Nazar Boncuğu. Anar
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Nazar Boncuğu - Anar страница 5

Название: Nazar Boncuğu

Автор: Anar

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6494-29-9

isbn:

СКАЧАТЬ varmış gibi soğuğu daha da fazla hissetti. Bir an yakalı kürklü bu paltoyu, kulaklıklı şapkayı, deri eldivenleri, yün pantolonun sıcaklığını hayal ederek daha fazla üşümeğe başladı.

      Nasip ise kayıtsız bir şekilde etrafa göz gezdirip – beni görüyorsunuz işte – dercesine şoförün açtığı kapıdan arabaya atladı.

      Araba hareket etti. Ehliman, arabanın ardınca ıslak asfalt üzerinde kırmızı bir bantmış gibi sürünerek uzaklaşan arka lambaların ışığına bakıyordu.

      Aniden büyük bir süratle kaldırımdan yola fırlayan “alabaş”8 arabayı önüne katarak bir müddet sürükledikten sonra duvara toslattı. Çarpışan metallerin ürpertici gümbürtüsü duyuldu. Siyah araba çarpmanın etkisiyle akordeon körüğü gibi bükük bükük olmuştu.

      Caddedekiler koşturup, yumağa dönen arabanın arka kapısını bin bir güçlükle açtılar, yüzü gözü kanla kaplanıp tanınmaz hâle gelen Nasip’in cesedini çıkardılar.

      ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

      | Şeyh Nasrullah Doğru Diyormuş

      “Hayatla ilgili ne biliyorsunuz ki, ölüm hakkında da bir şey bilesiniz”

Konfiçyüs

      “Kutsal Meşhed şehrinde ömrünü ibadetle geçiren Şeyh Nasrullah adlı birisi peyda olmuş. Mezarlığı ziyaret ederek ölüler için dua etmeğe gitmiş ve bir dua okuduktan sonra yüksek sesle şunları söylemiş: “Ayağa kalkın ey Allah’ın mümin kulları”. Ölülerin tamamı bu sesi duyar duymaz Allah’ın yüce kudretiyle hemencecik ayaklanıvermişler”.

Mirza Celil Memmedkuluzade “Ölüler” eserinden.

      Nasrullah ile Fazıl mezarın üzerindeki en son iki kürek kadar kalan toprağı da atıp temizlediler. Mezarın derinliği ile yeryüzü arasında toplam iki tane yassı taş kalıyordu. Nasrullah 50-55 yaşlarında bir mezarcı idi. Sakal bırakmasa da günlerden beridir tıraş olmadığından kırçıl beyaz tüyleri yüzünü gözünü boğazına kadar kaplamıştı. Kalın kaşları kapkara idi. Otobüsün 25-26 yaşlarındaki şoförü Fazıl biraz ötede duruyordu. Koca kulaklı, sivri burunlu, avurdu avurduna geçen sıska ve çelimsizin biriydi. Nasrullah elindeki beli yere bırakarak derinden bir iç geçirdi;

      –Of be, nefesimiz kesildi, bir azıcık dinlenelim.

      Yüzü eskiyip yıpranan ve astarı görünen çantasından gazeteyi çıkararak yere serip üzerine iki su bardağı ile sucuğu dizdi. Sonra da sucuğu alıp cep bıçağıyla doğramaya başladı.

      –Gagaş9, şu ateş suyunu getir bakalım.

      Fazıl, yeşile çalan renkte yarım litrelik votkayı arabadan alıp getirdi.

      –Koy bakalım.

      –Dayı, işimizi bitirip sonra içsek!

      –Yooo, gençsin böyle şeyleri bilmezsin. Saçlarımın sayısı kadar mezar açmışım – gayriihtiyari olarak dazlak kafasını sıvazladı- cesedi halletmeden önce kafayı iyice çekmelisin.

      –Dayı, mezardan çok mu ceset çıkardın?

      –Bir sürü… İyi, haydi şerefe. Ölülere rahmet, kalanlara can sağlığı. Canımız başımız sağ olsun.

      Akşamın karanlığı çöküyordu.

      Nasrullah, cebinden daha önce büktüğü bir sigarayı çıkarıp kibritle tutuşturdu ve bir nefes çekip Fazıl’a uzattı.

      –Al bir nefes de sen çek.

      –Neden?

      –Çünkü gerekli.

      Fazıl bir nefes çekip;

      –Esrar mı?

      –Evet, votka ile esrarın keyfi müthiştir, bilmiyor muydun yoksa?

      Fazıl bir nefes de alıp öksürmeğe başladı.

      –Ver bakalım, senin için bu kadar yeter.

      –Dayı, bitirecek miyiz?

      –Bitireceğiz de, öteye de geçeceğiz. Çapık saat dokuzda gelecek, tam iki saatimiz var, elbette bitiririz.

      –Dayı, Allah hakkı için anlayamıyorum, bu ceset Çapık’ın nesine gerek?

      –Gökçaylı mısın?

      –Nereden anladın?

      –Gökçaylılar yemin ederken “Allah hakkı için” diyorlar da. Komşumuz da Gökçaylı idi.

      –Annem Gökçaylı, babam Bakü’lü.

      –Yaşıyorlar mı?

      –Hııı.

      –Allah uzun ömür versin.

      –Dayı, bu cesedin Çapık için neden gerekli olduğunu söylemedin ama bu onun neyine gerek?

      –Onu yalnızca Allah bilir. Estağfurullah. Bir de Çapık’ın kendinden başka kimse bilemez. Dök bakalım. Albinos ne demek duydun mu?

      –Hayır, kim ki, İngiliz mi?

      –Kara cahilin biri işte… Albinos bizim dilimizde akçıl demektir, onların her tarafı bembeyaz oluyor, saçları sakalları bile.

      –Olsun, ne var bunda?

      –Japon bilim adamları böyle insanların tüylerinin de, kemiklerinin de birçok derdin dermanı olduğunu bulmuşlar. Öyleleri öldüklerinde akrabalarıyla konuşup anlaşıyor, ölülerini önce saygıyla gömüyorlar, sonra da gizlice mezardan çıkarıp dışarıya satıyorlar…

      Fazıl ağzı açık bir şekilde aval aval bakakalmıştı.

      –Bak hele, dünyada neler varmış be, şeytanın bile aklına gelmez. Yani sen Çapık’ın da Japonlarla birlik olduğunu mu söylüyorsun!

      Nasrullah kafasını salladı;

      –Onu diyemem, bana rapor falan vermemiş be… Falancayı mezardan çıkar, paranı da al der. O kadar. Bu cesedi ne yapacak kendi bilir, bana ne?!

      Bardağı kaldırıp içmek için söylenmeğe başladı;

      –Ölüp mezarda da rahat yatmak o kadar kolay değil koçum. Hadi, ölüp gittikten sonra kimselerin bizi rahatsız etmemesine içelim…

      İçtiler.

      Alaca karanlık etrafı hazin bir renge bürüyor, mezar taşlarının kara siluetleri açıkça seçiliyordu.

      Nasrullah aşağılarda bir yeri gösterip sordu;

      –Oranın neresi olduğunu biliyor СКАЧАТЬ



<p>8</p>

Ön kısmı çıkıntılı otobüs.

<p>9</p>

Azerbaycan’da erkek çocuklar için kullanılan bir hitap ve seslenme şekli.