Paris’te Bir Türk. Ахмет Мидхат
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Paris’te Bir Türk - Ахмет Мидхат страница 8

Название: Paris’te Bir Türk

Автор: Ахмет Мидхат

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6485-56-3

isbn:

СКАЧАТЬ “Zaten bize eğlence lazım değil mi? Okuyunuz da dinleyelim.”

      Nasuh: (Birçok girişi hem de pek güzel zevzekçe yazılmış olan girişleri geçtikten sonra şu suretle okumaya başladı.) “İstanbul Şark milletlerinin bir ekspozisyonu olup orada Şark milletlerinden her nevi adam bulunur ve her lisan konuşulur.”

      Cartrisse: “Bu yalan değildir zannederim.”

      Nasuh: “Sabrediniz. (okur) Vakıa bu keyfiyeti şöyle haber vermek okuyanlara hoş görünür ise de İstanbul’da bulunanlar için hoş değildir. Çünkü bir dükkâna girip de mesela ekmek alacak olsanız ekmeğin on on beş lisanda adını söylemeye mecbursunuz. Zira ekmekçi hangi milletten ise kendisine o milletin lisanını söylemenizi ister.”

      Cartrisse: “İşte bu mübalağa zira…”

      Kaliksberg: “Yalan bile!”

      Nasuh: “Sabrediniz efendim! Gözüme bir şey daha ilişti. (okur) İstanbul’da Türkler hiç hatır gönül bilmezler. Yolda insanın üzerine o kadar bağırırlar ki başka memlekette olsa düelloya davet edilirlerdi. Lakin onlara hiç ses çıkaramazsınız. Zira henüz barbar olduklarından sizi derhâl vurup öldürebilmeleri ihtimal dâhilindedir.”

      Gardiyanski: “O! Bu herifin kalemi şiddet ve süratini gittikçe arttırıyor.”

      Nasuh: “Hele şurasını dinleyiniz. (okur) Türkler o kadar barbardırlar ki hâlâ Ayasofya Camii’nin eski kapılarının üzerinde Hristiyanlık işaretleri olduğu hâlde dokunmayarak her zaman ibadethaneye girdikçe bahsi geçen işaretlere hakaret nazarlarıyla bakarlar.”

      Cartrisse: “Elverir Monsieur Nasuh! Demek oluyor ki muharrir efendinin fikrine göre eğer Türkler Ayasofya mabedini yerle yeksan etmiş olsaydılar o zaman medeni addolunacaklardı. Gerek resimlerini ve gerekse tasvir ve işar11 şeklini pek beğendik! Ressam ve muharrire tarafımızdan teşekkürler ediniz!”

      Nasuh kâğıtları sahiplerine iade etmeye gittiği zaman Cartrisse ile Gardiyanski ve Kaliksberg arasında şu sözler teati olundu:

      Cartrisse: “İşte bizim Avrupalıların Türkiye’yi layıkıyla tanıyamamaları bu zevzek muharrirlerin bu gibi hezeyannamelerinin suçudur. Monsieur Nasuh doğrusu ya hak kazandı.”

      Gardiyanski: “Ya herifler ne yapsınlar efendim? Bu gibi uydurma şeyler ile okuyuculardan beş on para dolandırmazlar ise ne ile yaşasınlar?”

      Kaliksberg: “Bir milletin gerçek hâlinin, ecnebiler nazarında meçhul kalması bazı ince politikalar münasebetiyle kârlı bir şeydir!”

      Nasuh: (dönüşünde) “Elhamdülillah daha beni ilk tanımaya başladığınız esnada mübalağacı bir adam olmak üzere tanımadınız madame!”

      Cartrisse: “Bundan sonrası için de ihtiyatlı bulunmak lüzumunu hissettim.”

      Nasuh: “Bu bana ait bir şey değildir. Şimdi söyleyecek şu sözüm kaldı: Siz İstanbul’un yeni gelişmelerinden olmak üzere Avrupakari giyinmiş birçok adam bulunduğunu beyan ettiniz. İstanbul’un gelişmişliğine dair gördüğünüz misal yalnız bundan ibaret midir madame?”

      Cartrisse: “Bu gelişme az gelişme midir? Bir millete eski kıyafetini terk ettirmekten güç bir şey mi olur?”

      Nasuh: “Bendenize kalır ise ondan daha kolay hiçbir şey olamaz. Büyük Petro gibi bir adam olur da bir günde kıyafet değişikliğini emreder ve emrini icra ettirebilir. Yahut bu yolda cahilce heves eden birinin koca bir halka yol göstermesi dahi mümkündür. Fakat size şunu sorarım ki şimdi Paris halkına bir aba, potur, cepken filan giydirsek, başlarına dahi kocaman birer fes veyahut sarık koysak Parisliler barbar olurlar mı?”

      Cartrisse: “Yok!”

      Nasuh: “Öyle ise teslim ediniz ki gelişmelerde, gerilemelerde, medeniyette, bedeviyette elbise ve kıyafetin hiçbir dahli yoktur. İstanbul’un gelişmesine dair başka deliliniz var ise onu görelim.”

      Cartrisse: “Ey, sanki siz İstanbul’da hiç gelişme yoktur davasında mı bulunacaksınız?”

      Nasuh: “Ben istediğim ciheti tutabilirim.”

      Kaliksberg: “Yani avukatlıkta, bahis ve sözle mücadelede olan maharetinize itimadınız vardır demek.”

      Nasuh: “Hayır efendim! Öyle bir benlik davasında da değilim. Bu mesele iki cihete münkasim olur. Bir ciheti Türklerin eski medeniyetlerinden pek çok şeyi kaybetmiş olmalarıdır. Diğer ciheti ise yeniden bazı şeyler kazanmış bulunmalarıdır. İşte ben dahi edeceğim bahsi bu iki cihete bina ederek idare ederim.”

      Cartrisse: “Ey, Türklerin kaybettikleriyle, kazançlarını düşünür iseniz hangisini fazla bulursunuz?”

      Nasuh: “Elbette kazançlarını.”

      Cartrisse: “İşte ben de bu görüşteyim. Eğer benden bir delil isterler ise ben de sizi gösteririm. Derim ki işte Türkler hiçbir şey kazanmamışlar ise bir Nasuh kazanmışlardır ki bu kazançları her kayıplarından fazladır.”

      Nasuh: “Bu derece teveccühünüze mazhar olmakta bulunduğuma teşekkür etmeye borçlu isem de teveccühünüze bu kadar tez mazhar olmuş bulunduğumu da tehlikeli görmekteyim.”

      Gardiyanski: “Bu ne için ya? Ben size bir büyük muhabbet peyda etmekte olduğumdan sizi muhabbetin husul süratine tehlike manası verir görünce şaşmamak elimden gelmez.”

      Nasuh: “Vakıa gülünç bir hikmet-füruşluk12 etmiş olacak isem de artık söz dudaklarıma kadar gelmiş olduğundan esirgemeyip söyleyeceğim: Efendim bir matematik kuralı vardır ki ekser hesaba muvafık gelir. O da çok kemiyyetin meydana gelmesinin çok zamana bağlı olmasıdır. Kemiyyet-i külliyeyi az zamanda husule getirmeye çalışır iseniz neticesiz kalırsınız.

      Meşe ağacı kırk yılda husule gelmez. Fakat beş yüz yıl payidar olur. Çam ağacı beş on senede husule gelip yine o kadar az bir müddet zarfında mahvolur. Makine fennince, küçük bir kuvvetle en büyük ağırlıkları çekmek mümkündür. Fakat gayet aheste olur ise… Ve illa mümkün değildir.”

      Cartrisse: “Bu hikmetinizi bana beğendiremediniz Monsieur Nasuh.”

      Gardiyanski: “Bana da hiç!”

      Kaliksberg: “Bazı kuvvetler dahi olanca şiddetini bir anda gösteremez mi? Mesela barut gibi!”

      Cartrisse: “Sadova Muharebesi galibi olan bir Prusyalının bulduğu misal pek şairanedir! Siz isterseniz pek şairane sözler de söyleyebilirsiniz Monsieur Kaliksberg!”

      Kaliksberg: “Hayhay!”

      Prusyalının şu cevabına biraz gülüştükten sonra:

      Cartrisse: “Hasılı Monsieur Nasuh siz garip bir adamsınız! Hele dostluğunuzun pek güç kazanılabileceğine üzülürüm.”

      Nasuh: “Ben sizi üzdüğüme pek çok üzülürüm madame. Fakat acizane şunu da arz ederim ki ben sizin gibi muhterem zatların muhabbetini СКАЧАТЬ



<p>11</p>

İşar: Yazı ile haber vermek. Anlatmak, bildirmek. (e.n.)

<p>12</p>

Hikmet-füruş: Hikmet bildiğini iddia eden, hikmet satan. (e.n.)