Название: Paris’te Bir Türk
Автор: Ахмет Мидхат
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6485-56-3
isbn:
Yedinci Bölüm
Kaliksberg’in defolması, Cartrisse’in sırtından bir büyük yük kalkmış kadar hiss-i tesir göstermiş olduğu cihetle ondan sonra kadının zaten sertlik içinde bir letafet-i kibarane tasvir eden çehresi biraz daha handan olmuştu. Ancak henüz yeni bir bahis açılmamış olduğu ve aradan beş on dakika kadar zaman sessizlikle geçtiği cihetle bu defa Monsieur Gardiyanski bir bahse başlangıç olmak üzere şöyle bir söz söyledi:
Gardiyanski: “Dün akşam kıç üzerinde gördüğünüz madame ile oldukça laubalice görüşmekteydiniz. Galiba sohbetiniz kuvvetlice olmalıdır.”
Cartrisse: “Oo! Pek kuvvetli! Âdeta evladım gibi severim.”
Nasuh: “Catherine ismiyle hitap ettiğiniz madama, ‘evladım’ demenizi ben âdeta protesto ederim madame! Ancak kız kardeş olabilirsiniz.”
Cartrisse: “Aramızda hasıl olacak muhabbet, sadece dalkavuklukla mı hasıl olacak Monsieur Nasuh?”
Nasuh: “Estağfurullah… Sözüm ciddidir.”
Gardiyanski: “Ben de o fikirdeyim!
Cartrisse: “Ben kırk yaşına varıyorum efendiler! Catherine henüz yirmisine girmemiştir. Vaktiyle bir kızım olsaydı şimdi!.. Ah!.. Onun kadar olurdu.”
Kadının burada ah etmesi gerek Gardiyanski’nin ve gerek Nasuh’un nazarıdikkatlerini açtı ise de bu ah, derdimi sorsunlar da hikâye edeyim tasavvuruyla çekilen ahlardan olmadığı, Cartrisse’de buna dair başka bir emare görülememesiyle anlaşıldığından erkeklerin ikisi de bu noktada büyük bir meraka tabi olmadılar. Bunun üzerine Gardiyanski konuşmalarına hemen hiçbir fasıla vermeksizin:
Gardiyanski: “Bu lafınızı gerçek olmak üzere telakki ederiz. Ancak kırk yaşına yaklaşan bir kadına ihtiyar nazarıyla bakmaya da hiçbir mecburiyetimiz yoktur.”
Nasuh: “Bu sözünüz doğrudur Monsieur Gardiyanski! Ben ise şöyle bir muvazene daha yapmaktayım: Kırk yaşına yaklaşan bir kadının yirmi yaşına varan diğer bir kadına kızım demektense kız kardeşim demesi daha uygundur. Zira böyle bir çift ana ile kız nispeten az bulunur. Şu kadar farklı iki kız kardeş ise elbette o kadar nadir değildir. Ama hesabımı Avrupa kadınlarına kıyasla yapıyorum. Yoksa İstanbul’da on üç yaşında kocaya varmış olan bir kız, otuz yaşına varmadan torununu görmeye dahi muvaffak olabilir.”
Gardiyanski: “Her ne ise!.. Madame Cartrisse bize Catherine’in hâlini anlatacaktı. Araya söz karıştırdık.”
Cartrisse: “Evet. Anlatacağım hâli şu ki pek nazik bir kadındır.”
Nasuh: “Başka kadınlar huzurunda olsam söylemeye cesaret edemez idiysem de sizin serbestliğinize güvenerek cesaret alabilirim ki madame, dostunuz Catherine, nazik olduğundan ziyade güzeldir de!..”
Cartrisse: “Vakıa kadın kısmı kendi yanında başka kadınlara güzel denilmesini istemez ise de benim o kadınlardan olmadığımı anlamış olmanıza teşekkürler ederim. Evet! Catherine nazik olmaktan ziyade güzellik ile vasfedilecek bir hanımdır. Servet ve malı da hüsnü ve nezaketi nispetinde.”
Gardiyanski: “Demek oluyor ki büyük bir ailedendir.”
Cartrisse: “Hayır.”
Gardiyanski: “Ya öyle ise bu kadar servet…”
Nasuh: “Belki ailesi büyük bir aile olmadığı hâlde pek zengin bir ailedir. Zira benim nazarımda büyüklük başka bir şeydir, zenginlik de başka.”
Cartrisse: (Nasuh’un bu sözünü pek ziyade dikkat ve ehemmiyetle dinleyerek) “Acayip!”
Nasuh: “Evet! Büyüklük servetten ibaret değildir. Yalnız servet dahi büyüklükten sayılmaz. Belki bu hikmetim dahi kabule değer değildir. Ama ne yapayım benim fikrim bundan ibarettir. Hem de kendim fakir fakat büyük aileden olduğum için böyle söylemiyorum. Ben ne büyük ailedenim ne de zengin. Mücerret inancımı size haber veriyorum.”
Cartrisse: “Bu inancınız bence pek makbuldür. Fakat zavallı Catherine’in ne büyük ne de fakir hiç ailesi yoktur.”
Gardiyanski: “Ya öyle ise bu serveti nerede bulmuş?”
Cartrisse: (tebessümle) “Bu suali soracağınızı beklerdim Monsieur Gardiyanski!.. İnsanlar ne acayiptirler! Her şeyin mevridinden ziyade servetin mevridini ne kadar ehemmiyetle sual ederler! Hem yemin etsem başım ağrımaz ki şu anda sizin fikriniz biçare Catherine aleyhinde kötü hüküm vermiştir.”
Gardiyanski: “Uyarınız pek nazikane ise de madame, ağzımdan gayriihtiyari çıkmış olan bu söz üzerine olduğunu bildiğim cihetle ben kendimi mazur görürüm. Zira kendimi, siz henüz tanımaz iseniz de ben pek iyi tanırım ki servetin mervidini tam bir ehemmiyetle merak edenlerden olmadığım gibi pek kısa sürede servete nail olmuş bir genç ve güzel kadının aleyhine derhâl kötü hüküm verecek kadar çiğ adamlardan da değilim.”
Cartrisse: “Öyle ise sözümü geri aldım.”
Nasuh: “Öyle ise madame, ahvalini birtakım garabet içinde gizlediğiniz şu madame mı mademoiselle mi ne ise Catherine hakkında lütfen izahat veriniz de âlemi merakta bırakmayınız.”
Cartrisse: “Bu o kadar merak edilecek bir şey değildir. Veledizina dairesine bir çocuk bırakılır. Alameti sol taraf böğür kemiğine çizilmiş bir istavrozdan ibaret olur. Kundağı arasında çıkan bir kâğıt üzerinde dahi kıza Catherine ismi verilir. Sonra kız büyür. On beş yaşına varır. Bir gün bir mektup daha gelip kızın namına filanca bankaya beş yüz bin frank bırakıldığını müjdeler. İşte bu suretle bir kız yirmi yaşında iken değil hatta on beş yaşında iken bile Karun kadar servet sahibi olabilir. Bunda şaşılacak ne var?”
Nasuh: (Cartrisse’in söylediği bu söze güya öteden beri vâkıf imiş de şimdi kadını daha deşip söyletmek istiyormuş gibi bir tavır ile) “Amma yaptınız ha! Siz gittikçe o kadar garip katmerler açıyorsunuz ki!”
Gardiyanski: “Vallahi öyle! Bu kızı oraya getiren kim? Parayı gönderen kim?”
Cartrisse: “Eğer bunlar bilinecek bir şey olsaydı bilinirdi. Bir şey ki bilinecek şeylerden olmaz. Onu bilmeyi de o kadar merak etmemelidir.”
Gardiyanski: “Nasıl etmemelidir a madame!
Cartrisse: “Pekâlâ! Haydi bakalım merak ediniz! Ne öğrenirsiniz? Merakınız pek boşuna olur.”
Nasuh: “Şimdi bu Catherine’in dâr-ı dünyada hiçbir kimsesi yok ha?”
Gardiyanski: “Kendisiyle izdivaç?..”
Cartrisse: “O! O pek çok! Catherine’in aşkıyla çıldırmak derecesini bulanları СКАЧАТЬ