Название: Kızıl Odanın Rüyası IV. Cilt
Автор: Сюэцинь Цао
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6862-37-1
isbn:
“Ne hikâye!” diye bağırdı Xifeng duyduklarına hayret ederek. “Kader iki aptallık örneğini bir araya getirmiş! Bahçe’de araştırma yapılırken, yakalandığında yüzündeki sakin, umursamaz ifadeyi şimdi anlıyorum. Ne kadar kararlı bir insanmış. Bu tür şeylere karışmaya hiç zamanım yok gerçekten ama senin hikâyen yüreğime dokundu! Annesine söyle, Bay Lian’le konuşup meseleyi halletmesi için Lai Wang’ı göndermesini isteyeceğim.”
Ancak ondan sonra Xifeng, Büyükanne Jia’nın partisine gidebildi.
Bir gün, Jia Zheng edebiyatçı arkadaşlarından biri olan Zhan Guang’la go oynuyordu. Eşit giden bir oyundu ve tahtanın bir köşesinde rekabet sürüyordu. Onlar oynarlarken, kapıda görevli bir delikanlı gelip, Bay Feng’ın geldiğini, Sör Zheng’ı görmek için dışarıda beklediğini bildirdi.
“Alın içeri.” dedi Jia Zheng.
Delikanlı dediğini yapmak için çıktı ve kısa süre sonra Feng Ziying iç kapıdan girdi. Jia Zheng karşılamak için dışarı çıktı ve onu çalışma odasına aldı. Oturan Feng, go oynadıklarını fark etti.
“Lütfen devam edin.” dedi. “Ben sizi seyrederim.”
“Benim oyunum böyle seçkin bir misafirin seyretmesine layık bir oyun değil.” dedi Zhan Guang, yalaka bir gülüşle.
“Çok mütevazısınız.” dedi Feng. “Devam edin lütfen.”
“Buraya gelmenizi neye borçluyuz?” diye sordu Jia Zheng.
“Önemli bir şey değil.” dedi Feng. “Devam edin siz. Seyrederken bir şeyler öğrenirim.”
Jia Zheng oyun arkadaşına döndü.
“Feng eski bir dostum olduğundan ve acil bir iş için gelmediğinden oyunumuzu bitirebiliriz. O da oturup seyreder.” dedi.
“Parasına mı oynuyorsunuz?” diye sordu Feng.
“Evet.” dedi Zhan.
“O hâlde ben karışmayayım.”
“Bu konuda katı değiliz.” dedi Jia Zheng. “On tael kaybetti ama daha paranın yüzünü görmedim. Bize bir gün yemek ısmarlayacak galiba.”
“Harika bir fikir!” dedi Zhan gülerek.
“Eşit durumda mısınız, beyefendi?” diye sordu Feng.
Jia Zheng güldü.
“Öyleydik. Ama artık kaybediyor, oyunun başında iki parça ile avans verdim, yine de kaybediyor. Onun problemi, hamlelerini geri alabileceğini sanması, kuralları hatırlatınca da bozuluyor.”
Zhan güldü.
“Abartıyorsunuz, Sör Zheng…” dedi.
“Haydi bakalım, göreceğiz.”
Sohbet ederek oynamayı sürdürdüler. Bitince, Zhan yedi parçayla kaybetmişti.
“Amcamın taşlarını kuşatmaya çalışırken kaybettiniz. O da savunmasız olmadığından avantajlıydı.” dedi Feng.
“Seninle ilgilenemediğim için kusura bakma. Şimdi konuşabiliriz. Nasılsın?” dedi Jia Zheng.
“Görüşmeyeli uzun zaman oldu.” dedi Feng. “Öncelikle saygılarımı sunmak için geldim. Bir başka neden de Guangxi vali yardımcısı Majesteleriyle görüşmek için başkente gelmiş, yanında güneyden dört hediye getirmiş. Saray’a layık şeyler. Bir tanesi, yirmi dört panelli, katlanan, abanoz bir paravan. Manzara, insan şekli, bina, kuş ve çiçek kakmaları için kullanılan taş yeşim değil ama çok kaliteli bir mermer. Her panelde elli altmış saray hanımefendisinin olduğu bir saray manzarası var. Adı ‘Han Sarayı’nda İlkbahar Sabahı’ymış. Kızların yüz hatları, elleri ve kıyafetleri incelikle oyulmuş. Cilası ve tasarımı mükemmel. Manzara Bahçesi’nin ana salonuna çok yakışırdı. İkincisi, neredeyse bir metre uzunluğunda kocaman bir duvar saati. Alışılmadık bir şey. Üzerinde küçük bir erkek çocuğu tasviri, bir ibreyle saati gösteriyor, içinde de küçük bir mekanik orkestra var. Çok ağır olduklarından ikisini yanımda getiremedim ama diğerlerini getirdim. Çok beğeneceğinizi düşünüyorum.”
Feng, beyaz ipeğe birkaç kez sarılmış, işlemeli bir kutu çıkardı. Kumaşı açtı, kapağı kaldırdı, altındaki ipekten koruyucu yastığı çıkardı. Kutunun üst bölmesinde kapaklı cam bir kap vardı. Kırmızı ipeğin üzerindeki altın bir dayanakta longan büyüklüğünde, muhteşem bir inci duruyordu.
“Bunun adı Anne İnci.” dedi Feng ve bir tepsi istedi.
Zhan Guang hemen ona siyah cilalı bir çay tepsisi uzattı.
“Bu olur mu?”
“Tabii, güzel.” dedi Feng. Ceketinin iç cebinden beyaz ipekten bir bohça çıkardı. Bunda da normal büyüklükte inciler vardı, hepsini tepsiye döktü, sonra Anne İnci’yi ortalarına yerleştirdi, tepsiyi masaya koydu. Küçük inciler su damlaları gibi ortadaki büyük inciye doğru yuvarlandılar. Feng, Anne İnci’yi kaldırınca, küçükler ona yapıştı. Tepside bir tane bile kalmadı.
“Şaşırtıcı!” diye bağırdı Zhan Guang.
“İlginç bir olay!” dedi Jia Zheng. “Duymuştum bunu. Anne İnci adı da çok yakışıyor.”
“Diğer kutu nerede?” diye sordu Feng uşağına dönerek. Çocuk hemen iki eliyle taşıdığı gül ağacından kutuyu getirdi. Üç beyefendi kapağı açılan kutunun etrafına toplandı. Çizgili ipekten bir kumaşın üzerinde katlanmış, mavi tül gibi bir perde vardı.
“Bu nedir?” diye sordu Zhan.
“Buna ‘Midye Lifi’9 deniyor.”
Feng kutudan çıkardı, her kat yaklaşık on iki santim uzunluğunda, bir santim kalınlığındaydı. Perdeyi kat kat açtı. On iki kat olan kumaş masayı kapladı.
“İki kat daha var.” dedi. “Tamamını açabilmemiz için yüksek tavanlı bir odaya asmamız gerekir. Bu kumaş midye liflerinden örülüyor, ‘Denizkızının Gözyaşları’ diyorlar. Sıcaklarda, büyük kabul salonları için mükemmel bir sinek ağı olur. Gördüğünüz gibi, çok hafif ve şeffaf.”
“Lütfen tamamını açma.” dedi Jia Zheng. “Tekrar katlamak zor СКАЧАТЬ
9
Byssal denen lifler, midye ve diğer kabukluların kayalara ya da başka sert yüzeylere bağlanmak için kullandıkları, proteinden yapılmış, güçlü, ipeksi salgılardır. Bu hayvanlar, ayaklarında bulunan bysus beziyle bu lifleri üretirler. Kumaş yapımında kullanılmıştır. (ç.n.)