İslamsız Müslümanlık. Abdülbaki Erdoğmuş
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу İslamsız Müslümanlık - Abdülbaki Erdoğmuş страница 10

Название: İslamsız Müslümanlık

Автор: Abdülbaki Erdoğmuş

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6865-51-8

isbn:

СКАЧАТЬ 38 yılında Antakya Hristiyanlığın merkezi haline gelmiş; Hristiyanlık Urfa üzerinden yayılmaya başlamıştır. Bu dönemde Antakya-Harran ve Nusaybin Akademileri felsefe-bilim çalışmalarıyla tanınmıştır. Ayrıca Hristiyanlığın yayılmaya başladığı bu dönemde dünyada bilinen iki güçlü devlet, Roma ve Pers İmparatorlukları hüküm sürüyordu.

      Mekkeli Arapların, özellikle de tüccar ve entelektüellerin bu gelişmelerden habersiz olmaları mümkün değildir. Muhammed gibi genç bir tacirin de habersiz olduğu düşünülemez. Hz. Muhammed’in Şam’a giderken Harran ve Hatay gibi ilim ve din merkezlerini bilmemesi, peygamberliği için bir mucize olmadığı gibi bilmesi de peygamberliği için bir avantaj değildir.

      Şam seferlerinde amcası Ebu Talip ve Rahip Bahira’yla görüştükleri de birçok kaynakta yer almıştır. Bazı kaynaklarda “Hz. Peygamber’in yirmi beş yaşlarında iken Hz. Hatice’nin ticaret kervanıyla Suriye’ye yaptığı ikinci seyahatte Bahîrâ’yı bir daha ziyaret ettiği, bu ziyarette Ebû Bekir ile Bilâl’in de bulunduğu” yer almaktadır. Ancak bu ikinci seyahatte karşılaştığı rahibin Bahîrâ değil onun halefi Nestûrâ olduğu” iddia edilmektedir.6 Bu olayı, Hristiyan din bilginlerinin “Hz. Muhammed’in dini bu rahiplerden öğrendiği” iddiaları, Müslüman din bilgilerinin de görüşmeyi reddetmeleri nedeniyle akıl, ilim ve gerçeklikle izah etmek mümkün değildir.

      Görüşmelerin inkâr edilmesi peygamberliği güçlendirmediği gibi görüşmenin de peygamberlik için bir eksiklik ve kuşku oluşturmayacağı çok açıktır.

      Hz. İbrahim’in Nemrud’un himayesinde ve yakınında büyümesi peygamberliğine bir halel getirmiş midir?

      Hz. Musa’nın Firavun sarayında büyütülmesi, eğitilmesi peygamberlik için neden bir eksiklik olsun? On yıl Hz. Şuayp ile yaşadığı hâlde Tevrat öğretilerini ondan aldığını iddia etmenin, Hz. Musa’ya iftira etmekten başka inkarcılara ne yararı olabilir?

      Hz. Yusuf’un sarayda kralın veziri olması bir noksanlık ve şüphe sebebi olabilir mi?

      Hz. İsa’nın Hindistan’da kalması ve din bilginleriyle, kâhinlerle tartışması peygamberlik için bir kusur oluşturabilir mi?

      Peki, Hz. Muhammed’in rahiplerle görüşmesi neden bir eksiklik olsun?

      Hz. Peygamber’in Rahip Bahira ile görüşüp görüşmediği tarihçilerin, araştırmacıların ilgi alanına girer. Ancak Bahira ve Nestura ile görüşmesinin peygamberliğine bir halel getirebileceğini düşünmek anlaşılabilir bir şey değildir.

      Hz. Muhammed’in bu görüşmeler sayesinde dinler ve olaylar hakkında bilgi sahibi olduğu açıktır. Ayrıca Mekke’de oluşturulan akil ve bilge insanların içinde yer aldığı Hilfü’l-Fudûl Cemiyeti üyesi olması da bu tezimizi doğrulamaktadır.

      Hz. Muhammed’in Roma ve İran devletlerini tanıması, Yahudilik, Hristiyanlık ve Zerdüştlük gibi dinler hakkında bilgi sahibi olması doğal bir durumdur. Peygamber olarak buyurduğu “İlim Çin’de de olsa gidip alınız.” tavsiyesi Çin medeniyeti hakkında bilgi sahibi olduğuna bir işarettir.

      Vahiy öncesi zaman zaman Hira Mağarası’na çekilerek düşünmesi, tefekkür etmesi Hz. İbrahim’in Allah arayışını hatırlatmaktadır.

      Muhammed Mekke’liydi, Kureyş gibi seçkin bir kabiledendi, Beni Haşim gibi soylu bir ailedendi ancak Mekke toplumu, Kureyş kabilesi ve Haşimoğluları gibi putperest değildi.

      9- Müslüman

      İslam, Allah’a teslimiyet dinidir. Allah’a teslimiyeti esas alan bütün dinlerin ve insanlığın evrensel üst kimliğidir. “Müslümanım” demekle, ibadet etmekle, dini ritüellerle, söylem ve kılık kıyafetle iman ve İslam iddiası gerçekçi değildir. “Emredildiğin gibi dosdoğru ol” buyruğunun gereğini yapmakla Allah’a teslimiyet gerçekleşir.

      “O hâlde (ey Peygamber,) seninle tartışanlara de ki: ‘Ben tüm benliğimi Allah’a teslim ettim ve bana tabi olan herkes (de öyle yaptı)!’ Daha önce vahiy verilmiş olanlara ve kitap ile ilgisi olmayanlara sor: ‘Siz (de) kendinizi O’na teslim ettiniz mi?’ Ve eğer O’na teslim olurlarsa muhakkak doğru yol üzerindedirler; ama yüz çevirirlerse, unutma ki senin görevin sadece mesajı iletmektir: zira Allah, yarattıklarını (n kalplerindeki her şeyi) görür.” (Al-i İmran/3:20)

      “Müslümanlık” olarak oluşan geleneğin İslam olmadığı ve Resülullah’ın da böyle bir din tebliğ etmediğini bilmek durumundayız. Yine bu gelenek üzerinden İslam eleştirisinde bulunmak da haksızlıktır. Müslümanların farklı kültür, adet ve gelenekleriyle oluşan din anlayışları Allah’ın dini olan İslam olarak tanımlanamaz.

      Toplumların kültürleriyle, din bilginleri de dahil ilim insanlarının fikir ve yorumlarıyla, sanat, edebiyat, felsefe, astronomi, teknoloji, din, dil, siyaset gibi bilgi kaynaklarının gelişmesi ve genişlemesiyle medeniyetler, ülkeler, imparatorluklar oluşturulabilir ancak Allah adına bir din kurulamaz çünkü dinin tek sahibi Allah’tır.

      Kur’an ilimsiz bir imanı reddederken ilimsiz bir toplumu da “cahiliye” olarak tanımlamaktadır. Bu durumda Kur’ansız bir din de söz konusu değildir. Muhammed İkbal’in ifadesiyle: “Din ne onun ne bunun ne de şunun dediğidir. Kur’an’dan konuştuğun kadar doğru, Kur’an’a uyduğun kadar Müslümansın.”

      Müslüman; bir mezhebe, meşrebe, tarikata, fırkaya, grup veya cemaate aidiyeti ifade etmez, Allah’a gereği gibi teslimiyeti ifade eder. Kur’an’ın tanımladığı Müslüman gerçeği budur.

      “Ve düşünme melekeleri dumura uğramış olanlar dışında kim, bu dünyada gerçekten yücelttiğimiz ve şüphesiz ahirette de dürüst ve erdemliler arasında yer alacak olan İbrahim’in inanç sistemini terk etmek ister?

      Rabb’i, O’na: “Bana teslim ol!” dediğinde; “(Sana), bütün âlemlerin Rabb’ine teslim (Müslüman) oldum!” diye cevap verdi.

      Ve İbrahim çocuklarına bunu aynen vasiyet etti; Yakup da (böyle yaptı): “Evlatlarım! Bakın, Allah size en saf ve temiz inancı bahşetti; öyleyse O’na teslim (Müslüman) olmadan ölümün sizi alt etmesine izin vermeyin.” (Bakara/2:130-134)

      Müslüman kavramını doğru tanımlayarak kavramın, Allah’a, onun yüce kudretine teslim olmuş ve gereğini yapan evrensel, kuşatıcı anlamında anlaşılmasını sağlamak gerekir.

      İslam, evren ve içindeki canlı-cansız bütün varlıkların ve halife (sorumlu) olarak insanın Allah’a zorunlu teslimiyetinin tanımıdır. Bu anlamda İslam bir sistemdir, evren düzenidir ve Allah’ın evrensel nizamıdır. İman ise bunun bilincinde ve bilgisinde gerçekleşir. Müslümanın teslimiyeti bu bilinçle ve özgür irade ile istenir.

      İlhami Güler bu teslimiyeti şöyle belirtmektedir:

      “İnsanların Allah’a teslim olması, boyun eğmesi ve itaat etmesi, ne yapacağı belli olmayan bir karanlık, mutlak güç odağına/yumağına kapaklanması değildir. Tam tersine, bazılarının, Allah’ın ve emirlerinin adil, merhametli ve hikmet sahibi olduğunu “yakinen bildikleri hâlde, salt zalim ve kibirli olmalarından dolayı onun emirlerine karşı çıkanları” (27/14) hakka/hakikate СКАЧАТЬ



<p>6</p>

Bu madde, TDV İslam Ansiklopedisi’nin 1991 yılında İstanbul’da basılan 4. cildinde 486-487 numaralı sayfalarda yer almıştır.