Cilveli kız! Herife dünyayı gösteriyor mu ki çaresiz mecnunun gözü dünyayı görsün? Daniş Çelebi zaten tanımadığı bir adam olmadığı gibi beş on gün zarfında tüm hâllerini araştırıp öğrendiğinden, her hâlükârda herifi aldatmak ve kendisinin peri kızı olduğuna inandırmak için bir hile bulurdu. Ve her hilesinin icrasında başarılı da olurdu.
Nasılsa simya ilminin esrar yüzünden görülen etkisini de kız öğrenerek, aralıkta bir icap ettikçe ya bir simyevi hap ya da efsunlu bir çubuk, nargile veya içine dua okunmuş bir şerbet vermesiyle çaresiz çılgını bu aşağı âlemin dışındaki ulvi âleme gönderir, gezdirir ve nice garip şeyleri ona seyrettirirdi. Hatta mecnunun hayalinde yerleşip temelleşmiş olduğundan bazı ulvi âlem seyahatlerinde zevcesi Peri’yi de orada görerek gelip durumu kıza haber verdiğinde o cilveli aşüfte: “Evet! Seni gönderip de yalnız kaldıktan sonra canım sıkıldığından ben de kanatlanıp arkan sıra uçmuş gelmiştim.” der ve mecnunu buna da inandırırdı.
Aradan bir sene geçince Peri’den nur topu gibi bir erkek evlat dünyaya geldi. Bunun güzelliği, mutlaka peri kızı olduğunu Daniş Çelebi’ye ispat etmişti. Bu kadar güzel bir çocuğa yine Cemal isminden başka isim vermek yakışır mı?
Karı koca ve Saliha Molla, Cemal Bey’i taltif ve ikramlarla büyütmeye başladılar. Fakat Saliha Molla bu torununu çok zaman seyretmeyle pek lezzet alma fırsatı bulamadı. Çocuk bir buçuk yaşına ayak bastığında o da öbür âleme ayak attı, gitti.
Hane içinde bir mecnun ve bir de mecnunun dadısı bulunan Dil-ferah ile kendisinden başka kimse kalmaması üzerine Peri’nin etkisi daha da genişlemişti. Mayası afacanlık ve aşüftelikle yoğrulmuş olan bu can belasının böyle başlı başına bir hanede ve Daniş Çelebi gibi bir mecnunun refakatinde bulunmak değil; pek büyük bir baskı altında bulunsa bile yine bildiğini icradan geri kalmayacağı aşikârdır. Aksine meydanı kendi afacanlığı için açık görünce ve bu âlemde kendine uygun bir eğlence de bulamayınca, kocasının da o mecnunluk hâlleri artık kendisini eğlendirmeyince, çaresiz divaneyi ulvi âlem seyahatlerine daha sıkça ve hatta her gece göndermeye başlayıp kendisi ise her bir arzusu için boş kalan bu aşağı âlemde bildiği gibi at oynatmaya koyulmuştu.
Bu esnada ortaya çıkan garipliklerden olmak üzere şunu hikâye edelim ki:
Daniş Çelebi cenapları, ilk gece Engürusizade Nafiz Efendi’nin konağında peri kızının pericesine icra ettiği eğlenceden fazlasıyla memnun olduğunu hatırlatmakla, bir gece böyle bir âlem daha icrasını rica etmişti. Peri ellerini çırptı çırpındı. Birtakım hayali ve gaybi adamlara laf söylüyor ve cevaplarını alıyor gibi yaptı. Bir aralık kızgınlık belirtileri de gösterdi. Nihayet mecnuna “Hınzır kaltaklar benden izin almaksızın Kaf Dağı’nın arkasında ve Gümüş Denizi’nin öte tarafında bir Çemenistan’a gidip kendi kendilerine zevk ediyorlarmış. Gerçi emrettiğim anda gelirler ise de bugün, gündüzden beri eğlenceyle meşgul olduklarından buraya şimdi kendilerinden geçmişçesine geleceklerdir. Böyle bir alay sarhoştan zevk alınır mı? Artık çaresiz yarın akşama kalacak.” diye izah ile istediği zevk âlemini ertesi akşama kadar ertelemeye muvaffak olabildi. Ya ertesi akşam?
Oo! Ona şüphe mi ister! Kadın, daha gündüzden gönderdiği haber üzerine kendisine dans sanatını öğretmiş olan çengiler ile kadın çalgıcıları, birçok hamam ustaları ve zarif insanları davet etmiş, Çelebi ile bir güzelce eğlenmek için icap eden hareketlere dair gerekli talimatı hepsine vermişti.
Bu rezalet takımı yerli yerinde saklı olduğu hâlde akşam Daniş Çelebi geldiğinde, Peri de dün geceki arzusunu unutup unutmadığını öğrenmek için Çelebi’yi gayet şen ve neşeli bir tavır ile karşıladı. O kadar işvebazlıklar gösterdi ki, karşısında göbek atmak nevinden danslar icra ederek keyfiyeti herifin hatırına getirdi. Nihayet arzuladığı gibi deliden “Ha! Hani ya sen dün gece bir zevk âlemi düzenlenmesini istemiştin. Acaba bu akşam mümkün olacak mı?” diye sordu. Fakat buna uygun cevap almak için kızın acele ettiğini sanmamalısınız. Aşüfte idi. Cilveli idi. Kurnaz idi. Dolayısıyla düzenlediği hileyi layıkıyla icra için büsbütün bilmezliğe vurarak dedi ki:
Peri: “Nasıl zevk âlemi?”
Daniş: “Canım, hani ya peri kızlarını çağıracaktın.”
Peri: “Vallahi periler hatırımdan çıkmıştı. Dün gece de kendilerine haber vermedim.”
Daniş: “ ‘Ümitsiz olarak’ canım, niçin böyle edersin? Senden kırk yılda bir iyilik istedim…”
Peri: “Dur bakalım. Yine Kaf Dağı’nın arkasına ya da Dış Deniz’in öte tarafına gitmemişler ve sarhoş olup edep dairesinin dışına çıkmamışlar ise!”
Daniş: “Etme Allah’ını seversen Periciğim. Sarhoş olsunlar, ne olurlarsa olsunlar. Sarhoşluğun ne zararı var? Daha güzel! Daha neşeli olurlar.”
Peri: “Dur öyleyse bir kere bakayım.” diye yine her zamanki gibi el çırptı. Çırpındı. Görünmeyen kişilerle konuştu. Nihayet “gelsinler” emrini verince sanki periler Kaf Dağı’nın arkasında ya da Dış Deniz’in öte tarafında değilmiş içerideki odadaymışlar gibi bir anda geldiler. Hem de ne geliş! Ama ne rezalet! “Ya hey!” naraları oda kapısından Daniş Çelebi’nin kulağında güm güm gümledi ve kulağının zarını çın çın çınlattı. Rakılar! Amberler! Mezeler! Çalan çağıran bir tarafta, kadehleri tokuşturanlar bir tarafta! Dans eden, hora tepen, zıp zıp sıçrayan bir tarafta! Daniş Çelebi hayran! Rezaletin ayyuka varışı üzerine ne yapacağını da şaşırmış, alıklaşmış, yılışmış, kalmıştı.
Aşüftelerden her biri eline birer kadeh alarak ve meze olarak da busesini takdim ederek “Benim aşkıma! Peri Hanım’ın aşkına!” diye teklif ettikleri içkileri, şarapları reddetmek Daniş Çelebi’ce mümkün olamadığı gibi hepsini hoşnut etmek ve devamında kendi neşesini de arttırmak için birbiri arkası sıra cümlesini yuvarlamakla ve bir aralık neşesi barut gibi birdenbire parlamış idiyse de devamı da ancak barut parıltısının devamı kadar olmuştu ve sonradan da birdenbire sönmüş ve çaresiz mecnun oturduğu yerde zıbarmış, gitmiştir.
Kadınlar asıl zevk ve sefayı Daniş Çelebi’nin zıbarmasından sonra kızıştırdılar. Öyle bir dereceye getirdiler ki, burada ayrıntısıyla açıklamaya imkân yoktur. Âlemde o kadar bahtlı olup da böyle bir âlemi gizli bir manzaradan seyretmiş olanlardan başka bunun derecesi kimseye malum değildir ve olamaz.
Daniş Çelebi, ertesi günü öğleden sonra uykudan uyandığında akşamki hâli, ancak bir rüya gürmüşçesine hatırlayabilmişti. Zevk âlemine dair Peri ile birkaç söz ettiler. Garip değil midir ki Peri hazretleri, bu akşamki ahenkten memnuniyet göstermedi. “Ben onların hâlini bilirim. Onlar eğlence âlemine girdiler mi işte böyle insanoğlunun tahammül edemeyeceği dereceye varırlar da seni hasta ederler. Çünkü periler zaten bir ruhtur. Rakı da ruhtan ibaret olmakla ruhun ruha tesiri olamaz. Neyse sen kendin istedin. Kendi düşen ağlamaz. Şimdi de baş ağrısına ve vücut yorgunluğuna tahammül etmelisin!” dedi. Daniş Çelebi için zaten tahammülden başka ne vardır ki?
SEKİZİNCİ BÖLÜM
СКАЧАТЬ