İslamsız Müslümanlık. Abdülbaki Erdoğmuş
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу İslamsız Müslümanlık - Abdülbaki Erdoğmuş страница 5

Название: İslamsız Müslümanlık

Автор: Abdülbaki Erdoğmuş

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6865-51-8

isbn:

СКАЧАТЬ onun Allah’ın emirlerini alıp insanlara aynen ulaştırması; nebilik özelliği de bizzat kendisinin o buyrukları tatbik etmesi, kendini onlardan sorumlu tutarak hayata geçirmesi özelliğidir.”

      Resul özelliği ile asla hata yapamaz; getirdiği mesaja bir harf bile ilave edemez (Hakka/69:44-46) ama nebilik özelliği ile bazı yanlış fetva ve uygulamalarda bulunabilir. (Tahrim/66:1)1

      Hadis ise Hz. Peygamber’in sözleri demektir. Sorun hadisin tanımında veya varlığında değil, hadis diye iddia edilen sözlerin Resulullah’a ait olup olmamasındaki kuşkudur. Bu durum, Hz. Peygamber’in sağlığında yazılı kayıtlarda yer almadığı ve buna izin verilmediği için ancak vefatından sonra gündeme gelmeye başlamıştır. Hadislerin derlenmesi Peygamber’in vefatından sonra 70 ile 200 yıl arasında tamamlanmıştır. Takdir edilmesi gerekir ki bu kadar süre sonra tedvin edilen metinlerin tartışmalı olması kaçınılmazdır. Şîa ve Sünni geleneğin hadis külliyatı arasındaki fark, yakın dönemlerde yazılmış olmalarına rağmen iki ayrı peygamberden rivayet edilmiş gibi farklılık içermeleridir. Bu durum, hadis tedvinindeki tarafgirliğin en belirgin işareti olarak okunmalıdır.

      Hz. Peygamber’den hemen sonra başlayan fikir ayrılıkları, tartışmalar hadis rivayetlerinde kuşku oluşturmaya başlamıştır. Müslümanlar arasında fitne ve bölünmelerin yaygınlaştığı, Cemel, Sıffın savaşları gibi Müslümanların birbirlerini öldürdüğü, on binlerce Müslümanın kanına girildiği bir ortamda rivayetlerin sağlamlığından şüphe etmemek akla ziyandır.

      Tarafların haklılıklarını ispatlamak ve karşı tarafın haksızlığını göstermek için binlerce hadis uydurduğu dikkate alındığında, bir hadisin değişikliğe uğramadan rivayet edildiğinden emin olmak neredeyse imkânsızdır.

      Kur’an’ın bir müdahale ile değiştirilmesi, eksiltilmesi veya fazlalaştırılması mümkün olmadığı için “hadis uydurma” gibi farklı yollara başvurulmuştur. Hz. Peygamber’in vefatından sonra bir hadis furyası başlatılmış, bütün engellemelere rağmen on binlerce uydurulmuş söz, menkıbe, hikâye, öğüt ve hüküm “hadis” diye rivayet edilmiştir. Kur’an üzerinde yapılamayan tahrifat, uydurulmuş hadislerle yeni bir istikamet çizmiş ve Kur’an zamanla devre dışı bırakılmıştır.

      Kur’an yerine, sorunların çözümü için hadislere müracaat edilmiş, oluşan boşluk hadislerle doldurulmuştur. Hadis âlimlerinin titiz çalışmalarına ve çabalarına rağmen uydurulmuş hadislerin tamamen ayıklanması mümkün olmamıştır.

      Hangi gerekçeyle olursa olsun, Kur’an’ın devre dışı kalması dinî hayatı olumsuz etkilemekle kalmamış, dinî anlayışın değişmesine ve farklılaşmasına yol açmıştır çünkü kendisinde bir eksiklik ve şüphe olmayan hadisler değil, sadece Kur’an’dır. “Kendisinde hiç şüphe olmayan ve sakınanlar için bir rehber olan Kitab” (Bakara 2), “Biz Kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık” (Enam 38), ayetleriyle bu durum açık ve kesin bir şekilde ifade edilmiştir.

      Ayrıca hadislerin ilahî bir güvencesi söz konusu değildir, güvence verilmiş olan sadece Kur’an’dır:“Kimsenin kuşkusu olmasın ki, bu uyarıcı/hatırlatıcı mesajı, ayet ayet Biz indirdik: ve yine kimsenin kuşkusu olmasın ki, (bütün tahriflerden) onu yine Biz koruyacağız.” (Hicr/15:9)

      Bugün de durum geçmişten farklı değildir. Şii, Sünni ve diğer gruplar hadis rivayetlerini ancak kendi görüşlerini teyit etmesi durumunda sahih kabul ederler. Mezhep, fırka ve siyasi görüş farklılıkları hadis rivayetlerinde de belirleyici olmaktadır.

      Hadislere ilişkin iddialar Kutsi Hadisler için de söz konusudur. Teorik olarak Resulullah’ın ilham yoluyla aldığı ve ilettiği bir vahiy olması mümkündür veya Hz. Peygamber’in kutsal kitaplardan nakletmiş olması düşünülebilir.

      Peygamber’in sağlığında Kutsi Hadis rivayetlerinin söz konusu olmadığı, yaklaşık bir asır sonra “Kutsi Hadis” adıyla ortaya çıktığı bilinmektedir.

      Hadis rivayetleri hakkında çok yönlü tartışmalar ve farklı görüşler olmasına rağmen “Hadis Külliyatı” çok kıymetli bir çalışmadır; hadis ilmi için başvurulacak en önemli kaynaktır. Hadisler için en temel ilkemiz “Kur’an’a arz” ilkesi olmalıdır. Bir hadis söz konusu olduğunda, onun rivayetinden ve sened kısmından önce, metninin ve anlamının Kur’an’ın ruhuna uygun olup olmadığına bakmak gerekir.

      4- Asr-ı Saadet

      Asr-ı Saadet ile Peygamber dönemi kastedilmektedir. Dört Halife dönemini ayrı tutmak gerekir. Ne yazık ki bu dönemde saadet bozulmaya yüz tutmuş; sivil, çoğulcu ve özgürlük zemini güven kaybetmeye başlamıştır. Halife seçimiyle başlayan hoşnutsuzluk, giderek ayrışmalara yol açmıştır.

      Hz. Peygamber’in sağlığında sahabe, her şeyden önce İslam’ı saf ve berrak bir şekilde yaşıyordu. İktidar odaklı, çıkarcı, siyasal bir programla değil, hayatın doğal akışında İslam’ı pratik olarak ortaya koyuyordu. Onlar için İslam doğal bir yaşam tarzına dönüşmüştü.

      Ashab, sivil, özgür, eşit, farklı olanların haklarıyla var oldukları, bilgi, irfan, hikmet, adalet, dayanışma, ahlak gibi insanlık ve İslam değerleriyle buluşan medeni bir toplum örneğini sergiledi.

      Kadın-erkek müminler imanda, kafir-mümin bütün insanlar ise farklılıklarıyla insanlıkta kardeş ilan edilmişlerdi. Peygamber bu gerçeği Veda Hutbesi’nde (konuşmasında) insanlığa duyurmuştur:

      “Ey insanlar! Biliniz ki Rabb’iniz birdir, atanız da birdir. Bütün insanlar Âdem’den gelmiş, Âdem de topraktan yaratılmıştır. Arap’ın Arap olmayana, Arap olmayanın Arap’a, beyazın siyaha, siyahın da beyaza hiçbir üstünlüğü yoktur. Allah katında üstünlük ancak takva iledir…

      Ey insanlar! Kadınların haklarına riayet etmenizi ve bu hususta Allah’tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları Allah’ın emaneti olarak aldınız. Onların namus ve iffetini Allah adına söz vererek helal edindiniz. Dikkat edin! Sizin kadınlar üzerinde hakkınız olduğu gibi onların da sizin üzerinizde hakları vardır. Sizin onlar üzerindeki hakkınız iffet ve namuslarını korumalarıdır. Kadınların sizin üzerinizdeki hakları geleneklere uygun biçimde yiyecek ve giyeceklerini sağlamanızdır. Kadınlar hususunda Allah’tan korkun ve onlara en iyi şekilde davranın.”

      Veda Hutbesi, Hz. Muhammed’in 1400 yıl önce, karanlık bir çağda insanlığa sunduğu evrensel ilkelerden oluşur. İnsanın temel hak ve özgürlüklerini içeren, eşitliği ve adaleti esas alan bu hutbe, günümüzde geçerliliğini korumaktadır.

      Medine’de inşa edilen medeni toplumun en belirgin özellikleri; özgür birey ve açık toplum olmak, hukukun üstünlüğüne inanmak, başkalarının hak ve hürriyetlerini korumak, kendisi için istediğini başkaları için de istemek, güvenilir ve dürüst olmak, ortak iyilikte ve hayırda yarışmak gibi her çağda yaşanması gereken prensipler ve bu prensiplerin içselleştirilmiş olmasıdır.

      Eleştirel düşünme, özgür inanç, serbest dolaşım ve bilginin yaygınlaşması gibi medeniyet ilkeleri bu dönemde yaşam alanı bulmuştur. Sulhun, selametin, sükûnetin egemen olduğu bir dönemden söz ediyoruz. Bu dönem her çağda örnek olacak bir modeldir.

      Ancak СКАЧАТЬ



<p>1</p>

Bayraktar Bayraklı, Kur’an Tefsiri, Cilt:7, s. 350.