Название: Kızıl Odanın Rüyası IV. Cilt
Автор: Сюэцинь Цао
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6862-37-1
isbn:
“Tesadüfe bakın, demek siz de buradasınız, Bay Qin.” dedi.
Qin yalpalayarak ayağa kalktı.
“Bay Lai! Sizi buraya getiren sebep nedir?” diye sordu.
“Burada olmanıza sevindim, beyefendi.” dedi Lai Da. “Genç hanımları mümkün olduğunca hızla hazırlayıp kente götürmemiz lazım. Saray’dan çağrıldılar.”
Jia Qin ve kızlar daha fazlasını öğrenmek istediler ama Lai Da fazla bir şey söylemedi.
“Gelin haydi. Geç oluyor. Kapılar kapanmadan yetişmek için acele etmemiz lazım.” dedi.
Hepsi kendilerini bekleyen arabalara doluştular ve Lai Da güçlü bir öküzün üstüne binip konvoyu kente götürdü.
Şimdi Jia Zheng’a dönelim. Normalde bakanlığa giderken çok titizlik gösteren beyefendi, çalışma odasında yalnız başına oturuyor, derin derin nefes alıp imzasız notları düşünüyordu. Jia Lian evden ayrılmaya cesaret edemeyip yakınlarda bekliyordu. Sonunda kapıdan birinin sesi geldi ve bir haberci içeri girdi.
“Bu akşam görevde olması gereken Zhang Ekselansları hastaymış, sizin onun yerini almanızı istiyorlar, beyefendi.” dedi.
Jia Zheng her an Lai Da’nın içeri girmesini bekliyordu. Bu şekilde çağrılmaktan çok rahatsız oldu. Jia Lian yanına geldi.
“Lai Da öğle yemeğinden sonra gitmişti, amca. Manastır kentten yüz otuz kilometre uzakta. On birden önce burada olamaz. Bu akşam çağrıldığına göre, bence gitmelisin. Lai Da geri döndüğünde, rahibeleri bir yere kilitlemesini ve yarın sen gelip meseleyle ilgilenene kadar hiçbir şey söylememesini tembihlerim. Qin gelirse, bir şey demem. Bakalım yarın sen onunla konuştuğunda ne tepki verecek.”
Bu mantıklı görünüyordu, Jia Zheng istemese de bakanlığın yolunu tuttu.
O gider gitmez, Jia Lian kendi dairesine döndü ve yolda Xifeng’a ne diyeceğini düşündü. Öncelikle Qin’e bu işi verdiği için onu suçlayacaktı ama sonra hasta olduğunu hatırlayınca yumuşadı. Ona çok baskı yapmasa iyi olacaktı. Adımlarını yavaşlattı.
Bu arada hizmetkârlar arasında haberler yayıldı. Kısa süre içinde Pinger’nın kulağına kadar geldi. O da hemen hanımına söylemeye gitti. Xifeng kötü bir gece geçirmişti ve keyifsizdi. Hâlsizliği, çeşitli kabahatler, özellikle de Sudaki Ay Manastırı’yla uygunsuz bağlantıları konusunda vicdanına yer eden her zamanki endişelerini daha da artırıyordu. İmzasız notu öğrenince, birden doğruldu.
“Ne yazıyor?” diye sordu Pinger’ya.
“Pek bir şey yok.” dedi Pinger düşüncesizce. “Sudaki Ay Manastırı’ndaki rahibelerle ilgili…”
Bu Xifeng’ı perişan etti. Vicdan azabı hikâyenin gerisini tamamladı. Mahvoldu! Dehşetten konuşamaz hâldeydi. İçinden bir ateş yükseldi, başı dönüyordu. Öksürmeye başladı ve yatağa çöktü, gözlerini önüne dikmişti.
Pinger endişeyle bağırmaya başladı.
“Demir Eşik Tapınağı’ndaki rahibeleri kastettim ben. Rahibe adaylarıyla alakalıymış. Senin üzerine alınmana hiç gerek yok.”
Demir Eşik Tapınağı kelimeleri Xifeng’ı kendine getirdi.
“Aptal şey! Bu ne böyle? Tapınak mı, manastır mı?” diye bağırdı.
“Önce manastır sandım.” dedi Pinger. “Sonra öğrendim ki tapınakmış. Bu yüzden dilim sürçtü.”
“Ben de tapınaktır diye düşünmüştüm.” dedi Xifeng. “Benim manastırla bir ilgim yok. Ama Qin’e tapınaktaki rahibelerle ilgilenme işini veren benim. Muhtemelen para aşırıyordur.”
“Hayır, hanımım.” dedi Pinger. “Parayla bir ilgisi olduğunu sanmıyorum. Birkaç kere skandal lafının geçtiğini duydum.”
“Bu beni ilgilendirmez. Lian nerede?”
“Sör Zheng’ın çok sinirli olduğunu söylediler, onu yalnız bırakamadı. Ben nahoş olaylar olduğunu öğrenince hizmetçilere bu konuda konuşmamalarını söyledim. Umarım hanımefendi duymamıştır. Efendi, Lai Da’yı kızları geri getirmesi için manastıra gönderdi. Neler olduğunu öğrenmek için birisini yollayacağım. Şimdi sen sakin ol, hanımım. İyi değilsin, böyle şeyler için endişelenmemen lazım.”
Tam o sırada Jia Lian içeri girdi. Xifeng ona detayları sormak istiyordu ama yüzündeki ifadeyi görünce vazgeçti. Çok keyifsiz olduğu belliydi, en iyisi haberi yokmuş gibi davranmaktı.
Lai Wang gelip, “Lai Da geri dönmüş, sizi dışarıda bekliyorlar.” dediğinde, Jia Lian yemeğini bitirmemişti henüz.
“Bay Qin de yanında mı?”
“Evet, efendim.”
“Lai Da’ya söyle, bu akşam beyefendinin bakanlığa gitmesi gerekti. Şimdilik kızları Bahçe’ye yerleştirsin, yarın beyefendi döndüğünde, onları Saray’a gönderme konusuyla ilgileneceğiz. Bay Qin beni kütüphanede beklesin.”
Lai Wang çıktı.
Jia Qin kütüphaneye gitti. Yolda hizmetkârların aralarında fısıldaşarak kendisini gösterdiklerini fark etti. Bir anlam veremedi ama kendisiyle ilgili bir şeyler olduğu belliydi. Sanki Saray’dan bir çağrı falan yokmuş gibi görünüyordu. Olup bitenleri birisine sormayı çok istiyordu ama huzursuz oldu ve gitgide artan bir endişeyle orada bekledi. Jia Lian gelince, onu selamladı ve elleri yanlarında durdu.
“Acaba Majesteleri rahibeleri neden böyle acele istedi?” diye sordu cesaretle. “Alelacele gelmek zorunda kaldım. Neyse ki bugün maaşları dağıtmak için oradaydım, Lai Da’yla birlikte geldim. Ama zaten her şeyi bildiğinizden eminim.”
“Neyi bildiğimden? Asıl bilmesi gereken sensin!”
Jia Qin hiçbir anlam veremiyordu, sesini kesip dikildi orada.
“Her şeyi berbat ettin!” diye devam etti Jia Lian. “Sör Zheng öfke saçıyor!”
“Ama ben bir şey yapmadım ki!” diye karşı çıktı Jia Qin. “Her ay tam zamanında aylıkları dağıtıyorum. Kızlar ayinleri ezbere biliyorlar…”
Jia Lian, onun hiçbir şeyden haberi olmadığını anladı. Çocukken beraber oyun oynarlardı, derin bir iç geçirdi.
“Kes sesini! Şuna bir bak!” dedi.
Çizmesinin kenarından notlardan birini çıkardı, Jia Qin’e doğru fırlattı. Jia Qin kâğıdı yerden alıp okudu. Yüzü kül gibi oldu.
“Bunu kim yazmış olabilir? Kimseye bir zararım dokunmadı benim. Neden biri benim adımı böyle lekelemek ister ki? Ben sadece ayda СКАЧАТЬ