Название: Kısas-ı Enbiya ve Tarih-i Hulefa II. Cilt
Автор: Ahmet Cevdet Paşa
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6862-39-5
isbn:
Hasan İbni Sehl, böyle yer yer başkaldıran asiler ile bilhassa Medayin’e kadar gelen Ebu’s-Serâya ile başa çıkamayacağını anlayıp Herseme’yi davet etti. Herseme ise yukarıda anlatıldığı şekilde kendisine gücenerek Horasan’a gitmiş olduğundan nazlandı. Sonra her nasılsa ikna oldu.
Herseme, Irak’a gelip Ebu’s-Serâya ile yapılan muharebelerde muzaffer olunca Ebu’s-Serâya Kûfe’ye çekildi. Kûfe’de Beni Ebu Talib, bu sırada Beni Abbas’ın mallarını almak ve evlerini yakmak gibi vahşi muameleler icra etti. Basra’da ise daha büyük fenalıklar yaptılar.
Herseme ise gelip Kûfe’yi muhasara ile zorlayınca Ebu’s-Serâya, iki yüz hicri yılının muharreminde sekiz yüz atlı ile Kûfe’den çıkıp Muhammed İbni Muhammed’i de beraber alarak kaçtı. Fakat Celûlâ’da ikisi de tutulup Hasan İbni Sehl’e getirildi. O da Ebu’s-Serâya’nın boynunu vurdu ve kesik başını Muhammed İbni Muhammed ile beraber Memun’a gönderdi.
Mekke’de bulunan İbrahim İbni Musa İbni Cafer-i Sadık, Ebu’s-Serâya’nın idam olunduğu haberini alınca Yemen’e gitti. Yemen ehli, evlad-ı Ali’ye meyilli olup onları sevdikleri için Beni Abbas’ın Yemen valisi bulunan İshak İbni Musa, İbrahim’in San’a’ya yaklaştığını işitince San’a’dan çıkıp Mekke’ye gitti. Yemen’de İbrahim, o kadar adam öldürmüştür ki kasap diye lakaplanmıştır.
Ebu’s-Serâya tarafından Mekke emiri atanan, adı geçen Eftas-ı Alevi ise Beyt-i Şerif’in örtüsünü çıkarıp Ebu’s-Serâya tarafından gönderilen ibrişimden yapılmış örtüyü giydirmiş ve adamları Harem-i Şerif’in şebekelerini ve sütunları üzerindeki altın kıtalarını sökmüştür. Kâbe’nin hazinesinde toplanmış olan malları almış, Eftas bunların tamamını Kâbe’nin örtüsü ile beraber kendi adamlarına taksim etmiş ve Beni Abbas’ın şunda bunda bırakılmış olan emanetini araştırarak almıştır. Diğer halkın da mallarını gasp etmiş olmasından dolayı insanlar kendisinden nefret etmiş, çoğu etrafa dağılmıştı. O zaman Cafer-i Sadık Hazretleri’nin oğlu Muhammed pek ihtiyar ve Mekke’de mukim olup, züht ve takva köşesine çekilmiş olduğu hâlde babasından öğrenmiş olduğu ilim ve bilgileri halka öğretmekte ve telkin etmekte idi. Halk arasında pek övülmüş, makbul, sülalesinin yukarıda bahsi geçen kötü işlerinden uzak duran ve ürken bir kimseydi.
Eftas, yukarıda geçtiği gibi halkın kendisinden ve arkadaşlarından nefret edip ayrılmış olduklarını görüp dururken Ebu’s-Serâya’nın katlolunduğu haberini alınca telaşa düşerek adı geçen amcası Muhammed İbni Cafer’in yanına gelmiş ve “Senin halkın indinde mertebeni biliriz. Gel sana biat edelim. Hilafeti kabul ettiğinde iki kişi muhalefet etmez.” demiştir. Muhammed İbni Cafer önce çekinmişse de oğlu Ali İbni Muhammed ile Eftas ısrar ile ona hilafeti kabul ettirdiler. Halkı toplayarak ister istemez biat ettirip emirü’l-müminin unvanıyla Muhammed İbni Cafer’in hilafetini ilan ettiler.
Muhammed İbni Cafer birkaç ay bu hâlde kaldı. Fakat elinde bir şey olmayıp emir ve nehiy hep oğlu Ali ile Eftas’ın ellerindeydi. Onların mensupları ise en çirkin iş ve hareketlerde bulunuyorlardı. Eftas bir kadına göz koymuş, kadın ise ona itaat etmediğinden Eftas onun evine hücum edip kapısını kırmış, kocasını kaçırmış ve kadını zorla evinden çıkarıp götürmüştü. Bir iki gün yanında alıkoyduktan sonra kadın fırsat bulup kaçtı. Ali bin Muhammed de Mekke kadısının henüz tüyü çıkmamış oğlunu zorla alıp kaçırdı. Mekke ehli ve dışarıdan oraya gelenler bunu görünce Harem-i Şerif’te toplandılar. Muhammed İbni Cafer’e gelip, “Ya bu çocuğu geri alıver yahut biz seni tahttan indiririz veya katlederiz!” dediklerinde, “Benim bundan haberim yoktur. Gidip oğlanı alayım.” diyerek oğlu Ali’nin yanına vardı ve oğlanı alıp salıverdi.
Hâl böyle iken yukarıda anlatıldığı üzere Yemen’den dönmüş olan eski Yemen Valisi İshak İbni Mûse’l Abbasi, Mekke civarına gelip Mü-şaş adlı mahalde ordusunu kurdu. Herseme tarafından gönderilmiş olan asker de Mekke’ye gelip İshak ile birleşti. Muharebede galip ve muzaffer olarak iki yüz senesi cemaziyelahirinde Mekke’ye girdiler. Talibiler bozguna uğrayıp perişan olarak kaçtılar. Muhammed İbni Cafer de savuşup Cüheyne beldesine gitti. Yine bir topluluk bularak defalarca Medine emiri ile muharebe etti. Fakat sonunda askeri kırıldı ve kendisi âciz kalıp aman dileyerek Mekke’ye vardı. Minbere çıktı, halka bir hutbe okudu ve “Memun vefat etmiş diye işitip, fitne de her tarafta baş gösterdiğinden insanların biatini kabul etmiştim. Sonra Memun’un sağ ve salim olduğu tahakkuk etti. Ben de nefsimi o biatten vazgeçirdim. Artık sizin boynunuzda benim biatim yoktur.” deyip minberden indi ve Hasan İbni Sehl’in yanına gitti, o da kendisini Horasan’a, Memun’un yanına götürdü.
Yukarıda geçtiği gibi Yemen’i zapt eden İbrahim, Musa El-Alevi, Akil İbni Ebu Talib’in evladından birini Emirü’l-hac atayarak Mekke’ye göndermişti. Bu sene hac mevsiminde Memun’un kardeşi Ebu İshak Mutasım emirü’l-hac olup birçok emir ve kumandan ile birlikte Mekke’ye gitmişti. Akilî ona mukabele edemeyeceğini anlayarak bir bostanda ikamet etmişti. Oradan geçen hac kafilesi ile beraber Kâbe’nin örtüsü de getirilirken Akilî kafileyi vurup Beyt-i Şerif’in örtüsünü aldı ve hacıları soyup çıplak bıraktı. Hacılar çırılçıplak Mekke’ye girdiler. Hemen Mutasım tarafından sevk olunan bir miktar asker varıp Akilî’yi bastılar. Topluluğunu vurup çoğunu katlettiler. Kâbe’nin örtüsünü ve ele geçirdikleri hacıların mallarını Mekke’ye götürdüler.
Hasan İbni Sehl’den halk nefret ettiği gibi Herseme de kırgın olduğu için, Ebu’s-Serâya gailesini bertaraf ettikten sonra Hasan ile görüşmeksizin Horasan’a döndü. Meramı, durumların hakikatlerini Memun’a bildirmekti. Veziriazam Fadl İbni Sehl ise bundan kuşkulanıp onu Şam ve Hicaz bölgelerine memur ettirerek emirnamesini kendisine gönderdi. Emirname Herseme’ye yolda ulaştığında, “Ben emirü’l-müminini görmeden bir tarafa gitmem.” deyip yoluna devam ederek Merv’e vardı. Fadl ise onun kötü niyetinden ve böyle başına buyruk hareketinin başkalarına örnek olacağından bahisle onu Memun’a kötüleyerek idam ettirdi.
O zaman Hasan İbni Sehl Medayin’de oturmakta olup Ali İbni Hişam onun tarafından Bağdat’a kaymakam atanmış iken bir büyük fitne çıkararak, İbni Hişam’ı Bağdat’tan kovdular. Musul’da da fitne çıkmış, memleket altüst olmuş iken Enbar’da da isyan çıktı. Hasan İbni Sehl, artık Medayin’de duramayıp iki yüz bir senesi başında Vâsıt’a kaçınca muhalif gruplar her taraftan onun üzerine hücum edince şiddetli muharebelere başlandı. Bağdat bu şekilde sahipsiz kalınca halkı Memun’u tahttan indirip, Mansur İbni Mehdi’ye biat etmek istedilerse de Mansur ondan çekinip, Memun tarafından vekil olmak üzere Irak emîrliğini kabul etti. Halk da bu şekilde ona tabi oldu. Fakat Bağdat’ın asayişine halel gelince bayağı ve rezil kimseler, meydanı boş buldular. Namuslu kadınları zorla kaldırıp götürmek, insanların mallarını gasp etmek, civar köyleri yağmalamak, yağmalanmış ve gasp edilmiş malları alenen Bağdat’ta satmak gibi çeşitli kötülükleri işlemeye cüret ettiler. Onları ıslah için her mahallenin СКАЧАТЬ