Günortasında, Uçkulankök Vadisi’nden geçiyorlardı. Biraz ileride bir taş yığının üzerinde hareketlilik olduğunu farkettiler. Yaklaştıklarında başında başlıkları, ayaklarında dizlerine kadar uzayan deri çizmeleri ve üstlerinde de yamçıları olan üç kişi ile karşılaştılar. Talayhan arabanın durdurulmasını söyledi, birlikte arabadan indiler ve onlarla tek tek selamlaştılar. Talayhan adamlara “nerelisiniz” diye sordu.
Yaşça diğerlerinden büyük olduğu anlaşılan kırsakallı adam;
– Biraz ileride birbirine yakın İskitav, Canbalık ve Karaçuk adlı üç uluş var, her birimiz ayrı ayrı bu “uluş”38 dediğimiz köylerden geldik.
– Ne yaptığınızı öğrenebilir miyiz? dedi Talayhan.
– Burası bir Obur’un mezarıdır, son günlerde bununla ilgili şikâyetler çoğaldı. Geceleri mezardan kalkıp, kedi kılığına girdikten sonra, köylerimize kadar gelip beşikteki çocuklarımıza musallat oluyormuş. Onların süt kokulu bedenlerini yalamayı çok severmiş. Obur’un bedenini yaladığı çocuklar gelişip serpilemezmiş. Bazen bu bebekleri boğduğu da oluyormuş. Tekrar köyümüze gelip çocuklarımıza zarar vermesin, boğmasın diye uzun kazıklarla onu yerin dibine kadar çaktık!
–Sizi görünce bir selamlaşalım diye durduk, bizden bir isteğiniz var mı? Yolumuz uzun biz gidelim, dedi Talayhan.
– Çok aceleniz yoksa sizi köylerimizde misafir edebiliriz, dedi kır sakallı adam.
Talayhan “Bir an önce gitsek iyi olur” diye ısrar edince, kır sakallı kişi “Madem aceleniz var, yanımızda bolca “kuvut”39, “kak”40 ve “cörme”41 var. Bu yiyecekleri size verelim, yolda yersiniz,” dedi. Talayhan “Keçeli arabada her şeylerinin olduğunu” söyleyerek köylülere teşekkür etti ve vedalaşarak ayrıldılar.
Karşılaştıkları bu insanların yapmaya çalıştıkları Talayhan’ın biraz tuhafına gitmişti. Obur dedikleri, aslında bir insandı, mezarına kazık çakarak onu zararsız hale getirmeye çalışmalarını düşünerek gülümsedi ve Baybatır’a dönerek,
– Bu yamçılı adamlara ne diyorsun? Obur’u etkisiz hale getirebildiler mi sence? Daha önce böyle bir şeyle karşılaştın mı?” diye sordu.
– Böyle şeyler küçüklüğümüzde konuşulurdu, Obur masalları çok söylenir, bazen çocukları onunla korkuturlardı, dedi Baybatır.
– Dağda bayırda karşılaştığımız insanların şu misafirperverliğine bakın! Bu konukseverlik gurur verici bir şey. Zaten Hunnuçaylı’ların en büyük özelliği; konukseverliği değil midir? Halkın konukseverliği “konaklık” adıyla kurumlaşmış ve en büyük kültür zenginliğimiz olmuştur, dedi Talayhan.
Baybatır, Talayhan’ın sözlerine karşılık verdi ama Talayhan onu dinlemiyordu, bir anda içine garip bir sıkıntı doğmuştu. “Atlar da biz de yorulduk, bir an önce Debetcurt Kenti’ne girsek” diye düşünürken, “Büyük bir aşkın tutsağı olacaksın! Sevgiline, ancak uçmağa vardığın zaman kavuşabileceksin!” seslerini yine duyar gibi oldu. Sanki sesler gökten geliyordu. Arabadakilere göz ucuyla baktı, hiç kimsede ses duymuş bir durum görünmüyordu. “Galiba yorgunluktan kısa süreli de olsa uyukladım, rüya görmüş olmalıyım.” diye düşünerek kendini rahatlatmaya çalıştı…
İlk Baskın
Atların kulaklarını dikleştirmesinden uzaklarda da olsa önde bir hareketlilik olduğunu anlayan Onbaşı Kumukbek, arabayı durdurdu. Arabanın aniden durması Talayhan’ın hoşuna gitmemişti, Kumukbek’e sordu:
– Kumukbek Onbaşı! ne oldu da durdun?
– Atlar önde bir hareketlilik sezdiler komutanım!
Baybatır da bir tehlike karşısında olduklarını anlamıştı; Navruz’un aklına kürek kemiğine bakmak geldi. Hızlı bir şekilde deri torba içindeki kürek kemiğini çıkardı. Talayhan sordu;
–Tulumdan çıkardığın nedir Navruz?
– Koyun kürek kemiğidir Komutanım, hemen bir ateş yakıp, bakmam lazım.
Talayhan gülümseyerek;
– Telaşlanma Navruz Onbaşı! dedi, arabayı bir kenarda durduralım, sen rahat rahat ateşini yak. Hem neden özellikle koyun kürek kemiği? Dağ keçisi kemiği bulamadınız mı?
–. Yola çıkmamız biraz ani oldu komutanım!
– Hunnuçay’ın bazı yörelerinde kürek kemiğinine “cavrun kalak” da denir bunu biliyor muydunuz? dedi Talayhan.
– Evet, bizim elde de buna “cavrun kalak” diyoruz.
– Peki, neden kürek kemiği dendiğini de biliyor musun? dedi Talayhan ve yine kendisi cevapladı.
– Hayvanın ön bacaklarının gövdeye birleştiği yassı kısım, üçgen şeklinde olduğundan, bezetmeden dolayı kürek kemiği adını almış. Geniş coğrafyamızda “Cavrun kalak” da, kürek kemiği de aynı sözdür, dilimizin töremizin zenginliğindendir bu.
Baybatır, Navruz’a dönerek buyurdu;
–Şu çıraları ve meşe dallarını hemen ateşle! Kürek kemiğine beraber bakalım!
– Emredersiniz Baybatır Komutanım!
– Navruz Onbaşı! Geleceği daha iyi görmek için kürek kemiğinin belli bir yaşı olması gerekli diye biliyorum. Bu cavrun kalak kaç yaşındaki bir koyundan alındı? dedi Baybatır.
–Komutanım! Kürek kemiğinden en doğru bilgiyi almak için; koyunun veya keçinin en fazla üç yaşında olması gerekir. Aksi durumda doğru bilgi alamıyoruz, ayrıca geleceği iyi okumak için bu kürek kemiğinin kaynatılmaması da gerekir, diye cevap verdi Navruz.
–Bu konuda çok bilgilisin onbaşı! dedi Baybatır.
Navruz kemiği aldı, baktı, baktı…
–Komutanım! Kemiğin yüzeyinde çok karmaşık, dolambaçlı çizgiler, küçük çatlaklar var; bunlar bir tehlike, bir uğursuzluk olduğunu gösterir! dedi.
Baybatır’nın aklına o an Hunnuçay’da sık söylenen bir atasözü geldi; “Kürek kemiği karışırsa memleket karışır!” Navruz da yol boyunca kürek kemiğine daha sık bakması gerektiğini ve tedbir almadığını düşündü, canı sıkıldı. Arabadakiler, kemikte karışık çizgiler, değişik noktalar ve küçük çatlaklar oluştuğunda, bunun uğursuzluk işareti olduğunu zaten biliyorlardı.
Atlardaki СКАЧАТЬ
38
Uluş: Dîvânü Lûgati’t-Türk’te köy, şehir manasında kullanılmıştır.
39
Kuvut: Karaçay-Malkar kültüründe mısır ununun kavurulmasıyla elde edilen yiyecek türü. Yoğurt veya kaymak ile yenilebilir. Tereyağı veya bal ile karıştırılarak yumak haline getirilip deri tulum içinde aylarca muhafaza edilebilir.
40
Kak: Karaçay-Malkar kültüründe, mısır unu kullanılarak yapılan lapa. Mısır unu bulunmaz ise buğday unu da kullanılabilir. Kavurma, tereyağ, bal, pekmez veya yoğut karıştırılarak yenilebilir.
41
Cörme: Karaçay-Malkar Türklerine ait yiyecek türü, Bir çeşit işkembe dolması. Koyun bağırsağının içine İşkembesi ve yağı küçük küçük doğranarak doldurulur. Suda haşlandıktan sonra kurutulur. Tuzlu olduğu için uzun süre bozulmadan kalabilir.