Название: Genç Tulpar Hareketi
Автор: Amircan Alpeyisov
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6853-68-3
isbn:
Genç Tulparlılar, Kazakların öz yurtlarına sahip olup yaşayabilmeleri için, uzun vadede bir milli mefkûre inşa etmeleri gerektiğine inanıyor, bunun kaynağının kültür ve sanat olduğunu savunuyorlardı. Milli kimliği gösteren de, âdet-ananeyi, gelenek ve göreneği koruyan da kültür ve sanattır diyorlardı. Ülkedeki özgürlük ve eşitliğin gerçek mi sahte mi olduğunu gösteren milletin içinde bulunduğu durumdur. Onlar, Kazakların, Kazakistan’da yani öz anayurtlarında ömür sürseler de, haksızlığa maruz kalmakta olduklarını görmüşlerdi.
Genç Tulparlılar, nasıl bir faaliyet yaparız, işe nasıl başlarız diye çok fazla düşünmediler. Halkla beraber olabilmek maksadıyla, yüzlerini memleketlerine, köylerine çevirdiler. Mezarlıkları kentlerinden çok olan Kazak halkının kadim tarihinin, onun kutsal toprağında, her bir Kazak’ın yüreğinde, kanında, canında yaşadığını bilen gençler, köylere hasretle, arzuyla koştular. Anayurdu, köylerini, milli değerlerin kaynar gözesi, tükenmez bulağı olarak gördüler. Eski dönemler tarihinin doğrusunu da, eğitici menkıbe, hikâye ve şecerelerin hakikilerini de halkın ağzından bizzat kendileri işitmek istediler. Ülkenin durumunu kendi gözleriyle görüp bilgi edinmeyi arzu ettiler.
Genç Tulparlılar, köy köy dolaşarak, çok şey görüp geçirmiş yaşlıları, aksakalları aradılar. Onların konuşmalarını dinleyip, ağırbaşlı, ciddi sohbetlerde bulundular. Aksakalların sahip oldukları bilgi ve feraset ile hal-tavırlarına sinmiş, olgunluk ve iyi ahlaklılık pınarlarından susuzluklarını giderdiler. En önemlisi, o görmüş geçirmiş ihtiyarların, önceki atalarının yaylak ve kışlaklarının hangi ırmak boyunda, hangi vadide olduğundan, hangi göllerin suyunun acı hangilerinin tatlı olduğuna varıncaya kadar anlattıkları onları gerçek anlamda mest etti. Böylelikle, “Kazaklarda sınır kavramı bulunmaz, devletleri olmamıştır” diyen cahillerin söylediklerine verilecek cevabın, köylerde aranması gerektiğine dair kanaatleri pekişti.
Kazakların karakteri onların sanatındadır. Yaşananlar her daim türküler ve ağıtlarla dile getirilmiştir. Genç Tulparlılar, ülkelerine, elleri boş gelmemiş, sanat ve edebiyatla, yüreklerinin derinlerindeki arzularla, milletin geleceği hakkındaki fikir ve düşünceleriyle gelmişlerdi. Bunu, Türk dilleri uzmanı Klara Aşikbayeva’nın şu hatırasında açık olarak görüyoruz:
“Diğer milletlerin uzun eteklileri ile karşılaştırıldığında, Kazak kızlarının kamusal işlerde çalışmaya geç başladıkları bilinen bir husustur. Ancak onlar, çok kısa bir sürede kendi yeteneklerini gösteriverdiler. Kazak kızları, altmışlı yıllarda sanatta da, bilimde de erkeklerle rekabet edebileceklerini ortaya koydular. Ben, Moskova Devlet Üniversitesi’nde okuduğum yıllarda, yüksek eğitim gören başka Kazak kızlarını gördüğümde göğsümün kabardığını biliyorum. Tenlerinden bozkırın kokusu yayılan, kalın saç örgüleri topuklarına kadar uzanan kızlarımız, faaliyetlere, sadece Kazak halkı için çalışan insanların sayısı çok görünsün diye sembolik olarak katılmıyorlar, üstlendikleri işlerde canla başla çalışıyorlardı. Onların bu davranışlarına gıpta ediyordum. Biz kızlar, Genç Tulpar mensupları, Kazak denen ulusa leke getirmemeli diye düşünüyorduk. Yabancı bir şehirde buna yakışır şekilde hareket etmeye çalıştık. Kazak erkeği Kazak kızıyla, Kazak kızı Kazak erkeğiyle övünebilmeliydi.
Ben, Genç Tulpar’ın kurduğu müzik topluluğunun solisti oldum. Görevimiz, tanıtım ve tebligatta bulunmaktı. Çok yerler dolaşıp, Kazak türkülerinin geniş kitlelerce bilinmesine hizmet ettik. Şarkılar, destanlar okunuyordu. Öğrenciler yaz tatillerine giderlerken, müzik topluluğu üyeleri olarak biz, yeni repertuarlar hazırlayıp, yeni turnelere hazırlık yapıyorduk. Evet, biz, Genç Tulpar ile gurur duyduk. Aynı sınıflarda birlikte okuduğumuz başka milletlere mensup öğrenciler Kazaklara gıptayla bakıyorlardı. Gerçekleştirdiğimiz etkinliklere hayrandılar. Onlar da böyle işler yapmaya çalıştılar. Ancak, sonuç alamadıklarını biliyorum.”
Türkü; halkımızın yüzyıllar boyu damla damla biriktirdiği manevi hazinelerinin kapısı, kutlu anahtarı.
Genç Tulparlılar ülkeye türküyle döndüler, türkünün hüznüne denk koyuluktaki halkın manevi dünyasıyla ilgilendiler. Onlar, türkü ve ezgileri, Kazak halkının uzun geçmişinin soy ağacı olarak görüyorlar, asırların kattığı değerlerle gelişip, zenginleşerek ebedi bir hazineye çevrildiğine inanıyorlardı. Kazakların milli değerleri, büyük ölçüde tarihin kuytu katmanları arasında kalmış, türlü sebeplerle medeniyet gelişiminin ağırbaşlı yollarının gerisine düşmüştü. Bu sebeple Genç Tulparlılar, milli kültürün gelişmesinin, milli şuuru yükselterek ülkenin ilerlemesine katkıda bulunacağına inanıyorlardı. Halk müziğinin değerini bilen halk da, onlara saygı gösteriyordu.
İnsan, asırlarca ömür süremez. Oysa söyledikleri türkü ve ezgiler ebediyen hayatta kalır ve nesilleri birbirine yakınlaştırır. “İyi türkü, iyi azıktır” inancıyla ve Kazakların iyi türkü işitirlerse yedikleri yemeği yarıda bırakarak, onu dinlemeye başladıklarını bilen Genç Tulparlılar, köylere selam olarak türkü ve küy götürdüler. Çünkü türkünün her yaştan Kazakları bir araya getirme özelliği vardır. Bu yolla arzu-istekleri, dilek-muratları söze, saza dökülür; gönüllerindeki sırlar, dertleri dile gelir; sonraki nesillere türkü ile vasiyet edilir. Türkü, halkın sönmez ruhu, can dostudur.
Kazakça konser düzenleyip, halkın önünde millet meselelerini gündeme getirmek, bugün bize sıradan, olağan bir şeymiş gibi görülebilir. Ama kana susamış Sovyetler Birliği’nde, 60’lı yıllarda, milliyetçiliğini saklamayıp açık etmek, arslanın ağzına başını sokmak gibiydi.
Genç Tulpar Cemiyeti’nin başlıca hedeflerinden biri, Kazak halkının öz tarihini kendisinin araştırması, gizlenenleri ortaya çıkarıp başının dik hale gelmesini sağlamaktı. Halkın, özellikle gençlerin tarih bilincini uyandırmanın boyunlarının borcu olduğuna inanmışlardı. Rusya’da, Kazak nüfusun yoğun yaşadığı Omsk, Orenburg bölgeleri ile Bakir Topraklar Projesi’nin verdiği zarar ile ne yapacağını saşırmış Kazakistan’ın kuzeyindeki “bakir” bölgeleri dolaşıp, konserler düzenlediler. Konser aralarında ülke tarihi hakkında konuşmalar yaptılar.
Genç Tulpar Cemiyeti’nin faal üyelerinden Kalkaman Tilevhanov hatıralarında şunları kaydediyor:
“Ben, Genç Tulpar’a, Moskova Mimarlık Enstitüsü’nde okumaya başladığımda üye oldum. Vücudumda Kazak kanının fokurdayıp kaynadığı, yüreğimde gençliğe özgü bir ruh ateşinin yandığı dönemlerdi. Kılıcı kanlı, burnu kan kokusu sezmeye alışmış Kızıl İmparatorluk’un mezbaha-nesinde biz nasıl hayatta kalabildik? Bu sorunun, gelecek nesilleri ilgilendirmekten uzak olmayacağı açıktır.
Sorunun cevabını kendime verirken, bunu, cemiyetin başkanı Murat Avezov’un bilgisi ve yeteneklerine bağlıyorum. Genç yaşına bakmadan, o, çok yönlü düşünmeyi bilirdi. Öyle ki biz, Murat’ın önderliğiyle Sovyetler Birliği Konsomol Birliği’nden Genç Tulpar’ın faaliyetleri menfaatine faydalandık. O zamanlar, öğrenci gençlerin güzel sanat kulüplerinde, amatör sanatçı grupları yarışmalar düzenler, kazananların cumhuriyet cumhuriyet dolaşıp konser vermelerine imkân sağlanırdı. Masraftan kaçınılmazdı. Bizim müzik topluluğumuz bu fırsattan istifade ederek, Moskova’nın yollamasıyla СКАЧАТЬ