Название: Kazak Folklorunun Tarihi
Автор: Avelbek Koniratbayev
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6981-48-5
isbn:
S.P. Tolstov öküz totemini erkekler kültü olarak saymaktadır. Kidanlarda kadın totemi sığır, erkekler totemi de beyaz at olmuştur. Kidanlar efsanesinde de şu ata binerek Tuhe ırmağında yüzüp gelen erkek Huan-He ırmağında kırmızı sığıra binip gelen kıza rastlamaktadır. Şu ikisinde Kidan halkı türemektedir. Kidanlar buradan itibaren dedelerinin ruhuna beyaz atı kurbanlığa çalmaktadır. Onlar sonradan Türkleşmektedir.
Tibet, Çin, Türk-Moğol halklarında eskiden beri yıl sayma geleneği olmaktadır. Onun en küçüğü (25), ortası (50), büyüğü (75) olarak dizilmektedir. Bu üç yıl saymasını Türk kabileleri hayata felaket getirecek diye saymaktadır. Buna halk ağızından bir örnek sunarsak: 1844 yılı Kenesarı Sarısu’ya gelip, Sır Kıpçaklarına deve, buğday, insan bul deyip bir feryat çıkarmaktadır. Bunlarda da hayvan, buğday olmamaktadır. Ve o zaman Dosbol akıl sormaya, Törttöbe Kıpçağının ihtiyarı Toba biye yönlenmektedir. Kapıya girer girmez Dosbol başını geri çevirmiştir. Yanındakiler bunun sırrını sorduğunda: “Benim ervağım tilki idi, Toba biyin ervağı leoparmış. Kapıdan girdiğim an tilkim korktu, ben de korktum”, -demiştir. Kazaklar hayvan, bura, ülek, öküz totemlerin insan ervağı olarak kullanmaktadır. Bundan başka yılı herhangi bir yuvarlak on iki sayıya ekleyip (müşeli/yıl sayısı) çıkarmaktadır. Onlara da hayvan adları konulmaktadır. Sıçan, sığır, leopar, tavşan, salyangoz, yılan, yılkı, koyun, maymun, tavuk, köpek, domuz. Bunların yeri değişmemektedir, sayı sırası da bellidir. Doğa durumunu, insanın yaşını buna bakarak öğrenmiştir. Kazaklar “yaşın kaç” demeden “yılın ne” deyip soruşturarak bilmektedir. Bu sayıyla insan yaşını yanılmadan bulmaktadırlar. Müşelden yıl sayısını Moğollar 1027 yılında Tibet halkından almışlardır. O da Moğollardan Kazaklara gelmiştir. Tibet halkında yıl sayma sırası biraz değişiktir (tavşan, ejderha, yılan, yılkı, tavşan, maymun, tavuk, köpek, domuz, sıçan, sığır, leopar), fakat totem gizemleri aynıdır. Moğol ve Türk boylarının müşelleri aynı: sıçan (kulğana), sığır (uhar), leopar (tuulay), salyangoz (lu), yılan (ogay), yılkı (morin), koyun (konin), maymun (maşin), tavuk (takya), köpek (nokay), domuz (kukay). Bunlar kutsal hayvan olarak sayılmaktadır. Kulğana-hastalığın adı, yılan-yut simgesidir, yılkı-savaş, koyun- huzurlu, bereketli yıl. Sonradan Moğol-Türk boyları kutsal hayvanların adını soyut kavramlar olarak kullanmışlardır.
Bunun hepsi şimdiki Türk boylarının folklorunda yer almaktadır. Bunların sırları ile özelliklerini anlamadan, folklordaki efsane karakterlerinin doğasını anlamak bayağı zordur. Bu batıl inançlara bakarak biz Kazak, Kırgız, Özbek, Türkmen, Karakalpak folklorunda İskit, Massaget, Ğun, Üysin, Oğuz-Kıpçak zamanlarından kalan kavramlar ile gelenek ve âdetler çoktur diyebiliriz. Bunların hepsi İslam öncesindeki gelenek-göreneklerin izidir.
EFSANELER
Efsane, masal, vakayinâme, şecere tüm halklarda vardır. Onlarda tarihî olay, kahraman, hızlı at, av kuşu, coğrafik isimler, ay, güneş, yıldızlar hakkında söz edilir. Bu özelliklerine göre onları mitolojik ve tarihî efsaneler olarak sınıflandırmaktayız. Çoğu durumlarda masal, efsane, destan birbirleriyle bağlıdır. Masalın efsane, efsanenin destan şeklinde söylenmesi mümkündür.
Mitolojik efsanelerin başlıca niteliği komşu olan farklı ülkeler ile milletlerde ortak olmasıdır. Örneğin, Madi (Mode) efsanesi tüm Orta Asya, Altay, Sibirya, Kafkas halklarında ortaktır. Çünkü o zamanlardaki toplumların inançları da aynıydı. Nuh tufanı hakkındaki efsaneler sadece Yakın Doğu’da değil Çin, Orta Asya folklorunda da yer almaktadır. “Kazıgurt’ta gemi kalmış, o evliya değilse neden kalmış?” ifadesi İslamî niteliğe sahip olduğunu bazı araştırmacılar fark etmemektedir. Bu sonra ortaya çıkan bir efsanedir. Masaldaki eski efsaneler insan şeklinde değildi güneş, ay, toprak, gemi, tufan, Âdem Peygamber, Havva Ana şeklindeydi. Zamanla onlar ayrı bir kahraman, şahıs adına geçer. Bu efsaneleri kozmolojik, antropolojik olarak sınıflandırarak bir düzene getirilmelidir. Bize antropolojik destanlar çok yakındır. Bu folklorumuzu detaylı olarak araştırırsak, geçmişimize yaklaşmamıza neden olur.
Eski efsanelerde beyaz at, Ülker, Zuhre hakkındaysa, IX. yüzyıla ait “Oğuz-nâme” etnogenez56 efsanedir. “Şahnâme”, “Ramayana”, “Bin Bir Gece”, “Manas”, “Dede Korkut”, Orhon yazıtlarında efsane, masal, şecere karışıktır. Böyle mitolojik efsaneler Hindistan, Mısır, Roma gibi ülkelerde çoktur. Sonra efsanelerde insandan ve hayvandan bahsedilmiştir. Çünkü hangi masal, efsane, destan olursa olsun, ilk olarak gerçek hayattan alınmış vakadan ve sonrada bilinçteki kalıntılardan ortaya çıkmıştır. Bazen tasavvur etme, bazen mantıki düşünme yoluyla yaratılan efsaneler insanoğlunun hayalinin harika bir başarısıdır.
Doğu sultanlarının saraylarında meydana gelen efsanelere vakayinâme denir. O vakayinâmelerden “Ferhad-Şirin”, “Yedi Güzel” gibi destanlar ortaya çıkmıştır.
Efsane mi yoksa vakayinâme mi daha önce meydana gelmiştir? Bu konu üzerinde tartışma yapılabilir. Fakat belli bir konudan söz edince, tam olarak bir şey söylemek zordur. Örneğin, Orta Asya halklarında “Şahnâme” hakkındaki efsaneler çoktur. Bunun yanısıra bu eser bizim için büyük bir mirastır.
Efsanenin şecerelik, vakayinâmelik, efsanevi biçimleri zamanla tarih ilmine yön vermiştir. Reşiddin’in “Moğol Şeceresi” tarih, “Altın Topşı” vakayinâmeyse, Rabat Oğuzi’nin “Kissas-ül Anbiya”sı tarihi şahısların hayatını anlatan bir romandır. Orhon Yazıtlarına biz vakayinâme demekteyiz. Siyavuş, Efrasiyab, Zohak, Navşarvan, Aksak Timur, Deli Petro, İvan Groznıy hakkında efsaneler çoktur.
Eskiden yazı ortaya çıkmadan önce göçmen halkların tarihî efsane, masal, nazım ve epik eserlerinde yer almıştır. Bunu kahramanlık destanları kanıtlamaktadır. A.S. Orlov Kazak destanlarının gerçek hayata yakın olduğunu belirterek “Edige” destanının tarihî vakayinâmelik niteliğini vurgulamıştır (Orlov’dan akt. Konıratbayev, 1991). Çünkü Edige gerçek hayatta olan bir şahıstır. Çokan da Kazak destanının Er Kökşe, Er Kosay, Şora Batır gibi şahıslarının gerçek hayatta yaşamış olduklarını belirtmektedir. Öyleyse Kazakların sadece bir tarihî destanları değil, başka destanları da farklı devirlerin şeceresidir. Folklor eserlerinin bu özelliğini düşünerek zamanında Kazak tarihini Şakarim ve M. Tınışpayev araştırmıştır.
Kazak efsanelerinin temeli Saka, Hun, Üysin, Göktürk Kağanlığı, Oğuz-Kıpçak, Nogay devirlerine dayanmaktadır. Onların içeriğine bakıldığında anaerkil, ataerkil, feodalizm devirlerinin izleri vardır. Özelliklerine göre Kazak tarihî efsaneleri şehir ve bozkır eserleri olarak sınıflandırılmaktadır.
Şehir Efsaneleri
Günümüz Kazakistan’da şehir efsaneleri İslamiyet’ten önce (Sakkala, Balasagun, Asanas, Kumkent, Jetiasar, Otırar, Sunak, Taraz, Jankent, vb.) ve sonraki konu (Yesevi, Aslanbab, Babata Türbeleri) olarak görünür. Oğuz, Nogay devirlerinden kalma efsaneler çoğunlukla insan ve coğrafik isimlerle alakalıdır (Korkut, Kambar, Babay Tükti Şaştı Aziz, Jirenşe Asan Kaygı vb.). Bunların hepsi tarihî geçmişi zengin, çeşitli destan ve masal konularına esas olmuştur.
Şehir efsaneleri Harezm, Turan, СКАЧАТЬ
56
Bir halkın veya bir grubun doğuşu, gelişimi ve düşüşlerini ele alan bilim dalıdır.