıda olduğu gibi yüz doksan sekiz senesi muharreminin sonlarında Tahir’in Bağdat’ı istila etmesiyle Memun hilafet makamında istiklal buldu. Fakat kardeşi Emin’in tutulup hapsolunduktan sonra diri olarak kendisine gönderilmesi lazım gelirken öldürülmesinden dolayı pek dertli ve Tahir’e pek kırgın oldu. Baba ve ana tarafından Haşimi olan bir halifenin öyle vahşiyane boğazlanmasından dolayı bütün insanlar ve özellikle Abbasoğulları kederli ve mahzun oldu, bu yönüyle hükûmetin bağları çözüldü.

      Hasanü’l-Hireşî adında bir şahıs bir grup serseri ile ortaya çıkıp insanları Âl-i Muhammed’de rızaya davet etti. Başına birçok halk toplandı ve Irak çevresinin emniyet ve asayişi bozuldu.

      Musul’da da Yemaniyye ve Nezariyye arasında muharebe çıktı, nihayet Nezariyye hezimete uğradı. Ali İbnü’l-Hasanu Hamedani Musul’da galip gelerek hâkim oldu.

      Beni Akil’den Nasır İbni Şît ki Halep’in kuzey tarafında olan Küksüm nahiyesinde oturuyordu. Emin’e eğilimliydi ve onu seviyordu, Emin’in katlinde hükûmete karşı gelerek etrafındaki yerleri alıp Simat’a sahip oldu.

      Tahir’in fethettiği Cebel beldeleri; Irak, Fars, Ehvaz ile Yemen ve Hicaz’ı, Memun kendisinin veziriazamı olan Fadl İbni Sehl’in kardeşi Hasan İbni Sehl’e bıraktı. O da yüz doksan dokuz senesinde Bağdat’a gelip her tarafa emir ve memurlarını dağıttığı sırada Musul, El-Cezire ve Şam kısımlarını Tahir’e vererek onu Nasır İbni Şît-i Akilî üzerine memur etti. Tahir, hemen Rakka’ya gelip oradan Nasır üzerine hareket ettiyse de Küksüm yakınlarında meydana gelen muharebede mağlup olarak istediğine ulaşamayarak Rakka’ya geri döndü. O esnada halk arasında, “Fadl İbni Sehl, Memun’u hükümdarlığını kullanmaktan alıkoyarak onun adına dilediğini yapıyormuş, bu şekilde kardeşini de Irak bölgesine hâkim kılmış.” diye söylenti yayılmış olup Beni Haşim ve halkın ileri gelenleri hiddetlenerek, Hasan İbni Sehl’den yüz çevirir oldular. Bağdat’ın fethinde Tahir’in akıncısı olan Herseme adlı emir de Hasan İbni Sehl’e gücenip Horasan tarafına gitmişti. Fakat işlerin halledilmesi hep Fadl İbni Sehl’in elinde olduğundan, onun kardeşi aleyhinde kimse ağzını açamazdı.

      Eşkıya grubundan Ebu’s-Serâya adında bir sergerde bu kargaşalığı fırsat sayarak, Hasan İbni Ali (r.a.) Hazretleri’nin torunlarından İbni Ebu Taba Taba diye tanınmış olan Ebu Ubeydullah Muhammed İbni İbrahim’e biat ederek onu Kûfe’ye götürdü. Yüz doksan dokuz senesi içinde İbni Ebu Taba Taba, Kûfe’de insanları kitap ve sünnet ile amel etmek üzere Âl-i Muhammed’de rızaya davet etti. Hasan İbni Sehl derhâl Kûfe üzerine on bin asker gönderdiyse de Ebu’s-Serâya ile muharebe sırasında hezimete uğrayıp darmadağın oldular. Ebu’s-Serâya bu suretle kuvvet kazandıysa da halk hep İbni Ebu Taba Taba’ya müteveccih olup o da işlerin idaresini eline aldı, o hayatta oldukça Ebu’s-Serâya, işlerinde başına buyruk olamayacağını anlayıp İbni Ebu Taba Taba’yı zehirledi. Adı geçen yılın recep ayının başında İbni Ebu Taba Taba ölünce Ebu’s-Serâya yine Alevilerden ve Zeyd İbni Ali’nin torunlarından Muhammed İbni Muhammed adında, sakalı bıyığı çıkmamış bir delikanlıyı onun makamına oturtarak, işlerin görülmesini tamamen kendi eline aldı. Ve o esnada Hasan İbni Sehl’in askerleri ile meydana gelen muharebelerde hep galip oldu. Kûfe’de para bastırdı ve Beni Ebu Talib’den Medayin, Ehvaz, Basra ve Yemen’e valiler gönderdiği sırada Hüseyn İbni Ali’nin (r.a.) torunlarından, Eftas diye bilinen Hüseyin İbni’l-Hasan’ı da Mekke emiri ve emirü’l-hac tayin etmişti. Ebu Talib’in çocukları ise o esnada vardıkları yerlerde insanları СКАЧАТЬ