Название: Issız Köşe
Автор: Kızıl Enik Kudajı
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6852-20-4
isbn:
Bu sabah adamın bambaşka bir ruh hali vardı. Onlar her zaman yalnız yaşamışlardı. Bu alışkanlıkları yüzünden gürültülü, kalabalık yerlerden her daim uzak durmuşlardı. Atını kamçılamak zorunda olmasa ağılların köpekleri havlamaz; yatan koyunları ürkütmese kimseyle selamlaşmak mecburiyetinde kalmazdı. Ağıllardaki küçük çocuklar bile onun kırmızı yüzüne karşı “Bışkak-Çaak”22 derdi. İlginçtir, kimse onun gerçek adını söylemez, kimse ona “Herel” demezdi. Adam da bu durumun farkındaydı, ama neden ona adıyla seslenmediklerini kimseye sormayı akıl edememişti. Eğer bugün ağıllara kalkıp giderse bu durumun değişeceğinden emindi. Artık kimse ona lakap takmaz, küçük çocuklar da onu kendi oğlunun adıyla anar, “onun babası geldi” diye karşılarlardı. O artık gerçek bir insandı sanki, hayvancılıkla geçinen ve evlat sahibi biri… Ama…
İşte, işin bir ama’sı da vardı ve Herel çifti de bu ama’nın zorluğuna katlanmak zorundaydı.
Adam, anca kendi karınlarını doyurmaya yetecek kadar eti olan iki yaşındaki bir koyunu kesmeye başladı. Eşi uyurken hayvanın içini bizzat kendisi temizledi; kanını çöreme23 yapmak için ayrı bir kaba aldı.
Kan pişerken köpeğin havlaması duyuldu. Gelen, Agılıg’ın üst taraflarında yaşayan sağır ihtiyar Mıyıs-Kulak’tı. Oyun Herel onu çok iyi tanırdı: Esasen Mıyıs-Kulak oralı değildi. Kimilerine göre aslen Hemçikli, kimilerine göre ise Erzin-Tesliydi.
İşin aslı kimse onun nereli olduğunu bilmezdi; Oyun da onun memleketini hep merak etmiş olmasına rağmen bunu hiç araştırmamıştı. Mıyıs-Kulak’ın gerçek adı Monguş Kodanmay’dı. Monguşlar Tuva’nın bütün bölgelerinde, bütün köylerinde yaşar. Onun Agılıg’da görülmeye başlaması, Tuva’da devrimin yayılmasından hemen sonra olmuştu. Monguş Kodanmay aslında çok hasta, avare bir adamdı; üstelik kulağı da duymaz, insanlarla yavaş yavaş konuşmaya çalışırdı. Bu yüzden belindeki kuşakta inek boynuzundan yapılmış bir boru taşıyıp duru, insanlarla konuşurken bu boynuzu kulağına tutardı. Bundan dolayı halk ona “Mıyıs-Kulak”24 lakabını takmıştı. Agılıg’a geldikten sonra Mıyıs-Kulak epeyce iyileşmişti. Üstelik çok geçmeden Şırbaŋ-Kök’ün annesiyle de evlenmişti. O zamandan beri burada yaşıyordu. Sağır olmasına rağmen evinde boş boş oturmaz, meşe süpürgesi yapıp satar; gazete dergi okur ve meclisteki toplantıları dinelemeye giderdi. Bu yüzden halk ve oymakların yöneticileri onun bu “faalliğini” öve öve bitiremezdi.
Mıyıs-Kulak eşiği aşıp25 başıyla selam vererek ateşin yanına tek dizini altına olarak oturdu. Herel, tenceredeki eti ağaç saplı kanca ile döndürürken, gelen misafirine seslendi:
– Orası nemli. Mindere oturunuz!
Mıyıs-Kulak kuşağındaki boynuz boruyu sağ kulağına tutup Herel’e dönerek: “Ha, ne dediniz siz?” diye bağırdı. Herel eğildi, biraz daha yüksek sesle “Minderin üstüne oturun diyorum. Atınız da sağlıklıymış, çok bahtlı bir insansınız siz” dedi.
Mıyıs-Kulak, “Atım oldukça güçlüdür” diyerek gösterilen yere geçti; çayırmelikesinden yapılmış piposunu tüttüre tüttüre içmeye başladı:
– Ne hazırlığı bu sabahleyin?
Herel cevapladı:
– Erken kalkan et bulur!
Mıyıs-Kulak dudakları biraz açık, sivri ön dişlerini göstererek gülümsedi. Ancak Herel, onun sivri dişlerine tedirgin oldu ve misafirinin gülümsemesine zoraki karşılık verdi.
– İşte böyle. Hayatımız geçiyor. Dağlardan meşe yumağı otu toplamak niyetim. Otlar şimdi kurumaya, sertleşmeye başlamıştır. Şimdi dağ çalıları çok sağlamlaşmıştır.
Tenceredeki yemek pişti. Ağaç tepsiye konan yağlı etin ve sıcak kanın güzel kokusu bütün çadırı doldurdu. Herel, yorgana sarılmış yatan eşini uyandırdı. Eşi tam yataktan kalkarken yorgana sarılı bebek ağlamaya başladı. Herellerin bebeği olmadığını bilen Mıyıs-Kulak çok şaşırdı, gözleri birbirleriyle güreşen iki boğa gibi yuvalarında fır döndü.
Kadın bebeği sevdi, okşadı:
– Şimdi neden ağlıyor? Eyvah, altına yapmış bizimki. Altındaki deri bezi değiştirelim.
Herel de tekrar kara sandığına gitti.
Mıyıs-Kulak “Çocuk sahibi mi oldunuz? Nereden buldunuz?” diye sordu.
Herel diyecek söz bulamadı, sadece sandığını hışırdatarak karıştırmaya devam etti. Kadın bebeği okşarken “Nereden buldunuz da ne demek!” diye homurdandı.
– İnsanın evladı yerde mi yatar, evinde yatar herhalde. Acele et, bezi getir adam!
Sandıktan da bir deri alıp gelen Herel, bebeğin altını alırken söylenip durdu:
– Onun adı Eres! Onun adı Eres!
Çadırdakiler yemek yemeye başladığında Herel doğruldu, keçe ile sarılıp ısıtılmış kavak fıçıdaki hoytpağı karıştırdı:
– Mıyıs-Kulak dede geldi, şuncağızın neye benzediğini görmüş değil hanım. Biraz hoplatıver.
Herel, lafı değiştirmek için “Soğuklar da başladı, göç zamanı da geldi” dedi, büyük kara tencereye hoytpak koydu, ağaç kökünden yapılma tahta kepçe ile hoytpağı karıştırdı, imbik ve demir kâseyi hazırladı.
Kısa süre sonra içki, imbiğin oluğundan hızla akarak ağaç kovayı doldurmaya başladı. Bu arada misafirin çenesi düşmüş, kulağının sağırlığı birden azalıvermişti. İmbikte kepçe dönerken suyun rengi değişmeye sıcak boja süzülmeye başladı26.
Yemek var, içki var, sohbet de güzel. İşte o anda Herel, hayatının mükemmel, kusursuz olduğunu düşünmeye başladı. Sonra çok ilginç bir şey oldu: Mıyıs-Kulak ansızın “Acelem var” diyerek ayaklandı, hızlıca atına bindi ve gitti. Herel, misafirinin dün gece eşinin bebekle birlikte geldiği yoldan atını dört nala sürerek gidişine baktı:
– Ne tuhaf biri!
Eşi, “Sen onun sağır kulağına mı şaşırıyorsun, yoksa çarpık dişlerine mi?” diye sordu.
– Sağır kulağına da çarpık dişlerine de…
– Yaa, işte insanlar böyle tuhaftır, dışarda gezen boğalar gibi…
– Ben onun kulağının sağırlığına inanmıyorum, şüphe duyuyorum. Onun o çarpık korkunç СКАЧАТЬ
21
Tuvalarda çocuk/doğum toyu, bebek saçı toyu, yün toyu, hasat toyu, ot toyu vb. gibi çeşitli kutlamalar mevcuttur (Kenin-Lopsan, 2019: 159-181).
22
Tuv. Bışkak-Çaak: Deri yanaklı, deri suratlı.
23
Tuv. çöreme: Bağırsağa kan ya da et doldurularak yapılan bir tür yemek.
24
Tuv. Mıyıs-Kulak “Boynuz Kulak”.
25
Tuvalarda eşiğe basılmaz, eşiğin üzerine oturulmaz. Eşik sol ayakla aşılarak çadıra girilir (Kenin-Lopsan, 2019: 90).
26
Tuv. boja: Hoytpak damıtıldıktan sonra geriye kalan sarı ekşi süt.