Modern Seyahatname. Osman Oktay
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Modern Seyahatname - Osman Oktay страница 12

Название: Modern Seyahatname

Автор: Osman Oktay

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6494-97-8

isbn:

СКАЧАТЬ görülmeye değer yerlerden biri de, Orta Asya’nın en büyük açık pazarı olma özelliği taşıyan ve Türkiye’den bir inşaat firması tarafından yapılan yaklaşık bir milyon kilometre kare üzerine kurulup haftanın yedi günü açık olan Çöl Pazarı. Burada her türlü alışveriş yapılabiliyor. Hediyelik eşya ve ünlü Türkmen halılarından almak isteyenlerin uğrak yeri. Türkmenistan’a gelen devlet adamları da bu pazara uğramadan geçemiyorlar.

      Selçuklu İmparatorluğu’nun Başkenti Kadim Merv

      Şimdilerde “Bayram Ali” diye de adlandırılan Kadim (Eski) Merv bilindiği üzere Selçuklu İmparatorluğu adıyla hüküm süren Oğuz Türklerinin İran, Irak, Suriye ve Anadolu’ya dalga dalga yayıldıkları merkez. 1055 yılında Bağdat’a giren Tuğrul Bey, kazanılan nice zaferlere komutanlık eden Çağrı Bey ve 1071’de kazandığı Malazgirt Zaferi ile Anadolu’nun Türk yurdu olmasını sağlayan Sultan Alparslan’ın ayak bastıkları, karargâh kurup geleceği planladıkları diyarlar insanı nasıl heyecanlandırmaz ve görebilmek için nasıl sabırsızlandırmaz ki! Hele hele Türklüğün ve İslamiyet’in büyük hizmetkârları olan Çağrı Bey’le Sultan Alparslan’ın, Sultan Sencer’in mezarlarının da oralarda bir yerlerde olması Türkmenistan’a gitmek için yeterli sebep değil midir? Tuğrul Bey’in türbesini İran’da, Tahran yakınlarındaki Rey’de gece yarısı ziyaret etmek kısmet olmuştu ama Türkmenistan bana kapılarını açmadığı için Merv’e gidemiyorum. İnşaallah bu sitemlerim muhataplarına ulaşır da Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile Türkmenistan Cumhuriyeti Devleti bir an önce konuyu görüşerek iki ülke vatandaşları -daha doğrusu kardeşler- arasındaki gidiş gelişleri kolaylaştırırlar.

      Neyse ki Kırgızistan, Özbekistan ve Moğolistan gezilerimizi organize eden, o gezilerde yol arkadaşlığı da yaptığımız Kadir Tosun daha önce Türkmenistan’a gidip gezmiş, üstelik Türkiye – Türkmenistan Dostluk Derneği Başkanlığı da yapmıştı. O’nun “İran’dan Turan’a” adıyla yayınladığı kitapta yer alan Türkmenistan notlarından da faydalanarak bu bölümü tamamlamaya çalışacağım.

      Merv’de ilk çağlardan buyana farklı dönemlerde özellikle kerpiçten yapılmış kale ve köşklerden kalan izlere rastlanıyor. Bunları Bayram Ali Han Kale, Abdullah Han Kale, Ulu Kız Kale, Küçük Kız Kale ve Melikşah döneminde yapılan Sultan Kale olarak sıralayabiliriz. Çevrede ayrıca Yusuf Hemadani Külliyesi, Gâvur Kalesi ve Erk Kalesi gibi yapılar bulunuyor. Asıl adı Ebû Yakûb Yûsuf Hemadanî olan Yusuf Hemadani önemli din bilginlerinden olup Ahmet Yesevi’nin de hocasıdır. Geniş bir alana yayılan ve surlarının çoğu yıkılmış olup adeta Kadim Merv şehrini kuşatmış olduğu anlaşılan Sultan Kale, Sultan Sencer’in türbesini de içinde barındırdığı için ayrı bir öneme sahip. Sultan Alparslan’ın torunu ve Sultan Melikşah’ın oğlu olan Sultan Sencer 1157 yılında vefat edince burada kendi yaptırdığı türbeye defnedilmiş. Sultan Sencer’in mezarı, devletimiz tarafından restore edilen türbenin ortasında bulunuyor. Kadim Merv’deki kaleler/köşkler kerpiç/toprak yapılar olduğu için büyük ölçüde yıpranıp harabe haline gelmiş ve geniş çaplı restorasyonla ayağa kaldırılmayı bekliyor.

      Sultan Sencer’in türbesinin bilinmesi akla hemen Sultan Alparslan’la babası Çağrı Bey’in mezarlarını getiriyor. Ancak ne var ki bu konuda ihtilaf var. Malazgirt Zaferi sonrasında 1072 yılında Merv’e dönüşünde bir suikasta kurban giden Sultan Alparslan, Eski Türk Tarih Kurumu Başkanı olan MHP Milletvekili Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu’nun tarihi kaynaklara ve yerinde yaptığı incelemelere dayanarak 2009 yılında yaptığı tespitlere göre, babasının yanı başına defnedildi. Bu tespite göre baba – oğlun mezarları, orada bulunan ve TİKA tarafından restore edilen Sahabe’den Al Hakem Gıfari ve Bureyda Al Aslami’nin medfun bulundukları türbelerin yakınında bir yerde bulunuyor.

Köhne Ürgenç

      Özbekistan seyahatimiz sırasında, Hive Hanlığı’nın merkezine yakın bir yerde kurulan Yeni Ürgenç’i görmüştük ama aklımız asıl tarihi öneme sahip olan Köhne (Eski) Ürgenç’te kalmıştı. Köhne Ürgenç, Amuderya (Ceyhun) Nehri’nin güney kıyılarında, Taşoğuz ilinde yer alan ortaçağ harabelerine verilen ad ve bir zamanlar bölgede hüküm süren Harzemşahların başkenti. Dolayısıyla her karış toprağından tarih fışkırıyor: Necmeddin-i Kübra (Cuma) Mescidi ve Türbesi, Törebek (Turabek) Hanım Türbesi, Seyyid Ahmet Türbesi, Kutluk Temir Minaresi, Sultan Tekeş Medresesi ve Türbesi, Kırk Molla Kalesi, Fahrettin Razi Türbesi ve Sultan Ali Türbesini tarihi eserlerin başlıcaları arasında saymak mümkün.

      İlim tahsili için birçok İslam beldesini dolaşıp önde gelen âlimlerinden ders alan ve asıl adı Ahmed olan “Necmeddin-i Kübra” Köhne Ürgenç ve civarında öğrenciler yetiştirip İslam ilimleri üzerine eserler veren bir zattır. O’nun adına yapıldığı anlaşılan Cuma Camii de Köhne Ürgenç’te ilk göze çarpan eserlerden biri.

      Orta Asya coğrafyasının en yüksek minaresi olarak bilinen Kutluk Temir Minaresi’nin 84 metre olarak yapıldığı ancak üst bölmesinin yıkılmasıyla 64 metrelik bir bölümünün kaldığı ifade ediliyor. Minarenin böylesine yüksek yapılmasının iki sebebi varmış: Ezan sesinin daha uzaklara ulaştırılabilmesi ve çölde yolculuk yapan ticaret kervanları için işaret ve gözlem yeri olarak görev yapması.

      Törebek ya da Turabek Hanım, Altınordu Sultanı Özbek Han’ın kızı ve Ürgenç Emiri Kutluk Temir’in hanımı imiş. Kutluk Temir, 1336 yılında katıldığı bir savaşta ölünce Turabek Hanım tahta çıkmış on yıl saltanat sürmüş. Ölünce çok sevdiği köşkünün içine defnederek türbe haline getirmişler.

      Ürgenç’te bulunan önemli eserlerden biri olan Fahreddin er-Razi Türbesi’nin, Rey’de doğup 1210 yılında Herat’ta vefat eden ancak bir ara Ürgenç’te bulunan büyük İslam Âlimi adına yaptırılan bir Makam Türbesi olduğu sanılıyor.

Türkmenistan İçin Sonuç:

      Büyük Türk Tarihçisi Prof. Dr. Osman Turan, “Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi” isimli eserinde, Sultan Alparslan’ın suikasta uğradıktan sonra ölüm döşeğinde iken söylediklerini şöyle nakleder:

      “Bir tepe üzerine çıktığımız vakit ordumun azametinden ve askerlerimin çokluğundan altımda yerlerin titrediğini hissediyor ve kendi kendime, ‘Ben dünyanın Hükümdarıyım; hiçbir kuvvet bana karşı çıkamaz; bu ordu ile Çin’i de fethederim’ diyordum. Bu gurur yüzünden bu duruma düştüm. Hâlbuki her sefere çıktığımda daima Allah’tan yardım dilerdim.”

      Yine aynı eserde belirtildiğine göre Alparslan’ın oğlu Sultan Melikşah da kurdukları ilim ve irfan yuvasının amacını şöyle açıklıyordu: “Biz Nizamiye Medresesi’ni bir mezhebi korumak için değil, ilmi yükseltmek maksadı ile kurduk. Mezhepler arası bir ayırım istemiyoruz.”

      Onlar böylesine inançlı kimselerdi ve sözleri hem zamanımızın devlet adamları ve hem de birtakım din bezirgânları için ibretlerle dolu idi. Türkmenistan toprakları, özellikle Anadolu’da yaşayan bizler için çok değerli hatıraları bağrında taşıdığı için büyük önem taşıyor.

      Ahalteke Atları

      Alparslan ve Sencer Mezarları

      Aşkabat

СКАЧАТЬ