Çengi. Ахмет Мидхат
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Çengi - Ахмет Мидхат страница 6

Название: Çengi

Автор: Ахмет Мидхат

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6485-95-2

isbn:

СКАЧАТЬ şu karar üzerine bir akşam Daniş Çelebi’yi davet ettiler. Çubuklar çekilip kahveler içildikten sonra tam sohbet esnasındaydı ki oturdukları odanın kapısı açılıp, içeriye bir kız girdi. Ama kız, gerçekten peri yüzlü! Gariplik şunda ki bu kızı yalnız Daniş Çelebi’nin gözleri görüyordu. Gerek Engürusizade ve gerek diğer hazır bulunanlar kızı görmek değil odaya bir kimsenin girişini dahi hissedememişlerdi.

      Daniş Çelebi kızı görünce “Aman ne parlak kız!” diye yerinden davranıp bir karşılama hareketi gösterdiği zaman, Nafiz Efendi vesaire ahbaplar “Nasıl? Rüya mı görüyorsunuz Çelebi?” diye hayretlerini beyan ettiler. Bu zamana kadar kız da, Çelebi’nin yanına sokulup, “Sus! Sesini çıkarma. Ben peri kızıyım. Beni bu odada senden başka kimse görmez. Hatta söylediğim sözleri de senden başka kimse işitmez. Eğer istersen ben kendimi onlara da gösterebilirim. Ona göre davran.”

      Daniş Çelebi, kızdan şu talimatı alınca pek fazla ağzı açık olarak hazır bulunanlara dönüp hitap ile: “Efendiler! Sizin gözünüz vardır, ama görmez. Kulağınız vardır, ama işitmez. Siz âlemin yalnız dışını görürsünüz. Sırlarını göremezsiniz. Çünkü gözünüz ve kulağınız simya ilmiyle uğraşmamıştır. Ben size kıyas edilemem. Ben şimdi şu oda içinde sizin görmediklerinizi görür, işitmediklerinizi işitirim.” deyince hepsi bir hayret gösterdiler.

      Hazır olanların şu hayreti ve peri kızının, “İşte gördün mü bak! Beni göremiyorlar. Ve sana söylediğim sözleri işitemiyorlar. Eğer validen Saliha Molla’nın sana verdiği Süleyman mührünün sayesinde cinlerin ve perilerin sana ne kadar itaatkâr ve bağlı olduklarını bunlara göstermek istersen, emret kendimi onlara da göstereyim.” demesi üzerine mecnunun büsbütün kulakları kabardı. “Evet, hiç hayret etmeyiniz. Eğer isterseniz, gördüğüm şeyi size de göstereyim. Bir kız ki insanlar içinde emsalini hiç görmemişsinizdir. Peri kızıdır.” dedi ve hazır olanlar tarafından, “Aman Daniş Çelebi, Allah aşkına olsun bize de gösterirsen, lütfetmiş olursun.” yollu ricalar edilmesi üzerine hepsine görünmesi için kıza emir verdi.

      Bunun üzerine peri kızı acayip bir hareket gösterdi. Böylece hazır olanlar da kendisini görmeleriyle cümleten hayrette kaldılar. Her biri kızın güzelliğine övgüler sunarak ve Daniş Çelebi’yi de methederek tebrik ettiler. Peri kızı ise bunların hepsine nazikâne iltifatlar ile “Beyler! Bu gece, Daniş Çelebi hazretlerinin sayesinde bir güzel eğlence ile vakit geçirmek isterseniz Çelebi hazretlerinden rica ediniz o da bana emir versin. Size derhâl perilerden bir kol çalgı getireyim. Bu gece yiyip içip eğlenelim. Bizzat kendim dans ederek sizi eğlendireyim.” dedi. Ne nimet!

      Pericesine bir eğlenceyi kim cana minnet bilmez? Müsaade için hepsi Daniş Çelebi’nin ayaklarına kapandılar.

      Aklı zaten zıvanasından çıkmış olan Daniş Çelebi değil ya! Böyle bir komedyayı benim diyen akıllılara bile oynamış olsalar çıldırmamak mümkün değildir. Zira oyundan herkes kendisine düşen vazifeyi o kadar maharetle icra ediyordu ki, Daniş Çelebi şöyle dursun, âdeta kendileri bile maceranın sıhhatine inandırmak derecesini buluyorlardı.

      Dolayısıyla Daniş Çelebi de olayın hakikatinden asla şüphe etmeyerek vakar ve azametle peri kızının ahenkli icrasına müsaade gösterir göstermez ve kız da elini çırpar çırpmaz oda kapısı açılıp, birkaç tane cariye içki ehlini getirdi ve derhâl oda dışında kemanların, lavtaların, santurların tıngırtısı işitilmeye başladı. Öyle acele ile işe başladılar ki, perilerden başka kimseye mahsus değildir.

      Bir yandan kadehler devreder, bir yandan mızraplar ahenkle çalınır. Orta yerde de peri kızı, gerçekten insan evladında emsali görülmemiş bir çeviklik ile öyle oynadı ki, hazır bulunanlar da şevk ve neşelerinden naralar atmak derecelerine getirildi. Hele şu mecliste Daniş Çelebi’nin mevkisi büsbütün düşünülmeye muhtaç kalır. Şarap ve içki ile alışkanlığı olmadığından birkaç kadeh parlatır parlatmaz neşesi de birdenbire parlamış ve bu ahenk, bu gösteri kendi fermanıyla periler tarafından meydana getirildiğini düşündükçe kendisini gerçekten zamanın Süleyman’ı zannetmişti.

      Ya peri kızının işvebazlığı? Dans arasında süzdüğü gözleri, hep Daniş Çelebi’ye doğru süzerdi ve dudağı üzerinde kondurduğu latif bir tebessüm ukdesini de yalnız Daniş Çelebi’ye gösterirdi. Dolayısıyla gamzelerin delalet ettiği bin mana ve iddiayı da yalnız Çelebi hazretleri anlar. Çünkü perice olan bu davranışta ondan başka kimsenin ihtisası yoktur.

      Kafalar ısındıkça kız, bir aralık gelip Daniş Çelebi’nin kucağına oturmasın mı? Daniş Çelebi taşkınlığın bu derecesinden sakınmak istediyse de kız, “Sen telaş etme onlar benim bu davranışımı görmezler. Ben kendimi yine onların gözlerinden gizledim.” demesiyle ve o aralık, “Hazır olanlar da canım peri kızı nereye gitti. Acayip şey! Yine görünmez oldu.” diye aranmaya başlamasıyla Daniş Çelebi’ye de bir kalbî rahatlık geldi.

      Artık bundan sonra Çelebi’nin peri kızıyla olan aşkı görenleri gülmekten kıracak bir derecede idiyse de, herkes önceden tembihli bulunduğu için gülmek ve hatta aşkın icrasına fazlaca dikkat etmek derecesinde de Çelebi’ye şüphe verecek en küçük bir harekette de bulunmuyorlardı.

      Her şeyden önce kızın verdiği cesaretten sıkılarak çekinmek isteyen Çelebi hazretlerinin sonradan gelen cesareti onu âdeta her şeyin dışına çıkarıp işin daha ilerisine varmak istemesine ne dersiniz? Sizin diyeceğinize hacet yok. Denilecek şeyi, yine peri kızı demişti. Yani zemin ve zaman bu dereceye kadar müsait olmadığını söyleyerek kaçınmıştı.

      Sözün kısası saat beşe, altıya kadar bu fevkalade şekilde eğlenildiyse de, işte işin ondan sonrası yaman çıktı. Zira mecnun hanesine dönerken peri kızını mutlaka beraber alıp götürmek davasına başlamış ve bu davada delil olmak üzere bu kızın peri kızı olması ve kendisinin Süleyman mührüne sahip olması durumu iddiasına kuvvet vermişti. Gerek Engürusizade ve gerek dalkavuklar ve hatta uşaklar yalvarmaya kalkıştılar ise de fayda vermedi. “Canım Daniş Çelebi! Sen çocuk musun? Yoksa çıldırdın mı? Muradımız seninle bir şakaydı.” diye dursunlar, fakat Daniş Çelebi’yi inancından çevirmek mümkün mü?

      İş mücadele ve yalvarmanın son derecesine vardı. Hatta kavga ve dövme demleri de yaklaştı. Kızı divanenin elinden kurtarmak mümkün olamadı. Rezalet ayyuka çıkmak derecesini bulunca Engürusizade yaptığı şakaya pişmanlıkla beraber: “Bırakınız alsın götürsün. Kendisi mecnun ise, annesi mecnun değildir ya? Başkasının malı olan cariyeyi elbette bu mecnunun şehvet şerrinden korur. Sabah ola hayrola. Yarın işe bir şekil veririz.” demesiyle uşaklar engel olmaktan geri çekildiler. Daniş Çelebi de peri kızını koluna takıp hanesine kadar getirdi.

      İşte böyle mecnunca şakaların pişmanlık veren neticeleri görülmesi de nadir hadiselerden değildir.

      YEDİNCİ BÖLÜM

      Engürusizade, mecnuna müdahale etmenin mümkün olmadığını gördüğü zaman “Sabah ola hayrola.” demişti. Dönen dünya binlerce geceyi seher ettiği gibi o geceyi de sabaha vardırdı. Ancak bu sabah Engürusizade için hayırlı bir sabah olabildi mi? Heyhat! Deli pazarı? Meğer Daniş Çelebi hazretleri, o gece peri kızının yine pericesine olan nimetleriyle kendinden geçmiş, gitmiş.

      Ertesi sabah Engürusizade ile Saliha Molla arasında bir kızılca kıyamettir koptu. Ama faydası ne! Atılan ok geri СКАЧАТЬ